Antep, Suriye ve özeleştiri

Antep, Suriye ve özeleştiri

Gazetemiz yazarları ve yöneticileriyle birlikte Gaziantep’teyiz. Her biri Antep mutfağının eşsiz örnekleriyle bezenmiş bu yoğun programın ayrıntılı notlarını bir sonraki yazıda sizlerle paylaşacağım. Ama hazır bu önemli şehre adım atmışken, daha ilk etapta yüzümüze çarpan bir gerçeği tartışmak istiyorum öncelikle.

Gaziantep neden önemli sorusuna pek çok cevap bulabilirsiniz. Kendi başına ayakta durmasını bilen, devletten beklentisi olmayan, ‘teşvik’ diye Ankara’da kapı aşındırmayan bir şehirdir öncelikle. İnanılmaz çalışkan ve üretken, bir o kadar da ufuk sahibidir.

Öte yandan kritik bir coğrafi konumu var Antep’in. Özellikle de Suriye’ye olan yakınlığı ve bu ülkeyle olan tarihsel bağları, son yıllarda gelişen Türkiye-Suriye ilişkileriyle birlikte kelimenin tam anlamıyla bir bütünleşmeye doğru ilerliyordu.

Ancak Arap baharı süreciyle birlikte Suriye’de ortaya çıkan çatışma ortamı, Beşer Esad yönetiminin reformlar yerine baskıyı daha da artıran tavrı, Türkiye’nin tepkisiyle birlikte her şey farklı bir mecraya girdi.

***

Sözü hiç uzatmayayım. Antep’te şehrin karar vericileriyle, kanaat önderleriyle ve pek çok önemli ismiyle bir araya geldik. Hepsinin etrafında birleştiği en önemli başlık, Türkiye’nin Suriye politikasının fazlaca aceleye geldiği. Başka bir ifadeyle, bu politika oluşturulurken bazı dengelerin ve ilişkilerin yeterince dikkate alınmadığı.

Kuşkusuz, bu eleştirileri dile getirenler, Şam’dan ya da Halep’ten haberdar olmayan, oradaki rejimi, halkı tanımayan birileri olsa, önemsiz deyip geçebilirdiniz. Ama tablo çok farklı. Bu şehirde yaşayan herkesin, en azından şöyle gidip göreyim kabilinden bir ilişkisi var Suriye’yle.

Yanlış anlamalara yol açmasın diye biraz daha ayrıntı vereyim. Hiç kimse Esad rejimini ve onun zalim uygulamalarını savunmuyor. Ayrıca hiç kimse Esad yerinde kalsın filan da demiyor. Bu ülkede nasıl bir rejim olduğundan, herkesin başına adeta nöbetçi diken El Muhaberat’ın ne olduğundan hepimizden daha fazla haberdarlar.

Mesele sadece sınır ticareti ya da Antep-Halep arasındaki alışveriş değil. Buradaki akil insanların şikayetçi olduğu konu, bu tür politikalar belirlenirken, doğrudan etkilenecek şehirlerin ya da kesimlerin dikkate alınmaması.

Öte yandan Suriye ile gerilen ilişkilerin elbette ciddi bir ticari maliyeti de var. Antep’i sarsacak kadar mı, hayır. Ama önemsiz deyip geçemeyeceğiniz bir akış ve hareketlilik bir anda kesintiye uğruyor, bunu yok saymak da mümkün değil. (Birkaç gün önce Suriye’nin şehirdeki başkonsolosu veda edip ayrılmış, bu notu da aktarmış olalım.)

Bugüne kadar Türk dış politikasıyla ilgili abartısız yüzlerce yazı yazdım. Genel gidişattan ümitvar olduğumu takip edenler bilir, hala da bunu koruyorum. Ama zaman zaman ne yapıp ettiğimizi gözden geçirmek, yeni arayışlara girmek ya da farklı seçenekler oluşturmak gerekmiyor mu? Gerekiyor, hem de fazlasıyla.

Muazzam bir enerjisi var Türkiye’nin. Hayranlık uyandıran bir etkisi var bölgesinde. Bunlara kimsenin diyeceği yok elbette. Ama bu enerjiyi doğru yönlendirmek, kazandığımız itibarı ve gücü sahici kılmak için daha fazla dikkate, soğukkanlı analizlere ve politikalara ihtiyacımız var.

Suriye konuşacaksak, bu konuda adım atacaksak, bakış açımızı zenginleştirmek ya da yeri geldiğinde cesaretle değiştirmek için yapmamız gereken çok basit bir iş var. Sorunun muhataplarını dinlemek. Kuşkusuz büyük ölçekte Türkiye’nin dış politikası hepimizi ve her kesimi ilgilendiriyor. Ama daha fazla etkilenen, canı yanan kesimleri dinleyerek yola çıkmak herhalde çok makul bir yöntem olsa gerek.

Antep çok ufuk açıcıydı benim için. Bir sonraki yazıda devam edeceğim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi