Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Statükonun aydınları!

Statükonun aydınları!

Arap Baharı veya devrimiyle birlikte iki hat keskinleşti ve billurlaştı. Devrim hattı ve statüko hattı. Bu fay veya hat saflaşmaları da beraberinde getirdi. Bu bağlamda ulema arasında devrim çizgisini temsil edenler olduğu gibi statüko hattını temsil eden ve tutanlar da oldu. Aydınlar da şak diye karpuz gibi iki parçaya bölündeler. Eskilerin tabiriyle bu süreçte ulumayı rüsum gibi bir de münevverani rüsum yani statükocu aydınlar belirdi. Resmi veya statükocu aydınlar canhıraş bir biçimde feryat ediyor ve statüko hattını savunuyorlar. Bunlardan birisinin Suriyeli Adonis ismindeki kurgu kahramanı olduğunu söylemiştik. Saltanat uleması veya vaizleri olduğu gibi bu kategorinin aydınları da var. Özellikle Abbasi ve Emevi dönemlerinde bu statükocu aydınlar veya zamanın şair ve edipleri sultan sofralarının kırıntılarının müdavimleriydi. Devrimle birlikte ayrışan bu iki hatla alakalı olarak Suriyeli aydınlardan Faruk Merdem Bey şunları söylüyor: Adonis İslamcıların iktidara gelmesinden korkuyorum diyor. Esasında Adonis her zaman rejimin yanında yer almıştır. Bir gün olsun halkın yanında olmamıştır. Baascı aydınlar daima statükonun bekçisi olmuşlar ve rejimin yanında yer almışlardır.

Ama yıllarını hapiste geçiren aykırı aydınlar da olagelmiştir. Paris’te mukim birçok Suriyeli de bu aykırı aydın tipini temsil ediyor. Bunlardan bir kısmı fiilen devrim saflarını tercih etmişlerdir. Geneli laik kisveli olsalar da statüko hattını değil devrim hattını benimsemişlerdir. Bunlardan bir kısmı muhalif Suriye Milli Konseyi organlarında temsil ediliyor ve faaliyet gösteriyorlar. Burhan Galyon ile birlikte Paris’te sürgün hayatı yaşayan El Kuds el Arabi yazarlarından Subhi Hadidi, Selam Kevakibi, Besme Kadamani, firarda olan Yasin Hac Salih, Semir Yezbek Paris hattındaki muhalif aydınları temsil ediyorlar. Bunlara ilaveten Reşa Ümran, Ruza Yasin, Mişel Kilo, Fayize Sare, Lui Hüseyin, Heysem Malih de devrim hattını seçen belli başlı aydınları temsil ediyorlar.

*

Gazze olayları sırasında bazı Arap aydınları İsrail karşısında savaşan Hamas’dan ‘aşırı bir örgüt’ diye nasıl uzak durmuşlar, köşe bucak kaçmışlar ve onu desteklemekten imtina etmişlerse Suriye cephesinde de aynı tipler: ‘İslamcıların, ayaklanmanın ardından iktidara gelmelerinden endişe ediyorum’ diye boy göstermiş ve ses vermişlerdir. Bundan dolayı Frankofon meşrep ya da monşer tabiatlı aydınlar Arap dünyasında yaşanan hareketlenmeyi devrim adı vermekten imtina ediyor ve bu sıfatı ona yakıştıramıyorlar. Zira kompleksliler. Onlardan birisi olan Adonis geleneksel devrimleri andırmadığı gerekçesiyle Arap Baharına devrim adı vermekten kaçınıyor. Zira onlara göre ne kadar kanlı olursa devrim vasfını kazanmaya o kadar hak kazanır. Ve bir de devrimin devrim olması için Lenin veya Humeyni tipli karizmatik liderlere ihtiyaç var. Bazısı devrimin dini de olamayacağını savunmaktadır! Adonis gibilerini asıl rahatsız eden husus onun İslami kimliğidir. Adonis’le birlikte statüko hattına yakın isimlerden Taher Ben Cellon ve Abdulvehhab el Müeddep başlarda devrime sıcak baktıkları ve yakın durdukları halde altındaki İslami kimliğin belirmesiyle birlikte devrime yabancılaşmışlardır.

Abdulvehhab el Müeddep, La Maladie L’Islam (Siyasal İslam’ın vehimleri) başlıklı eserin de sahibidir. Zaten ideolojik olarak İslamcılara ters bakmaktadır.

*

Esasında İsrail’in Filistinlileri katletmesiyle Suriye’deki Baas rejiminin halkını katletmesi arasında bir fark yoktur. Zaten Gassan Neccar adlı Suriyeli aktiviste göre Baas partisinin eski Genel Sekreteri Abdullah Ahmer, kendisine şöyle sesleniyormuş: Bize tahammül etmek zorundasınız. En azından İsrail’den daha iyi sayılırız. Adamlar kendilerini İsrail’le kıyaslıyorlar. Fazilet mi, skandal mı siz karar verin! Beşşar o çocuksu yüzüyle bebek katillerden birisi ve Aiz Karni’ye göre Hülago’nun çağdaş siüetlerinden ve karaltılarından birisi. Bazı Aleviler arasında ‘Ali dedik Osman çıktı’ deyimi meşhurdur. Ahmet Davudoğlu da bunu hatırlatırcasına Beşşar için ‘Gorbaçov beklerken Miloseviç çıktı’ demiştir. Bu sözle hak yerini bulmuştur. Elbette babasının oğlu. Faruk Merdem Bey, Adonis’in gerçekte Maniheist bir aydın olduğunu ve hiçbir şeyin kendisini tatmin etmeyeceğini söylemektedir. Adonis bir gün olsun devrimci olamamış saltanat aydınlarından birisidir. Adonis Suriye ordusu Lübnan’a Filistinlilere katletmeye gittiğinde de onu desteklemişti ve bu onun Suriye rejimine kritik zamanlardaki ikinci desteğidir. Zaten adam kritik günlerde belli olur. UNESCO’ya girmesini de Suriye rejiminden almış olduğu desteğe borçlu. Yani göbeğinden Suriye rejimine bağlı ve ona diyet borcu var.

Adonis ismi Arap ve İslam devrimine karşı muhalif Türk aydınlarının de fikir rehberi haline gelmiştir. Zira Türk aydını mukallittir. Kendisi olacak derinlikten mahrumdur. Özdemir İnce bunlardan birisidir. Keza Sağnak adlı köşesinde Nilgün Cerrahoğlu da Adonis’in Esad’a açık mektubuna yer vermiştir. Adonis’in satırlarını yere göğe koyamamış ve onun suret-i haktan görünen satırlarına çanak tutmuştur. Nilgün Cerrahoğlu Adonis’in satırlarının Suriye rejiminden ziyade Türkiye’deki yöneticilere ibret dersi olduğu görüşündedir. Elbette halt etmiştir. Maalesef kimi aydınlarımız hala Adonis’in bıraktığı yerde otluyor. Eskiden doğrudan Batılıları taklit ederlerdi şimdi taklitlerini taklit ediyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi