Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Maraş’ta Şapka Hâdisesi ve Halk Fırkası Reisi Ziya Bey

Maraş’ta Şapka Hâdisesi ve Halk Fırkası Reisi Ziya Bey

Cumhuriyet rejimi tarafından sözde “modern Türk ulusu yaratma” projesinin bir unsuru olarak 25 Kasım 1925’te “Şapka iksası (giyilmesi) hakkındaki kanun” Millet Meclisince tepeden inme oylamayla yürürlüğe sokulmuş ve kanlı “şapka inkılâbı” başlatılmıştı. Birçok yerde olduğu gibi Maraş’ta da Müslüman ahali şapka inkılâbını protesto etmiş, Ulu Câmii’de toplanarak tepkisini göstermişti.

Milletin görüşünü almadan cebir yoluyla “şapka inkılâbını” dayatan devrin Kemalist Cumhuriyet Hükümeti, şapkaya karşı yapılan haklı tepkileri “irtica” hareketi olarak yaftalamış, “her erkek vatandaşın başında şapka olmasını emreden kanuna” karşı çıkanları “mürtecilikle” damgalamış, giymemekte ısrar edenleri hapislik ve idamla cezalandırmıştı.

Cumhuriyet elitlerinin Batıcı “inkılâp” adına giydikleri 1925’in meşum şapkasının Tek Parti döneminden sonra “köylü işi” bir kisve olarak gözden düştüğünü, kanlı şekilde uygulamaya konulan şapka kanununa bir süre sonra kendilerinin de uymadığını anlatmak ve bugün şapka giyilsin mi, giyilmesin mi bahsini açmak, bu yazının konusu değildir.

1950’den önce despot cumhuriyet idarecileri tarafından Ankara’nın bâzı semtlerine şapkayla girmeleri yasaklanan, “kasketliler ve fasafiso kalabalıklar” olarak aşağılanan mazlum ve mazrur millete yapılan eziyetler malûmdur. Devlet eliyle yapılan böylesine trajik bir vaka ve sosyal çatışma hangi ülkede görülmüştür acaba?

MARAŞ’TA ŞAPKAYA DİRENENLER: “HÜKÜMETİMİZDEN İSTİRHAM EDERİZ, ŞAPKANIN SONU İYİ GETİRMEZ”

Devrin Maraş halkı 27 Kasım 1925 Cuma günü Ulu Câmii’de dinine ve örfüne bağlı bir niyetle “Hükümetimiz ve askerî memurlarımızdan fazlaca istirham ederiz, şapkanın sonu iyi getirmez, bu hususu bildirsinler” diyerek toplanan dindar insanlardı. Birkaç tarihî anekdot, şapka hâdisesinden dolayı bu şehir halkını “irticacı” kavramıyla yaftalayanların ideolojik bakışlarını açığa çıkarıyor ve meselenin inanç cephesini göz ardı ettiklerini gösteriyor.

Prof. Dr. Mete Tunçay’ın “Tek Parti Yönetiminin Kurulması”( s. 153-154) ve Hasan Hüseyin Ceylan’ın “Din ve Devlet İlişkileri-2” kitaplarında (s.50-51-53) anlatıldığına göre, 30 kasım 1925 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin haberi şöyledir: “Maraş’ta büyük bir irtica hâdisesi oldu. Hükümet önüne gelen yüzlerce kişi ‘şapka istemeyiz’ diye bağırdı...”

Adı geçen kitapların arşiv belgeleriyle ortaya koyduğu bilgilere göre 1 Aralık 1925 tarihli Cumhuriyet Gazetesi olmak üzere birçok gazete sözde “Maraş’taki irtica” hâdisesini aynı cümlelerle haber ediyorlardı. İki kitabın hâdiseyi nakledişi birkaç ayrıntı hariç aynıdır. Cumhuriyet Gazetesi’nin haberinde geçen Maraş Halk Fırkası Reisi Ziya Bey’in ve Belediye Reisi Lütfi Bey’in birkaç cümlelik ifadeleri, devrin idarecilerinin ve bâzı eşrafın hâdisenin vukûundan sonraki değişen zihniyetini gösteriyor:

“Olayı gören muhabir şöyle anlatıyor: ‘Askerin geldiğini gördük. Câmi abluka edildi. Bir kısım ahali askerin gelmesi üzerine karşımızdaki sırtlara kaçışmışlardır (hükümet binası o devirde bugünkü Beyazıtlı Câmii karşısındadır. Ahalinin kaçıştığı denilen sırtlarda, bugünkü Yürükselim Mahallesi’nin ve hastanenin üst taraflarıdır). Maraş Halk Fırkası Reisi Ziya Bey dedi ki: ‘Bu kaçışanlar Bitlis Muhaciri Kürtlerdir. Ortalığı karıştırarak çapulculuğa dökülmek isteyen bu güruh emellerine muvaffak olamamışlardır.’ Câmiin damlarına çıkan Mehmetçiklerimizin vakar ve metin etvarı mürteciler üzerinde derin bir tesir hâsıl etmişti. Câmiden kaçamayanlar sıralanıyor. Bu arada bir gürültü işitildi. Bir kapı kırılıyor. Oraya saklanmış olan mürteciler yakalanıyordu. Bu anda bir silah sesi daha işitildi. Süngülü askerlerimiz arasından geçerek câmiye girdim. Câmide yakalananlar sıralanmışlardı. Saydım: 39 kişi. İçlerinde Remzi isminde bir ihtiyat zabiti de varmış. Orada bulunan Belediye Reisi Lütfi Bey dedi ki: ‘Şu herifi görüyor musun? İşte bu, Ziraat Bankası’nın veznedarı iken şapka giymediğinden dolayı azledilmişti.

Bir saat evvel sulguleleri ortalığı istilâ eden bu herifler şimdi boyunlarını önlerine eğerek süngüler arasında, basmağa gittikleri hükümete sevk edildiler.’ İrtica hâdisesinin kahramanı (!) olan imam vekili İbrahim yakalanmıştı. Refik-i şenaati (suç ortağı) olan müezzin Hafız Mehmet de mevkuflar arasında idi. Sabaha kadar devam eden istintakın (sorguya çekme) hülâsası, şapkayı vesile ve dini alet ederek böyle bir irticaın tertip ve tasmim (kararlaştırma) edildiği anlaşıldı. Mevkuflar meyanında (tutuklular arasında) İnşallah-Maşallah lâkabıyla meşhur ve 31 Mart Hâdisesi’nde Maraş’ta ilk bayrak açanlardan ve idama mahkum olanlardan (Gemcioğlu Ali) nâmındaki herifin hâdisede elebaşı mevkiinde olanlardan olduğu anlaşıldı. Câmi-i Kebir (Ulu Câmii) müezzini Hafız Mehmet diyordu ki: Sabah namazına geldiğimiz zaman câmiin hademesi olan Topal Abdullah, câmi kapısında bir kağıt bulmuş, bana gösterdi, nedir diye aldım. Ve namazdan sonra cemaatin arzusuyla okudum. Kağıtta şunlar yazılı idi: Hükümetimiz ve askerî memurlarımızdan fazlaca istirham ederiz. Şapkanın sonu iyi getirmez. Bu hususu bildirsinler.”

Haberden anlaşıldığı üzere Ziya Bey ve Lütfi Bey’in ifadeleri ne kadar talihsiz? Daha birkaç yıl önce “Vatan-ı İslâm” adına Fransız işgâline karşı Maraşlı hemşehrileriyle birlikte olan, özellikle “kadılık” vazife ve ilimlerine sahip bir aileden gelen Ziya Bey ve bâzı eşrafla idarecilerin laikçi Cumhuriyet doğrultusunda tavırlarını değiştirdikleri, hemşehrilerini “mürteci ve çapulcu” olmak ve “sulguleleriyle ortalığı istilâ etmekle” (karışıklık çıkarmak için tahrik ve teşvik edici slogan atmak ) itham ettikleri anlaşılıyor.

28 Kasım 1925’de sözde “hâdiseye sebebiyet verenler” ve Ulu Câmii’de toplananlar tutuklanır. Laikçi rejimin yerleştirilmesi bakımından “gözdağı”nın artırılması düşünülmüş olmalı ki “âmir durumunda olup da ‘şapka isyanı’ndan önce hükümet emrinin tam olarak uygulanmasında ihmali bulunarak” suçlanan birçok eşraf arasında Ziya Bey de vardır. 9 Aralık 1925’de 2. Ankara İstiklâl Mahkemesince tutuklanan Ziya Bey ve diğer eşrafın mahkemede şapkaya karşı olmadıklarını, hâdiseye katılanların ise “hükümet emrini dinlemediklerini” ve bir kısım eşrafın da şapka bulamadıklarını söyleyerek 18 Ocak 1926’da beraat etmeleri mânidardır.

Oysa başta Ziya Bey olmak üzere birçok eşraf, kanunun tebliğinden önce, şapkaya karşı olan Hafız Mehmet ve Bişkinzade Osman Efendi gibi Ulu Câmii cemaatinin ileri gelenleriyle istişâre ettikleri adı geçen kitaplarda belirtiliyor.

KILIÇ ALİ, HAPİSHANE TEFTİŞİNDE MARAŞLI ŞAPKA MAZNUNLARINI ZİYARET EDİYOR

“Din ve Devlet İlişkileri-1” (Hasan Hüseyin Ceylan, s. 327 ve 330 arası) adlı kitapta yer alan, şapka kurbanı İskilipli Âtıf Hoca’nın “Şapka Risalesi” ni satın alıp dağıtmaktan tutuklanan Mevlevî Tahir Olgun’un hâtıralarında Maraşlı şapka maznunlarıyla ilgili kısımdan şu birkaç satır, eşrafın tavrını anlamaya yetiyor:

“Kılıç Ali Bey’in gelmesi, bir teftişten ziyade bir ziyaret mahiyetinde olacağını biz evvelden biliyorduk. Çünkü, Maraş’ta bulunduğu sırada buradaki eşrafın hepsiyle tanışmış, gayet samimî ve teklifsiz görüşmüş olduğunu, kendilerini görmek için münasip bir zaman aradığına dair haber yollamış olduğunu işitmiştik. Ziyaretten sonra Kılıç Ali Bey Jandarma Kumandanına ‘Maraşlılara kelepçe takmayın’ emrini verdi. ‘Kaçmayacaklarına ben kefilim, taahhüdünü de ilâve etti.”

Sadedi şudur: Fransız Harbinde Maraşlılara yardım eden, fakat 1925 yılı itibariyle despot Cumhuriyet devrimlerinin en kanlı kararlarını veren İstiklâl Mahkemesi reislerinden Kemalizm’in bir numaralı adamı Kılıç Ali, tutuklu Maraşlı eşraf ve diğer sanıklara “şapkaya karşı olmadığınızı, şapka bulamadığınızı ve şapka giyeceğinizi beyan edin...” yollu nasihatler eder.

ZİYA BEY, ŞAPKA HÂDİSESİNİ “BİTLİSLİ MUHACİR KÜRTLERİN”
ÜSTÜNE YIKMAYA ÇALIŞIYOR

Ziya Bey’in “bu kaçışanlar ve kargaşa çıkaranlar Bitlisli muhacir Kürtlerdir” sözünde günümüz tabiriyle “seçkinci ve hemşehrici” bir tavır hâkimdir. Güya hemşehrilerinin “irticaî” harekete tevessül edecek birileri olmadığı fikrini verme endişesiyle Jandarma Komutanı ve Ankara Basını önünde mahcubiyet (!) taşıyan bir üslûp kullandığı görülüyor. Oysa şapka direnişinin temsilcileri Maraş’ın yerlileridir, “Bitlisli muhacir Kürtlere” şâmil bir hareket değildir.

Halk Fırkası’nın yeni kurulan devletin ideolojisini taşıyan bir teşkilât olduğu malûm. Bu teşkilâtı Maraş’ta kuran biri olarak Ziya Bey, “Doğulu Kürtler” ifadesiyle, Türk ulusçuluğunda karar kılan Cumhuriyet rejiminin Kürtlerle olan probleminden dolayı bu üslûbu tercih ettiği açık. Güya “şapka isyanını” başlatanların “Bitlisli muhacir Kürtler olduğunu” söylemeye çalışıyor.

Fakat bu ifadede aşağılama var. “Bitlisli muhacir Kürtler” denilen insanlar dört kuşaktır Maraşlılarla bütünleşen, 1915-1917 yılları arasında Doğudaki Rus-Ermeni saldırılarından dolayı göç eden muhacirlerdir. Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Doğu’da yaşanan ıstıraplar iç göçe sebep olmuş ve Bitlis’in Ahlat, Adilcevaz ilçelerinden ve Van, Erzurum, Erzincan, Tercan, Siirt yörelerinden bir kısım aileler Maraş’a gelmişlerdir. Bu muhacirlerin torunları hâlen Maraş’ta yaşamaktadırlar ( M. Yusuf Özbaş, Dâva, s.292).

Fransız Harbinde Maraşlılarla birlikte aynı imanla mücadeleye katılan, Maraşlılarla çarçabuk kaynaşan, kız alıp veren, mütedeyyin ve devletine bağlı bu insanların hançere ve ağızları dahi Maraşlılaşmıştır. Ziya Bey’in “çapulculuğa dökülmek isteyen bu güruh” sözü de problemlidir. Şapka hâdisesi sırasında hiçbir çapulculuk vakasının olmadığını devrin Maraş büyükleri teyid etmektedir.

ZİYA BEY VE EŞRAF, MARAŞLI İSLÂMLARIN ŞAPKA DİRENİŞİNDE GERİ ADIM ATMIŞLARDIR

1920’de Fransızlar karşısında Maraşlı hemşehrilerinin mücadelesi millî, yani din-i İslâm iken, şapkaya karşı direnişlerini acziyet olarak yorumlayan Lütfi Bey ve Ziya Bey’in ifadeleri Maraş müdafaasının ruhundan taviz verir cinstendir. Bu tavırdan şu mânâ çıkarılabilir: Tanzimat ve Meşrutiyet’ten bu yana zâdegan ve bürokrasi sınıfının kendi maddî ve bürokratik varlığını korumak için “her gelen iktidara tâbi olmak ve “aç canavara tahabbüb etmek” fiiliyle malûl oluşudur.

Zorba Cumhuriyetin İstiklâl Mahkemeleri, inançlı Maraşlıların “niçin böyle yapıyorsunuz?” sorusunu dinlememiş ve şikayetini duyurma hakkını “isyan” olarak görmüştür. Bu uygulama hangi sosyal kanunlara sığar? Maraşlı’nın direnişi asırlardır sürüp gelen devletin varlığına değildi. Şapka direnişi, bir irticaî hadise değil, millet anânelerine uymayan bir “inkılâbın” uygulanmasındaki zorba metoda karşı görüş ve tepkilerini ortaya koymaktı.

Şapka hâdisesindeki sözde “suç” sayılan fiille verilen “ceza” arasında doğru bir yargı uygulamasının bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü o devirde milletin, varlığını üzerinden atamadığı İslâmî hukuka göre şapka hâdisesindeki direniş “suç ve ceza” yı gerektirecek müeyyideler arasında değildir. Maraşlılar da bunu böyle anladığı içindir ki, izzetine ve Müslüman varlığına zül kabul ettiği Frenk âdeti şapkaya karşı direnişinin “suç” sayılabileceğini düşünmeden tepkisini ortaya koymayı bir hak olarak görmüştür.

Prof. Dr. Ahmet Eyicil, “Yakın Çağda Kahramanmaraş” adlı kitabında (s. 371) şapka hâdisesini devrin Cumhuriyet Hükümeti’nin bakışıyla değerlendirmiş, şapka direnişine katılan Maraşlıların sosyal gruplarını “garip, fakir kesimden başı boş ve çapulcu topluluk” şeklinde ifade etmiş. Müellif, bu metnin altına dipnot olarak “1163 Akşam, 21 Aralık 1925” ibaresini koysa da kendi indî görüşlerini de katmış ve sonuçta Cumhuriyet ideolojisine uygun ifadeler kullanmış:

“Ateşkes döneminde Anadolu’nun içerisine kadar giren Fransız ve İngilizler’den destek alan Yunanlılar Türk milletine fes yerine serpuş giydirmeye zorladılar. Türk halkının millî kıyafeti olarak başında taşıdığı kırmızı fes yerine serpuş giydirilmeye çalışıldı. Kahramanmaraş halkı ondan daha medenî olan şapka giymeyi kabul etti. Ancak gelişmelerden haberi olmayan millî gururunu, millî haysiyet ve şerefini hiçbir şeye feda etmeyen Kahramanmaraş’ın zavallı halkında garib ve fakir kesimden çok az sayıda insan şapka giyilmesi aleyhine doğmadan ölen yürüyüşe katıldı. Fakat bu harekette esas elebaşılar geleceği göremeyen, hakikatleri anlamak istemeyen çok az sayıdaki serseri ve çapulcu takımıydı.

Kahramanmaraş’ta meydana gelen olaylarda , bu başı boş çapulcu topluluk hep teşvik ve tahrik edici rol oynamıştır. Ancak tarihin her devrinde Millî Mücadelede ve Kahramanmaraş Kurtuluş savaşında ön saflarda bulunan, müslüman Türk’ün yiğitliğini ve cesaretini Fransızlar’a tasdik ettiren Kahramanmaraş’ın asil Türk halkı devletine karşı asla gericilik hareketine katılmaz. (...) Türkmen havuzu olan Kahramanmaraş’ta yaşayan Türkler her zaman devletinin yanında yer almayı mukaddes bir görev bildiler.”

Anlaşılacağı üzere metinde Cumhuriyet ideolojisine uygun incitici ifadeler var. Şapka direnişini gözden düşürmek için kullanılan “Kahramanmaraş’ın zavallı halkında garib ve fakir kesimden çok az sayıda insan yürüyüşe katıldı. (...) Esas elebaşıları geleceği göremeyen, hakikatleri anlamak istemeyen başıboş, serseri ve çapulcu takımıydı...” gibi bâzı cümleler, zorba Cumhuriyet yanlısı ifadelerdir. Oysa, müellifin adı geçen kitabındaki bir belgeye göre (s. 374) şapka meselesine karışanların ve müdahil olanların “ fakir, başı boş, serseri takımından” olmadığı gayet açık:

“Fezlekenin içinde Emniyet Genel Müdürlüğünün görüşünün yanı sıra son sayfasına Cinayet Genel Savcısının görüşleri ilâve edildi. Cinayet Genel Savcısı görüşlerinde ‘(...) İsyanın elebaşısı Hafız Mehmet Efendi’yi Kadı Ziya Efendi ve Kadızadelerin teşvik ve tahrik ettiğini açıkça yazdı. Ayrıca; Hacı İsmail, Durdu Fakı, İnşallah Maşallah Ali, Kadızade Ziya, Hasip, Hocazade Ömer ve Ahmet Efendilerin kendi aralarında şapka meselesini halletmeye karar verdiklerini daha sonra bu karardan dönmediklerini, Bişkinzade Osman Efendi gibi insanların yukarıdaki karar gereği şapka giymemekte cesaret bularak direndiklerini...”

ŞAPKA DİRENİŞİ “İRTİCA” DEĞİLDİR

Bu hâdisede suç kabul edilen gösteriler irtica olmadığı gibi isyan da değildir. Hükümetin, milletin inanç yapısını bilmiyormuş gibi hareket etmesi, hukuktan yana olmadığını gösterir. Ankara rejimi, şapka kanununun, asırlardır yaşaya gelinen inanç ve geleneklere ters olduğunu hesaba katsaydı veya “kişiler giyip giymemekte serbesttir” diyebilseydi bu kanlı idamlar ve tutuklamalar olmazdı.

Ayrıca, Müslüman milletin teamüllerine göre, şapka hâdisesinde taraflardan kimin irticacı olduğu da tartışılır. Mânası çarpıtılarak yanlış kullanılan “irtica” kavramı, İslâmiyetten uzaklaşıp câhiliye devrine geri dönme, geriye yönelme, mevcut olan bir normu ve kuralı kabul etmemek anlamına gelir. Şapkaya karşı çıkmak, millet teamüllerine göre geriye gitmenin gerekçesi olabilir mi? Yazık ki laikçi cumhuriyet iktidarı şapka direnişini, benimsediği Batılı zihniyetle “irtica” saymış, millet de bunun yanlış olduğunu söylemiş, neticede Cumhuriyet idaresi milleti haksız şekilde te’dip etmiştir.

Bu hâdisenin sonu daha da elimdir. Adı geçen kitapların belirttiğine göre 18 Ocak 1926 tarihli, rejimin yandaşı Cumhuriyet Gazetesi’nin aşağıdaki haberini okuyunca, hâlâ Türkiye’de Cumhuriyetin cumhurun değerlerine bağlı bir rejim olduğunu sananlar çıkacak mıdır?

“Ankara İstiklâl Mahkemesinde 14 Ocakta Maraş hâdisesi sanıklarının duruşması başladı. Suçlulardan Maraş Câmi-i Kebir’i müezzini Hafız Mehmet ve hademelerden Abdullah ve halktan Ali, Hacı Hüseyin, Ahmet Remzi, Çolak Ali yargılandılar. Hademe Abdullah, sabah camiye geldiğinde kapının önünde bir yazı bulunduğunu, önceden kendisine müezzin ve imamın tenbihine uyarak namazın sonunda cemaat haberdar ederek, yazının kime ait ise alması gerektiğini söylediğini, ancak yazının mahiyetini bilmediğini açıkladı. Diğer suçlular, camiye namaz kılmaya geldiklerini, hükümete saygı duyduklarını söylediler. Maraş’ta alınan ifadeleriyle mahkemedeki ifadeleri birbirini tutmadığından durum kendilerine hatırlatıldı. Sanıkların içinde 31 Mart hâdisesine karışmış olanların bulunması da dikkatten kaçmıyordu. 16 Ocaktaki duruşmada sanıklar, şapkaları iyi olmadığı için terzilere geri verdiklerini, hükümete karşı gelmediklerini tekrarladılar.

Karara varan mahkeme, halkı şapka bahanesiyle ayaklanmaya kışkırtan, hapishaneyi boşaltma girişiminde bulunan ve suçu sabit olan ayaklanma suçlularından Maraş Câmi-i Kebir’i müezzini Hafız Mehmet, İnşallah-Maşallah lakaplı Ali, Pekmezci Hacı Hüseyin’in vicahen idamlarına, ve suçu sabit olan Molla İbrahim, Muhtar ve Bayraktar Hamdi birinci derecede suçlu oldukları için gıyaben idamlarına; İsmail oğlu Mahmut, müezzin Battal Mehmet ve daha onbir kişi onbeşer sene hapse, eski Maraş mebusu Hasip Bey on sene, diğer bir başka sanık da üç sene hapse mahkûm edilmişlerdir.”

Bir toplumun davranışını adaletli yargılamak için o topluma, medeniyetleştirdiği inanç ve örf-âdetlerinin şartları içerisinden bakmak gerek. Bu eksikliğindendir ki, Cumhuriyet rejimi kendi halkına zulümkâr olmuştur.

Medeniyet, doğrudan İslâm’ın kendisi demek olduğuna göre, inancının gereğini yerine getiren Maraşlıların şapka direnişi niçin “irtica” ve “suç” olsun?











Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi