Aman dikkat: Türkiye ikinci bir Dink faciasının altından kalkamaz

Aman dikkat: Türkiye ikinci bir Dink faciasının altından kalkamaz

Bir yıl önce, Hocalı katliamının 19. yıldönümünde yazdıklarımın ardındayım; şöyle demişim:


"Hocalı katliamını yapanları Ermeni oldukları için değil, düpedüz kaatil, etnik temizlikçi ve fanatik oldukları, bir insanlık suçu işledikleri için kınıyoruz. Dünyanın bütün mazlumları ve mağdurları, aslına bakılmaksızın tek millettir; zalimler ve kaatiller de köklerine bakılmaksızın menfur bir topluluk teşkil ediyorlar. Kıble ittihaz ettiğimiz yüksek değerler, böyle zihnî karmaşa zamanlarında lâzımdır asıl bize. Nefisimize zulmedenlerden olmayalım."

Bu yıl, herhalde yıldönümü yuvarlak seneye geldiği için olsa gerek, Türkiye'de Hocalı katliamı daha geniş çaplı bir mitinge sahne oldu. Hükümet adına İçişleri Bakanı ve İstanbul Valisi mitinge katıldılar.

Pazar günü Taksim'de çok dikkat çekici ve "uyarıcı" hadiseler oldu. Meseleyi partilerüstü, hatta siyaset dışı bir insanlık meselesi olarak kabul ederek mitinge gidenler, orada çok irkiltici tavırlarla karşılaştılar. Bunlardan biri, "Ermenistan yok olsun" pankartıydı; bir diğeri, "Dişe diş kana kan, intikam intikam" sloganlarıydı, bir başkası "Bozkurtlar burada Hrantlar nerede?" sözüydü ama herhalde en hatırda kalanı ve zihinlerde kazılı kalanı, "Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz" yazısıydı.

Yazı, mitinge gelirken kırtasiyeciye uğrayıp da bir tabaka karton ve bir mumlu kalem alınarak ayaküstü karalanmış bir döviz değildi; matbaa baskısıydı, yani birileri tarafından tasarlanmış, matbaada kalıbı yaptırılmış, çoğaltılmıştı; yani anlık bir sinir nöbeti veya galeyanın değil "Taammüd" eseriydi; bilerek, isteyerek, hatta kışkırtma kasdı ile hazırlanmıştı. Çirkindi, kışkırtıcıydı, yüz kızartıcıydı. Ayıbın ta kendisi, küfürün en galîziydi.

Bir zulmü kınarken âniden zâlim pozisyona geçebilmek az görülür hünerlerden değildir; zekâ işidir, daha doğrusu kışkırtıcı zekânın, tertibin eseridir demek lâzım. Hiç şüphesiz "Kendini bilmeyen birkaç kişilik sorumsuz bir grubun" eseriydi ama böyle terbiyesizliklerden illallah artık; lekesi hepimizin yüzünde kalıyor.

Isparta'da bazı gençlerin yaptığı kınama gösterisinde, "Hocalı Türk'tür Türk kalacak, Ağrı dağı size mezar olacak" sloganı atılmasına da dikkat çekmek isterim. Hocalı katliamını kınama bahanesinin ardına saklanarak bütün Ermenilere yönelik bir nefret kampanyası kotarılmaya çalışıldığı âşikâre belli oluyor. 18-20 yaşlarındaki gençleri, farkına bile varmaksızın fena halde ırkçı, hatta faşist çizgiye çekiveren bu tür gösteriler, hükümet ve güvenlik güçleri tarafından dikkatle izlenmeli, kovuşturulmalıdır. Bu sloganlar, bu pankartlar ve gösteriler belânın haberini hissettiriyor uzaktan; netâmeli işâretler bunlar, uyanık olunmalı.

Uyanık olunmalı çünkü Hrant Dink cinayetinin soruşturulması ve yargı safhasında Türkiye sınıfta kaldı; sanki bütün toplum, devletin bütün uzuvları, bütün emniyet ve yargı teşkilatı Dink cinayetinden hoşnut kalmış gibi bir kanaat oluşturulmaya çalışılıyor; bu amaç için var gücüyle çalışan bazı çevrelerin varlığı muhakkaktır.

Testi kırılmadan hükümeti uyanık bulunmaya davet ediyorum; Allah saklasın, ikinci bir Dink vakasının insânî ve politik ağırlığını hiçbir hükümet kaldıramaz.

Malatya Kürecik'teki Nato üssüne kurulan "Erken uyarı sistemi"ni işletmek üzere Amerikalı askerlerin görevlendirildiği haberini biraz da şaşkınlıkla okudum; halbuki beklenen gelişmeydi. Türkiye'deki ilk ABD üssü Kürecik'teki değil elbette; Amerikalı askerlerin bilfiil görev yaptığı başka askerî üsler de var. Kürecik'teki radar sistemi, bölgede Amerikan menfaatlerini korumaktan başka anlamı kalmamış Nato'nun savunma kavramı bakımından bir anlam ifade ediyor. Bu tesisin Türkiye'nin reel savunmasına bir katkı yapmayacağı açık. Göstermelik kabilinden bir Türk üst komutan bulundurulsa bile nihai tahlilde ABD'nin kontrol edeceği bir üstür burası. Açık konuşalım, şu jeopolitikte komşumuz İran'dan başka gözetlenecek başka hedefi de yok. İran hükümeti, bu tesise tepki göstermekte yerden göğe haklı. Peki, ya bizim şaşkın sessizliğimiz?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi