Fatih Akkaya

Fatih Akkaya

Güniz Sokak'ın ruh hali

Güniz Sokak'ın ruh hali

Bu 28 Şubat’ta medyanın yayınları bir başka oldu.
Önceki yıllara oranla daha bir eğildi konuya medya.

Hiç ummadığımız gazetelerde, köşelerde bile 28 Şubat’taki haksızlıklar yazılıp çiziliyor.
Şaşırmamak ne mümkün.
Bunlar değil miydi, “TSK’dan üst düzey bir yetkili dedi ki” haberleri yapan, yazıları yazan?

Buna en güzel örnek, Ergun Babahan.

Babahan 28 Şubat'ta dönemin darbe sever medyasının başını çeken Sabah Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni idi.

Babahan yönetimindeki Sabah, 28 Şubat’ta hemen her gün TSK’yı öven/yücelten;

TSK içindeki cuntanın olmadık girişim ve açıklamalarını akla ziyan haberleri ile aklayan(!) bir gazeteydi.

Bugün ise, bünyesinde pek çok 28 Şubat mağdurunu barındıran AK Parti Hükümeti'ne en yakın gazetelerden Star'da yazıyor Babahan.

Star'da her ne kadar sürekli demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından dem vuruyor olsa da, 28 Şubat'ta Sabah'ta atılan utanç manşetlerindeki sorumluluğunu gizleyemeyeceğini çok iyi biliyor.

Nitekim 28 Şubat günü bakın ne yazdı, Babahan:
“28 Şubat'ın bir yıl dönümüne daha geldik, çattık. Benim de kişisel olarak çok büyük olmasa da sorumluluğumun olduğu ayıplı bir dönem 28 Şubat.”

Babahan, 28 Şubat süreciyle ilgili olarak geçmişte şok itiraflarda bulunmuştu.

“Benim de kişisel olarak çok büyük olmasa da sorumluluğumun olduğu ayıplı bir dönem 28 Şubat” şeklindeki ifadesi bu itiraflarını akla getiriyor.
Bu itiraflar bugün “çok büyük olmasa da benim de sorumluluğum vardı” şeklinde “küçücük hata” gibi aktarılan “ayıp”ların aslında yenilir yutulur gibi olmadığını gösteriyor.

Ergun Babahan'ın hafızalardaki yerini koruyan başlıca itiraflarından ikisi şöyleydi:

"Generaller bir şey söylemese de biz yazıyorduk…",
"Köşe yazılarını sansürlüyorduk…”


28 Şubat'ta medyanın üstlendiği rolü ne kadar güzel özetliyor öyle değil mi?


Evet…
Bunun nedeni başlatılan soruşturma ile sorumlularından hesap sorma girişimleri olsa gerek.
Birilerini “ucu bana dokunacak” korkusu sardı.
Aydın Doğan ile Ertuğrul Özkök de karşı karşıya gelmişse, bunun nedeni başka ne olabilir?
“Ben değil, o suçlu” demeye getirerek, topu birbirlerine atıyorlar.
Bu bile güzel.
Keyifle seyrediyorum bu olup bitenleri.

Ama en çok da Güzin Sokak’ın ruh halini merak ediyorum ben.
Orayı da bir korku sardı mı acaba?

Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, Erbakan Hükümeti’ne karşı en başından itibaren kompleksli bir yaklaşım sergiledi.
Bu yaklaşımı cuntacıların safında yer almaya kadar ilerletti.

Sadece o meşhur 28 Şubat MGK’sından sonraki haftalara bakıldığında, Demirel’in post modern darbe sürecindeki duruşuna dair net bir kanaat oluşuyor kafalarda.

Gelin birlikte bir göz atalım, 28 Şubat MGK’sı sonrasına:

O toplantıda askerlerin Erbakan Hükümeti’ne dayattığı kararlara en büyük destek dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’den geldi.

Hiç vakit geçirmeden, MGK dayatmalarını uygulaması için Erbakan Hükümeti’ne baskıya başlayan Demirel, 5 gün sonra (5 Mart 1997), dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı ile Çankaya Köşkü’nde flüt resitali dinlerken, MGK dayatmalarını savundu ve “metinde değişiklik de yok, yumuşama da” açıklaması yaptı.

Malum, MGK dayatmalarının yanında yer alan iri medya organları da “irtica geliyor, laiklik elden gidiyor” yaygarası ile Refahyol’a yükleniyordu.

Nitekim Karadayı, 5 Mart’ta Köşk’teki bu etkinlikte son siyasi gerginlikler konusunda basının olayı iyi görüp değerlendirdiğini savunarak, basına teşekkür etti.

İri medya organlarına Karadayı’nın ardından Demirel’den de tebrik geldi. Cumhurbaşkanı, 28 Şubat tarihli MGK toplantısında 8 gün sonra TESEV’in toplantısında, medyaya övgüler düzdü.

Demirel, MGK’da Erbakan’a dayatılan 18 maddeden biri olan 8 yıllık kesintisiz eğitime destek vermekle yetinmiyor, bu konuda kulis de yapıyordu. Cumhurbaşkanı Demirel, Mart ayı içinde YÖK Başkanı ile rektörleri Köşk’te kabul etti. Ardından yaptığı açıklamada, 8 yıllık kesintisiz eğitimi desteklediğini yineleyen Demirel, ek olarak teknik eğitimin teşvik edilmesini istedi.

Demirel, diğer yandan ise sürekli sözde “çağdaşlık göstergesi” olan konserlerde boy gösteriyordu.

30 Mart günü Ankara Müzik Festivali’nin açılış konserine katılan Demirel, “Bu muhteşem tablo, çağdaş Türkiye tablosudur. Atatürk Türkiye’sine böylesine büyük katkıda bulunduğunuz için devletin adına size minnet ve şükran sunuyorum” diyerek; üstü örtülü askerlere selam, Hükümet’e mesaj gönderiyordu.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’nın da hazır bulunduğu konserde sürekli “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları atılırken, ertesi günkü kartel gazetelerinde “laiklik senfonisi” başlıkları yer alıyordu.

Demirel, 9 Nisan günü de Genelkurmay Başkanı Karadayı ile önce Deniz Harp Okulu’nu ziyaret etti, sonra Harp Akademileri öğrencilerine konferans verdi. Demirel konuşmasında yine Refahyol’u hedef alıyor, askere ise selam gönderiyordu: “Türkiye Atatürk’ün çizdiği yolu terk edemez. Çağdaş, demokrat ve laik olarak yoluna devam edecektir. Türkiye’nin geleceğinden kimse endişe duymasın. Türkiye’de Atatürkçü düşünceyi benimsemeyenler var mıdır? Olabilir. Ama onun karşısında Atatürkçü düşünceyi benimsemiş, onu hayat felsefesi, yaşam tarzı yapmış ve Atatürk’ü zihnine ve gönlüne yerleştirmiş çok büyük bir ekseriyet de vardır. Ve bu cumhuriyetin teminatıdır.”

Demirel, rejim için Başkanlık sistemi önerisinde bile bulundu.

16 Nisan günü yaptığı açıklamada, kendisinden sonra rejimin nasıl korunacağının tartışılmasını istedi.

Demirel’in sözleri şöyleydi: “Ben şahsen yetki şikayeti içinde değilim. Benim Cumhurbaşkanlığımdan sonraki dönemde uygulanmak üzere devletin ve rejimin daha iyi nasıl işleyeceği tartışılmalıdır. Ülkenin dirliği düzenliği bozulmadan, tartışmalar çığrından çıkmadan sabır ve sükunetle sıkıntılar aşılmalıdır.”

Her fırsatta 28 Şubat dayatmalarını savunan Demirel, 27 Nisan günü yaptığı bir açıklamada da, Refahyol Hükümeti’ne adeta meydan okuyordu:

“MGK danışma organı değildir. Anayasaya göre aldığı kararları hükümete tavsiye etmiyor, bildiriyor. Yalnız 8 yıl eğitim değil, 18 ayrı madde söz konusudur, takibi istenen. Gereği yapacak merci Bakanlar Kurulu’dur.”

Demirel, 14 Haziran tarihli gazetelerde yer alan açıklamasında da, Başbakan Erbakan’a “önce istifa sonra seçim” mesajı gönderiyordu: “Türkiye seçimin gerçekleşmesini istiyor. Hükümet başkanı gelir önüme istifasını kor, devreye girerim.”

Sonrası da malum.
Bunlar daha çok Demirel’in aleni açıklamalarından bir kesit.
Yani bunlar sadece bilinenleri ortaya koyuyor.
Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin, alınan kararların çok daha feci olabileceğini kestirmek güç değil.
28 Şubat soruşturması devam ediyor.
Ve ben en çok Güniz Sokak’ın ruh halini merak ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Akkaya Arşivi