Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bir sen eksiktin...

Bir sen eksiktin...

Geç kaldım, biliyorum ama, ‘güvence verilmesi durumunda ordunun kışlada kalacağını’ söyleyen siyasetçi hakkında benim de bir çift söz söylemem gerekiyor.

Hep de netameli dönemlerde ortaya çıkan bir siyasetçimiz bu.

İsminin Mesut Yılmaz olduğunu hatırlatmaya gerek var mı?

Siyasette hareketli günler yaşıyoruz. Bu hareketliliğin mimarları, ‘Eylem Planı’nda kendilerinden çok şey beklendiği belirtilen bürokratik elit... ‘Hınk deyicileri’ ise, ‘Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkıyoruz’ dümeniyle cephe politikası yapan (ve kaostan iktidar devşirmeye çalışan) Deniz Baykal ve ardılları...

Hani bir zamanlar ‘vatan cephesi’ vardı.

Mümessilleri ipe gönderilmişti.

İş bu ‘laik cephe’nin mümessillerini ne yapmalı?

Başbakanlıkla mı taltif etmeli?

Neyse, siyasette hareketli günler yaşıyoruz ve bir sürü ‘eski yıldız’ tek tek arzı endam ediyor.

Maksat, ülkedeki kötü gidişe ‘dur’ demek.

Bir hesaba göre, kendisini ‘laik’ ve ‘cumhuriyetçi’ hisseden herkes (sanki laik ve cumhuriyetçi olmak dışında bir seçenek varmış gibi) mevcut iktidara karşı tek çatı altında birleşecek.

Fakat ‘çatı’nın niteliği konusunda ihtilaflar var.

Bu iş, bir tür ‘istenmeyeni engelleme konsorsiyumu’ olan merkez sol çatısı altında mı, yoksa merkez solla hedef ortaklığını ilan etmiş ve daha büyük bir oy çoğunluğuna seslenen merkez sağ çatısı altında mı olmalı?

Merkez sağ çatısı altında olacaksa, ‘Latif abi formülü’nü mü denemeli, yoksa eski yıldızlardan birini mi devreye sokmalı?

Mesut Yılmaz, tam da bu noktada ses verdi. ‘Buradayım, beni de hesaba katın’ demeye getirdi.

Başkaları nasıl değerlendirir bilmem ama, ben bu ‘dönüş’ün Türk siyaseti adına bir talihsizlik, hem de büyük bir talihsizlik olduğunu düşünüyorum.

Daha önce de yazmıştım...

öncelikle şu soruları sormak lazım:

Mesut Yılmaz olarak bugüne kadar siyasette ne yaptın? Yüzde 35’le devraldığın partinin oy oranını önce yüzde 25’e, ardından yüzde 19’a, kademeli olarak yüzde 14’e ve 11’e düşürmek, nihayetinde baraj altında boğulmasına seyirci kalmak dışında ne yaptın?

Bu soruya verilecek cevap şudur:

Hiçbir şey.

Baykal için yapacağımız analoji, ‘muhalefet avantajı’yla girdiği tüm ana, ara ve yerel seçimleri kaybeden, ANAP’ın çok sesli, çok renkli, çoğulcu yapısını bozarak partinin varlık nedeni olan ‘83 ruhu’nu da öldüren Mesut Yılmaz için de geçerli...

ülkenin Mesut Yılmaz gibi, 83 ruhundan çok Süleyman Demirel ve rahmetli Bülent Ecevit’in temsil ettikleri siyasi anlayışla imtizaç etmiş bir ‘kurtarıcı’ya ihtiyacı var mı?

Ben böyle bir talep olduğunu bilmiyorum. Bugüne kadar elini taşın altına koyacak bir icraat sergilediğini de hatırlamıyorum:

En büyük fırsat olan (elini taşın altına koyma fırsatı olan) 28 Şubat sürecinden mahcup ayrılmıştı.

Bir vakitler, ‘Türkiye’yi 70’li yılların karanlığına götürmek isteyenler’den bahisle, partisinin kurulduğu günden beri ‘demokrasi’ ve ‘özgürlük’ kavgası verdiğini, bu kavgada aynı zamanda ‘topyekûn sivil siyaseti müdafaa ettiklerini’ söylüyordu.

Fakat, 28 Şubat darbesine karşı parlamentodan destek arayan dönemin Başbakanı’nı ‘Bu adam sivil mutabakat arıyor’ diyerek elinin tersiyle iten, sonra da ‘ara rejim Başbakanlığı’na tamah eden yine kendisiydi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi