Biliç'in bilmediği

Biliç'in bilmediği

Hırvat teknik direktör Slaven Biliç, vaziyeti tek cümlede özetlemiş, "Günlerce çalıştım Türkleri çözemedim." diyor.

Meşhur fıkrayı hatırladım hemen: Akıl hastanesinde hastalar sıraya dizilip, her gün muntazaman bahçe duvarındaki bir delik önünde sıraya girerek bakıp duruyorlar. Yeni gelen doktorlardan biri merak edip sıraya giriyor. Hayli zaman sonra sırası gelince bakıyor ki, aa; hiçbir şey yok; karanlık bir delik- En yakınındakine diyor ki: "Ben bir şey göremedim; niçin siz her gün saatlerce bu deliğe göz uydurup bakıyorsunuz ve ne görüyorsunuz Allah aşkına?"

Hasta, acemi doktoru tersliyor: "Biz kırk yıldır baktığımız halde bir şey göremiyoruz be doktor!"

Hürriyet gazetesine teşekkür ederim: Dün yayınladıkları "sandalda namaz" haberi Orta Avrupa'nın bunaltıcı sıcağında üzerimde resmen limonlu soda tesiri yaptı. Haber şu: Vatandaşın biri denizin ortasında sandalda namaz kılmış. Yerim müsait olsa asırlar üzerinden sırıkla atlayarak uzayın derinliklerinde zıp zıp zıplayan bu müthiş haberin tam metnini verir, etrafına da çiçekli kenar süsleri koyardım!

Hatırlayacaksınız; bir süre önce 'okul çatısında namaz' haberi de yapmışlardı bu külyutmaz zehir hafiyeler...

Şimdi Slovan Biliç'in ne demek istediğini daha iyi anlayabiliriz; çünkü sandalda namazı haber yapmak, "koşarken terledi" cinsinden bir incili çavuş meselini andırıyor ki, bir değil bir milyon Biliç gelse, Hürriyet refikimizin (bu lafın da cılkı çıktı artık Refika'anım huuu!) nasıl sağ gösterip sol çaktığını anlaması mümkün olabilemez.

Demek iki kaset seyretmekle Türkiye'yi çözebileceğini zannettin ha Biliç kardeşim? Acıdım sana... vah vah...

...

Bir evvelki (sabık desem yanlış anlarlar; neme lazım?)Reisicumhurumuz Ahmet Necdet Bey'in, Cumhuriyet Kazatası'na yeni okuyucular kazandırmak için erbab-ı gayreti himmete davet etmesi de Biliç kardeşimizin sittin sene geçse çözemeyeceği vakalardandır. Zihni bu derece kaotik çalışan-daha doğrusu ne zaman çalışacağı veya arıza yapacağı önceden kestirilemeyen insanların milli takımıyla top oynamak. Pilav tenceresiyle e-mektup göndermeye kalkışmak kadar öngörülemez ve sinir bozucu bir eylem teşkil edebilir. Bu gayretşinaslığın gerçek kodlarını sıradan bin Türk "şaak" diye çözmekte tereddüt göstermeyecektir ama sıradan bir Avrupalı, eski bir devlet başkanının niçin sıradan bir gazetenin tiraj meselesini dert edindiğini anlayana kadar biz maçı çoktan koparmış oluruz.

Biliç'in bilemediği budur işte!

...

Orta Avrupa dolaylarından Türkiye gündemini takip etmek, üstelik hareket halinde iken hiç de kolay olmuyor. Bu yüzden yazımı yine kaotik göndermeleri bulunan bir fıkrayla tamamlamak istiyorum.

...

Kemalist vaizlerimizden biri ahirete intikal edince sorgu sual melekleri, arkadaşı istihkaka çekmişler.

-Dinukum?

-Kardeşim yazdık biz o kitabı, okumadınız mı uuff?

-Rabbikum?

-Allah Allah: Kardeşim felan kitapta yazmışımdır ben onu: Gelmeyin lütfen bana böyle şeylerle...

Her sual böyle ters cevaplara konu olunca meleklerin bu ukala vaize kafası bozuluyor. Sevgili 'hoca'nın yakasını toplayıp iyice silkeledikten sonra diyorlar ki,

-Tantana yapma be: Bizim senin yazdığın kitaplardan haberimiz var; peki senin bizim buradaki kitaplardan haberin var mı?


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi