Aman hacıemmi!

Aman hacıemmi!

Doğan Erdinç ağabeyimle Firuzağa Camii önünde buluştuk, sarım-gülümden sonra ciddileşti, "Yahu duymuşsundur mutlaka, Bursa'da güzelim Ulucami yanıp kül olmuş!" demez mi?


Haberim yok, olacak iş değil; üstelik Bursa Ulucamii? Doğan abi yıllarca Vakıflar'da bölge müdürlüğü yaptı; tarihî eser, restorasyon, tescil vesaire gibi mevzuat kültürüne hâkim ama hassasiyetinin tek sebebi bu değil; Nâmık Kemâl merhumun, "Bais-i şekvâ bize hüzn-i umûmidir Kemâl / Kendi derdi gönlümün billah gelmez yâdına" dediği hesap, nerede milli varlığa dokunur bir şenâat işlense, evinin camı kırılmış gibi canı yanan bir insan. "Görüyor musun," diye hayıflandı, "Câmi değil hat müzesi idi mübârek yapı. Yangın geçiren taştan da hayır gelmez bilirim; kirece döner, eyvah!"

Serde araştırmacı yazarlık var; hemen araştırdım; meğer Karacabey ilçesindeki Ulucami imiş. Geçen sene onarım ihâlesi yapılan ahşap bina, "ol gece belirlenemeyen bir sebeple" cayır cayır yanıp kül olmuş. Yiğit öksürürken kalçası çıkar misâli...

-Abi dedim, "Sana bir iyi bir de kötü haberim var!.." . "Nedir?" makamında baktı,

-İyi haber: Bursa Ulucamii arslanlar gibi ayakta. Kötü haber, Karacabey Ulucamii sizlere ömür! Sevinelim mi, üzülelim mi, bir an bocaladık. Karacabey Ulucamii 537 yaşında. Bursa'daki 1399'lu; ondan kırk sene kıdemli. Karacabey'dekini görmüşlüğüm yok, Bursa'nın cami-i kebîrini ise bilmeyen yok.

Kahırlanıyor, "Restorasyonu eksiltmeyle yapmak doğru değil ki birader, adam haklı olarak kârını kesadını düşünüyor. Bilakis en ehil olana, en güvenilir olana teslim edeceksin işi..." Sultanahmet Camii'ne nâzır bir çay bahçesinde cuma vaktine kadar sorumsuzlara verip veriştirdik hayli zaman.

Eskiler "At devrilir, adam ölür" derler; binaların da vâdesi vardır. Bizde korumacılık iştiyâki taze olduğu için tarihî eserlerimize ebeddiyyen ayakta kalması gereken mukaddes bir emanet gibi bakıyoruz. O konuda biraz daha ferahım ben; ahşap binânın âkıbeti günün birinde ya çürümek ya da yanıp gitmektir. Onu yeniden yapacak bilgi ve tâkâtınız varsa yenisini yapıverirsiniz. Karacabey'deki ahşap caminin mutlaka rölövesi vardır (yoksa seyreyleyelim gümbürtüyü!), eskisinden daha güzelini yapmak da işten değil. İçini tezyîn edecek hattatımız, kalemkârımız da eksik değil hamdolsun. Beni öfkelendiren şey onarım esnasında yeni icatlar çıkarmak. Meselâ Sivas Ulucamii son cemaat yerine yapılan kemerlerin arasını, insan boyuna yakın duvarla kapatmak böyle bir lüzumsuz icattı. Kemeri ya açık bırakır, veya tamamen kapatırsınız, yarıya kadar duvarla örmek olsa olsa cami horozu hacıemmilerin "Kışları ısınmıyor gardaş" yollu sızlanmalarıyla geliştirilmiş bir bidattır. Yeri gelmişken bari biraz da ben sızlanayım; Bu bizim hacıemmi takımının son yıllarda en büyük hobisi, kemerli son cemaat mahallerinin arasını alüminyum veya demir doğrama ile camlatmaktır. Gezerseniz Anadolu'yu, görürsünüz eski eserlerimize hacıemmi katkılarını!

Durunuz hele, "Lâhavle" diye asabileşmeyiniz hemen canım hacıemmilerim; bu satırların yazarı da neticede bir hacıemmidir; sizi kesen baltanın sapı yabancı değil yani!

Bir ay kadar önce Tokat'ın hiç bilmediğim bir çehresini görüp hayran oldum. Tokatlı dostlarım beni Sulusokak'a götürdüler; sağlı-sollu muhteşem Selçuklu ve Osmanlı yapılarının sıralandığı bir tarihi film dekoru sanki. Henüz nâtamam ama iyi onarılmış Allah için. Eski Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, memleketine güzel hizmet etmiş. Aşkolsun dedik. Tokat'a yolu düşenler, Sulusokak'ı gezmeden giderlerse eyvah derim sadece! Kezâ gurbetteki Tokatlıların, Tokat'ın hayırhah evladı Yasemin Dutluoğlu'nun kaleme aldığı "Ak Zambaklar Şehri Tokat" adlı şehir kitabından (Ötüken Yay.) haberdar olmamaları da affedilecek gibi değildir (Daha dün böyle bir çakma Tokatlıya elli ceza puanı kestim meselâ!)

Karacabey Cami-i Kebiri'ni ihyâ ederiz inşallah; yıkılan gönlün imlâsı zordur, aman ha!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi