Kapatmayalım, dağınık kalsın...

Kapatmayalım, dağınık kalsın...

Bu zamanda gazete kapatmanın fiiliyatta işe yarayan bir tedbir olmadığı çok açık.


Gariptir, bundan yüz sene önce de yaramazlık yapan gazeteler "tatil" ediliyordu; bundan bir asır önce de "tahdîş-i ezhânı mucib" yayın gerekçesiyle "mevkûte" kapatanlar, "memlekette matbuat hürriyeti yok, sansür var!" diye yüksek perdeden cayırtı koparan İttihat ve Terakki kabineleri de, aynı gerekçelerle gazete kapatmak çaresizliğinden kurtulamıyorlardı. Evet çaresizlik, çünkü kapatılan gazeteler, hemen akabinde farklı isimlerle yeniden yayınlanıyor, hatta âkıbeti kestiren gazete sahipleri, serlevha çizen hattatlara birbirini anıştıran farklı isimlerin klişesini toptan sipariş ediyorlardı. Meselâ meşhur Tanin gazetesi, İtilâfçı iktidar döneminde her kapatılışın ardından Cenin, Renin, Senin, Hak gibi isimlerle yayına devam etmiş, 1925'de ise bu defa İstiklâl Mahkemesi tarafından aynı âkıbete uğratılmıştı.

İttihatçıların, Serbestî yazarı Hasan Fehmi, Sada-yı Millet yazarı Ahmet Samim, Şehrah'tan Zeki Beyleri öldürterek matbuatı kontrol çizgisine çekmeye kalkışmaları da kezâ bilinen Meşrutiyet klasiklerindendir. Peki, 1922'de Milli Mücadele aleyhtarı yazılarıyla âsâb bozan Ali Kemâl'in, Adapazarı'nda Sakallı Nurettin Paşa'nın çapulcuları tarafından güpegündüz linç edilmesini bu seri suikastlerden ayrı tutmalı mıyız? Basın hürriyetine karşı inceltilen vicdâni hassasiyetin, Ali Kemâl mevzubahs oldukta hafif tertip askıya alınması da nevi şahsına münhasır bir Cumhuriyet klasiğidir ("Ne yani hainleri öldürmenin neresi ayıp?" mantığı!)

Bu menhus zincirin son baklası Hrant Dink'ti; Dink dâvâsının adlî safahatı, bizzat bu çirkin suikast kadar utanç verici ayrıntılar taşır ve bu ayrıntıların hatırlattığı gerçek şudur: Bazı gazeteciler iyidir, bazıları kötü; kötülerin başına birtakım sevimsiz işler gelmesi pek de esef edilecek bir şey sayılmaz!

İşte bu minvalde "kötü" gazete addolunabilecek Özgür Gündem gazetesi, ağır ceza mahkemesi tarafından 1 ay kapatma cezasına çarptırıldı. "Ne yaramazlık yapmışlar ki kapatılmışlar?" sorusuna cevap: "Örgüt propagandası!" Daha açık-seçik ve düz ifadeyle PKK paralelinde yayın. Kapatma cezasının fiiliyatta cezadan çok "tanıtım"a yaradığını şu küçük ayrıntıyla bir daha hatırlayabiliriz; gazete "Günlük" adıyla yayına devam ediyor.

Şimdi daha esasa dair bir espriyi mütalâa edelim; kanunun, bu kapatma kararında titizlikle korumaya çalıştığı şey nedir; daha doğrusu bu ülkede telâffuz edilmesi halinde ortalığı velveleye vereceği için asla duyurulmaması ve bilinmemesi gereken bir tehlikeli fikir kalmış mıdır? "Onu da kapatın!" ispiyonajına tenezzül etmeden söylüyorum; kapatılmaya gazetenin hangi haberi sebeb olmuşsa o haber, yeni isimle çıkan gazetede de yer alacaktır ve ben kendi adıma böyle fikir beyanlarından rahatsız değilim. Paşa keyfime kalsa gazete kapatmayı hepten yasaklarım. Aslında hiç de hak ediyor olmamasına rağmen kapatılanı mağdur, kapatanı nobran ve tahammülsüz göstermekten başka bir şeye yaramayan, modası geçmiş tedbirler bunlar.

"Çağdaş olalım, her fikre hürmet gösterelim; bize cici çocuk desinler" diye savunmuyorum bu hususu. Diyelim ki çok zararlı, dinamit gibi, sülfürik asit gibi yıkıcı bir fikri etkisiz hale getirmenin yolunu dert ediniyorsak, çaresi o fikri orta yere bırakmaktır. Yasakçılığın kendine mahsus bir câzibe alanı inşâ ettiğini görmüyor muyuz? Gazete kapatılmasına yol açan haberlerin dikâlâsı, internet âleminde sayfalar dolusu, çarşaf çarşaf sergileniyor. Artık ortaokul öğrencilerinin bile becerebildiği küçük bir DNS ayarı ile bir tık ötede!

Beni en çok öfkelendiren husus ise, kanunun, "Kötü ve zararlı fikirlerden etkileniyorlar teyzesi, huzursuz oluyorlar, akılları karışıyor, derslerine ilgi göstermiyorlar!" diye güyâ üzerimize titremesi. Kötü, iyi, faydalı veya zararlı; bizi sırf bir fikir haysiyetine sahip olduğu için etkileyecek fikri alnından öperim ben. "Alnını karışlarım" diyecektim az kalsın!

Kapatmasak, dağınık kalsa, orta yerde dursa, daha güzel olacak, daha az zarar verecek, fotoğraflarda daha yakışıklı ve güzel görüneceğiz; yanlış mıyım?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi