M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Taassup’tan Kurtulmak

Taassup’tan Kurtulmak

Dilimizde “galat-ı meşhur” olarak kullanılan kavramlardan biri de “taassup” kelimesidir.

Aynı kökten türetilen “mutaassıp” ise, genellikle “dindar”lar için kullanılır.

Mesela, “mutaassıp bir aile” dendiği zaman herkes anlar ki, bundan kast edilen “dindar bir aile”dir.

Acaba bu doğru bir kullanım mıdır?

Kelimenin anlamına baktığımızda, bunun doğru kullanılmadığını görüyoruz.

Çünkü taassup; bir şeye körü körüne bağlanmak demektir.

Günümüzde çok yaygın olarak kullanılan “bağnazlık” kelimesi de aynı anlamdadır.

“Mutaassıp” kimdir dendiğinde, anlaşılması gereken aslında şudur:

“Kendisine bütün gerçekler, vesikalar, deliller gösterildiği halde hiç birini kabul etmeyen, kendi görüşünde körü körüne ısrar ve inat eden, bir şeyi bilinçsizce taklit eden ve hep bildiğini okuyup söyleyen kimse.”

Peki, dindar bir Müslüman, bu anlamda “mutaassıp” veya “bağnaz” olabilir mi?

Buna verilecek tek cevap “kesinlikle hayır”dır.

***

İslam dini, insanlardan kendine körü körüne bağlanmalarını istemez; aksine düşünmelerini, akıllarını kullanmalarını ister. Bu konuda onlarca ayet vardır.

Tabiat kanunlarıyla ilgili ayetlerden tutun da, emir ve yasaklara kadar pek çok ayette insanları araştırmaya, düşünmeye ve ibret almaya teşvik vardır.

“Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir. Hala aklınızı kullanmaz mısınız!”(Mü’minun,80)

“De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah'ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.” (En’am,151)

***

Taassup, aslında bir cahiliye geleneğidir.

Kur’an, cahiliye putperestlerini bağnaz bir şekilde putlara tapmalarından dolayı kınar, putların hiçbir şeye güçleri yetmediğini ısrarla göstermeye çalışır. Putperestler ise tam bir taassup örneği göstererek:

“Hayır, biz yalnız atalarımızdan gördüğümüze uyarız” derler.

Kur'an-ı Kerim onlara şöyle cevap verir:

“Peki ya atalarınız akıllarını hiç kullanmamış ve hidayetten nasip almamış iseler?..” (Bakara 170)

Dikkat edilirse, taassubun veya bağnazlığın sebebi olarak akıllarını kullanmamak gösteriliyor!

Sonradan gelenler de, aynı şekilde akıl tutulması yaşayan taklitçilerdir.

Böylece, zincirleme yanlışı devam ettirmektedirler.

Saffat suresinin 69-70-71inci ayetleri, bu geleneksel taklitçiliği şöyle anlatır:

“Kuşkusuz onlar atalarını dalalette buldular. Şimdi de kendileri, onların peşlerinden koşturuyorlar. Andolsun ki, onlardan önce eski milletlerin çoğu böyle dalalete düştü.”

***

Taassup, bağnazlık ve taklitçilik, müntesiplerini inkâra götürür.

Onların kalpleri ve beyinleri doğrulara kapalı olur.

Bu durumda, hiç Müslüman olanlar Allah’ın kınadığı bu bağnazlığa talip olabilirler mi?

Bakınız Allah ne buyuruyor:

“O zaman inkar edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların takva sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.” (Fetih,26)

Müslüman, başta imanını sorgular, böylece taklidi imandan kurtulur, tahkiki imana kavuşur.

Kime, neden ve nasıl iman etmesi gerektiğini bilir.

Bunun için araştırır, okur, sorar, öğrenir.

Bilerek inanır ve kalbinde bir sükûnet, bir huzur, bir güven oluşur.

İman budur.

Ardından da, amellerini, davranışlarını, top yekûn dini hayatını sorgular.

***

Taassubun panzehiri; sormak, öğrenmek, araştırmak, karşılaştırmak, incelemek ve değerlendirmektir.

Bunları yapan, taassup hatalığına yakalanmaz.

İslam’ın ilk müntesipleri, bunları yaptığı için cahiliye putperestliğinden kurtulmuşlardı.

Kur’an; mutaassıp olanları, kör-sağır ve dilsizlere benzetir:

“Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.”(A’raf,179)



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi