Cemal Nar

Cemal Nar

Gölette Donan İşçiler

Gölette Donan İşçiler

“İnna lillah ve inna ileyhi raciûn”
Önce böyle söyler Müslümanlar bir musibetle karşılaşınca. Olmuş ve iş bitmiş ise “hüküm Allah’ındır” der, teslim olurlar. Sonra da düşünürler bu musibet üstüne:
“Nerden ve nasıl geldi. Elden gelebilecek gerekli tedbirler alınmış mı idi. Bundan ne gibi dersler ve ibretler alınmalı. Ne getirdi, ne götürdü kazanç ve kayıp adına.”
Bu olayın bireysel yanıdır. Bir de toplumsal yanı var elbette. Onlar üzerinde de düşünür her yetkili ve gerekli ve gerekli dersler ve ibretler alır şüphesiz.
Televizyon iki gündür bir haber geçiyor vicdanları sızlatarak, hatta ezerek. Buzlara tutunmuş beş kişi var soğuk ve derin suların içinde. Söylendiğine göre saat akşam 5.30. “Çabuk olun” diye bağırıyorlar. “Buradayız” diyerek yardım istiyorlar. İlk yardım ekibi saat 7.30 civarında geliyor ama hayret ki yapacak bir şeyleri yok.
Hava kararıyor yavaş yavaş. Soğuk nefesleri kesiyor bıçak gibi. Dermanı da kesiyor demek ki ümitler gibi, önce başlar düşüyor halsiz mecalsiz. Sonra soğuktan donan işçiler karanlıkta kara sulara dalıp gidiyor ve kayboluyorlar.
Ben şaşkınım. Ne oldu köy delikanlılarına? Bellerine ip bağlayarak ellerinde lastiklerle gidemezler miydi? Onları oraya taşıyan motor kurumda veya kasabada bir tane mi idi? Zamanında her yere haberler gitti mi? Bilemiyor ve şaşırıyorum üzüntüler içinde...
Büyük devlet olmanın ölçülerini buralarda aramak gerekiyor. Bazen “gayrı safi milli hasıla” vs. kriterleri, istatistikleri, harcamaları unutmak ve buralara bakmak gerekiyor büyük devlet olmak için.
İkinci gün haberler şöyle geçiyor:
“Erzurum'da meydana gelen olayda 5 elektirik işçisi Karasu baraj göletine düşmüştü. İşçileri bulmak için başlatılan arama-kurtarma çalışmalarından sonuç alınamayınca, yetkililer baraj sularının tahliyesine karar verdi. Baraj kapaklarının açılmasıyla birlikte, işçilerden Rıdvan Takım'ın cesedine ulaşıldı. Kaybolan işçiler, Said Turan, Mustafa Arifoğulları, Şahin Baykal ve Feridun Öztürk'e ulaşılmaya çalışılıyor.”
İki saat içinde onları kurtarmaktı büyük devlet olmak. “Titanik” filminde gördüğümüz manzara gerçek oluyor gözlerimizin önünde küçük bir gölette ve biz bir şey yapamıyoruz. Oysa büyük devlet olmak, böyle zamanlarda bir şeyler yaparak hayat kurtarmaktır. Sevindirmektir eşleri, yavruları, ana babaları, nihayet bütün bir halkı…
İki saatte yetişemiyorsan, sonra ceset toplamak marifet değildir.
Bunları devlete kızılsın diye, vatandaş devlete kırılsın, isyan etsin diye kötü bir niyetle yazmıyorum. İyi niyetle yazıyorum. Yani devlet bunu düşünsün ve nerde bir darda kalan varsa “yetsin” diye yazıyorum.
Kimdir ihmali olan?
Gerçekten iki saat içinde bir helikopter yetişemez miydi oraya? Yoksa sadece filmlerde mi oluyor ip sarkıtarak onları almak?
Nerde bizim bunca kurtarma ekiplerimiz, alet ve adevatımız, ilgili dairelerimiz, sorumlu müdürlerimiz?
Zamanında yetişmektir önemli olan. Aça da, hastaya da, mahsur kalmışa da, suya düşmüşe de, yangına maruz kalmışa da. Önemli olan zamanla yarışmak ve zamanında müdahale etmektir. Neye yarar “bade harabil Basra”…
Erzurum'da gölette kaybolan işçiler için hepiniz gibi ben de çok üzgünüm.
Şeytan vesvese veriyor ve başarı da sağlıyor. Çünkü yeri, sebebi var. Acaba onlar işçi olmasa idiler, mesela subay olsalardı, mesela üst düzey memur olsalardı, sanayici, tüccar vs. gibi zengin olsalardı, siyasetçi olsalardı mesela, vaziyet yine böyle mi olurdu?
Hep gariplerin bahtına mı düşmüş bu soğuk sular hey Koca Yunus?
“Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin.”
Erzurum'da gölette kaybolan işçiler, bize bir şeyler hatırlatıyor, birçok tehlikeden haber veriyor, birçok tehlike çanları çaldırıyor, sigorta sistemimizi alarma geçiriyor.
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu
Gelir de adl-i ilahi Ömer’den sorar onu.”
Adl-i ilahiden nce biz de soralım:
O gün o ilçenin kaymakamı nasıl yattı acaba?
O gün o ilin valisi nasıl yattı acaba?
O gün ülkenin Başbakanı nasıl yattı acaba?
O gün ülkenin Cumhurbaşkanı nasıl yattı acaba?
Hz. Ömer gibi hissettiler mi acaba dondurucu soğuğu iliklerinde?
Üşüdüler mi o gece acaba işçiler donarak tek tek karanlık sulara gömülürken?
Belki de öyle olmuşlardır.
Ama vaziyet çok acı. Devlet iki saatte yetmeliydi suya düşmüş üşüyenlere.
Yetmedi. Belki de yetemedi.
Neden acaba?
Bütün bunlar derin derin düşünülmeli, muhasebesi yapılmalı, dersler ve ibretler çıkarılmalı, hatalar varsa tazmin edilmeli ve bir daha olmaması için elden gelen tedbirler alınmalıdır.
Belki bütün bunlar şimdi yapılıyordur da. Kimseyi suçlamıyorum. Sadece gerekeni mırıldanıyorum kendi kendime.
Çok üzgünüm. Kendi payıma düşen özrü diliyorum, kabul buyursun ruhları, yakınları, sevenleri. Bizi affetsinler.
Başımız sağ olsun, çok üzgünüm.
Ama devlet yetmeliydi be kardeşim…
(Acil gündemle araya giren bu yazıdan sonra konumuza devam edeceğiz inşallah.)






Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi