Faruk Köse

Faruk Köse

Cübbeli Ahmet ve Cuntacı Ahmet

Cübbeli Ahmet ve Cuntacı Ahmet

“Adalet” kavramının anlamını yitirmesi, bir toplum ve ülke için en büyük kayıplardandır. Bireylerin ve toplumsal kümelerin kendilerine adil davranılmadığını, “hukuk” denen şeyin bir tahakküm mekanizması halini aldığını, adaletin dağıtımında kişiye ve konuma göre ayrımcılık yapıldığını düşünmesine yol açan unsurlar ayıklanmalıdır. Adalet yoksa, hiçbir ara unsur olmadan, doğrudan doğruya zulüm var demektir.
Bu kapsamda, aynı gün yargı gündemine oturan iki “Ahmet”in durumuna bakalım. Biri Cübbeli Ahmet, diğeri ise darbeci Ahmet.
Savcı, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği iddianamede, “Karagümrük Çetesi”ne yönelik soruşturma kapsamında tutuklanan Cübbeli Ahmet için, “suç örgütüne yardım etmek”ten, 2 kez “insan ticareti yapmak”tan, “cinsel saldırı”dan ve “hürriyetten yoksun bırakma”dan 25,5 yıldan 45,5 yıla kadar hapis istiyor. Cübbeli Ahmet, soruşturma kapsamında 12 Aralık 2011’den beri tutuklu.
Cübbeli Ahmet hakkındaki iddianamenin mahkemeye gönderildiği gün, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi de 12 Eylül darbecileri hakkındaki ara kararını verdi. Karara göre, darbe cuntasının yaşayan üyeleri Ahmet Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında, işkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.
Malumunuz, Ahmet Kenan Evren, 12 Eylül darbesi sonrası süreçte, “idamları imzalarken ellerim hiç titremedi” demiş, eşitlik olsun diye “bir sağdan, bir soldan astık” diyebilmişti. Yaptığı darbe sonunda TBMM kapatıldı. 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi ve bunların 50’si asıldı. İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi. 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden, 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi “sakıncalı” gerekçesiyle işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına kaçtı. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi. 937 film yasaklandı. Siyasi partiler ve 23 bin 677 dernek kapatıldı. 3 bin 854 öğretmenin, 120 öğretim üyesinin ve 47 hâkimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi, gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı, 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi “kaçarken” vuruldu. 95 kişi “çatışmada” öldü. Yapılan darbe anayasası hâlâ hükmünü sürdürüyor.
Cuntanın diğer Paşası Tahsin Şahinkaya hakkında ise ciddi yolsuzluk iddiaları var. Zamanın SHP milletvekili Cüneyt Canver, 25 Temmuz 1986’da TBMM Başkanlığı’na, Şahinkaya hakkındaki iddiaların açıklığa kavuşturulması için bir soru önergesi vermişti. Önergede, Şahinkaya’nın, “uçak alımında şahsi çıkar sağladığı, nüfuzunu kullanarak dört büyük şirketin hissedarları arasında yer aldığı, bu şirketlerden kendisi ve yakınları lehine büyük hisseler elde ettiği, karısını büyük bir şirkete ortak ettiği, Hava Kuvvetleri’nin yaptırdığı tüm inşaatlarda belli bir şirketi kolladığı, tesisleri belli bir şirkete döşettiği ve bundan menfaat elde ettiği, bu yollardan elde ettiği haksız kazançla çok sayıda gayrimenkul sahibi olduğu” iddialarını dile getiriyor ve iddiaların araştırılmasını istiyordu.
Şimdi bir bakalım. Bir tarafta çocukluğundan beri İslami ilimleri tahsil eden, “nefis terbiyesi”ni esas alan bir tarikatın süzgecinden geçen, işlediği fiillerin ahiretteki karşılığını çok iyi bilen, sürekli göz önünde ve popüler olan, bu sebeple bu suçları işlemesi muhal görünen, isnat edilen suçlar hakkında bir ispat veya şahit de bulunmayan, mevcut haliyle sadece iddia ve iftira kabilinden suçlamalara maruz kalan Cübbeli Hoca var. Mahkeme, Cübbeli Hoca’ya tutukluluk veriyor.
Diğer tarafta, darbe yaptığı, onlarca kişiyi idam ettirdiği, zulüm ve dikta sistemi kurduğu bilinen ve yaşanan, ilaveten haklarında çok büyük yolsuzluk iddiaları bulunan darbeciler var. Üstelik bu darbeciler hakkında savcılık, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Devlet Kuvvetleri Aleyhinde Cürümler”e ilişkin 146. maddesi ile 80. maddesi uyarınca “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” istiyor, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek” suçunu işlediklerini kaydediyor. İşte bu darbeciler hakkında ise mahkeme, “yurtdışına çıkış yasağı”nı yeterli bularak, tutuklama taleplerini reddediyor.
Yani, Cübbeli Ahmet, işlediğine dair bir delil olmayan, sadece iddia aşamasındaki “suç”tan dolayı aylardır tutuklu iken, cuntacı Ahmet’in “darbe”, “işkence”, “ölüm”, “zulüm” gibi pek çok suçu işlediği bilindiği ve etkileri, izleri itibariyle de halen yaşandığı halde, tutuksuz!.. Şimdi bunu birileri açıklamalı ve adaletin bunun neresinde olduğunu göstermeli değil mi?
Girişte demiştik ki, “adalet yoksa, hiçbir ara unsur olmadan, doğrudan doğruya zulüm var demektir.” Peki, sizce bu iki mahkemenin sonu nasıl biter? Adalet mi tahakkuk eder, zulüm mü ihya olur?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi