Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Kaçmak ve yüzleşmek, haz ve doyuma ulaşmak

Kaçmak ve yüzleşmek, haz ve doyuma ulaşmak

Kendinizi bir kenara çekip, “Bu dünyadaki amacım ne?” diye sorun. Vereceğiniz cevap aşağı yukarı şöyle değil mi:

“Baştan ayağa beni saran problem, elem, üzüntü ve acılardan kurtulup güven içinde yaşamak; hayattan gerçek lezzet almak, huzurlu ve mutlu olmak...”
Öte yandan, “geçmiş, şimdiki ve gelecek” gibi üç boyutlu zaman dilimlerinde yaşıyoruz! Geçmişten elem, üzüntü, keder, “ah, vah!”lar; şimdiki zamandan çeşit çeşit sıkıntılar; gelecekten “endişe-elem-korkular” duyuyoruz. Bizi çepeçevre saran problemler yumağı ve acılardan kurtulup “dördüncü bir zaman boyutuna” sıçramak istiyoruz. Farkına varalım veya varmayalım, bunu ifâde edebilelim veya edemeyelim; hepimiz problem ve acıların olmadığı “zaman ve mekânüstü” bir âlemde yaşamak için ısrarlı bir çaba sarfederiz.
Psikolojinin de tesbitlerindendir: Aradıklarına ve sorularına doyurucu cevaplar bulamayanların davranışları, hareketleri, kararları etkilenir, hattâ bâzen uyumları bozulur.1 Bu da “enerji ve direnci” tüketir. Aslında “iç ve dış”tan gelen bu arayış, engel ve sorulara karşı iki davranış biçimi sergileriz: Hayatın gerçeklerinden “kaçmak” veya “yüzleşmek”. Ne var ki, “Eyne’l-mefer?” (Firar nereye?) sırrınca kaçış imkânsız. Çünkü, her hâdise daha başka meseleleri de gündemimize getirir; beynimize hücûm ettirir ve bizi içten çökertir.2
Kaçışı tercih edenlerden bir kısmı, beyinlerine üşüşen soruları ciddiye almak istemez. Hattâ, “Saçma-sapan bunlar; boş ver; düşünme; henüz gençsin, gezip-tozmaya, eğlenip hayatın tadını çıkarmaya bak!” diye kafasından silip atmak ister.
Bâzıları gaflet perdesine bürünüp saklanmayı dener. Oysa gaflet insanın duyarlılığını köreltir. Ancak, kitle iletişim araçları, ilmî duyarlılığın artması ve hergün yüz binlerce cenaze, olumsuz olayın uyarmasıyla o gaflet perdesi de parçalanır.3 Yâni, gaflete dalmak da kurtarmıyor. Hedefimize yürüyüp gayemizi gerçekleştirmeye, soruların cevabını aramaya çalışırken; iç ve dış engellerle karşılaşırız. Rûhumuzda korku, endişe, gerginlik; bedenimizde açlık, susuzluk başgösterir. Sıkıntılarımızın sebeplerinden birisi budur.
Gayemizi gerçekleştirip, hedefimize ulaşıp, zihnimizi doyuran cevapları bulduğumuzda da “haz ve doyuma” ulaşırız. Şu halde, yüzleşmekten, aklımızı ikna; kalb ve vicdânımızı tatmin etmekten başka çâremiz yok. Hayattan gerçek zevk ve lezzet almamız buna bağlı.

Dipnotlar:
1- Prof. Dr. Sabri Özbaydar, İnsan Davranışının Sınırları ve Spor Psikolojisi, Altın Kitaplar Yay., 1983, s. 22.
2- Mesnevî-i Nûriye, s. 181.
3- Mektûbât, s. 37.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi