Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Erol Özkasnak

Erol Özkasnak

Bu isim bizim için ne anlam ifade ediyor? 28 Şubat postmodern darbesinin “görünmez” aktörlerinden biriydi.

Belki de başlıcası...

Medya, Çevik Bir’in “temasları” ve “girişimleri”yle meşgul olduğu için, ismi fazla da gündeme gelmezdi.

Derlerdi ki, “Şöyle şöyle bir Paşa var. Pek sert. Pek tavizsiz. Medyayla irtibatı o kuruyor. Gazetecileri yönlendiriyor. Hangi başlıkların atılacağını belirliyor...” vs...

Teşerrüf etmediğimiz için, bilemeyeceğim.

Buyruğa muhatap gazetecilerden değildim... Mesaimin handiyse önemli bir bölümünü Adliye koridorlarında geçiriyordum. Hakkımda yapılmış suç duyurularıyla baş etmeye çalışıyordum.

Medyayla irtibatlı olduğu söylenen generaller, bir “suç duyurusu mekanizması” (“gazeteci izleme birimi”)ihdas etmişlerdi... Hoşa gitmeyen haber ve yazıları, “gereğinin yapılması” notuyla savcılara jurnalliyorlardı.

Savcılar da gereğini yapıyor, bol bol dava açıyordu...

Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki “ağır cezalık” iki davam, bu suç duyurularının bir ürünüydü...

Erol Özkasnak Paşa bu işlerin neresindeydi, bilmiyorum.

Kendisini, bir televizyon programında izleme bahtiyarlığına ermiştim.

Darbenin üzerinden bilmem kaç zaman geçmiş... Sular nispeten durulmuş... Özkasnak Paşa darbenin hangi zaruretlerden kaynaklandığını, 28 Şubat’ın ne anlama geldiğini, esasında yapılmak istenen şeyin ne kadar da hayrımıza olduğunu anlatmaya çalışıyordu... “Evet, bu bir postmodern darbedir” sözünü de, o televizyon programında sarf etmişti yanlış hatırlamıyorsam.

Hakkındaki tevatürleri göz önüne alarak dinledim anlattıklarını.

Evet sertti.

Evet tavizsizdi.

Öyle bir mantıktan, öyle bir savunma mekanizmasından bakıyordu ki, darbeye maruz kaldığımız için neredeyse biz kabahatliydik... Bildik “Siyasiler ülkeyi batırıyor, dini siyasete alet ediyor, cumhuriyetin kazanımları elden gidiyor” teranelerinden sonra, sözlerini mutlaka tehdit dozu yüksek hüküm cümleleriyle bitiriyordu... Anlıyorduk ki, biz “siviller” kafadan suçluyduk ve tek başına “vatanı sevme yetkisini” elinde bulunduran kurumlar ne yapsa azdı ve biz yapılanların tümüne müstahaktık.

Hayır, elbette kaba saba değildi.

Belli bir mesafeden ve nezaket dairesinden bakıyordu.

Kelimelerini seçerek kullanıyor, bazen telaşla yanlış anlamaların önüne geçmeye çalışıyordu.

Bilakis doğru anlıyorduk.

28 Şubat postmodern bir darbeydi ve hangi nezaket dairesinden bakarsa baksın, Özkasnak Paşa yapılan “hoyratlıkları” gizleyemiyordu. Hoş, gizlese ne olacaktı? Beyan esastı ve 28 Şubat “ana darbelerimiz” arasında yerini çoktan almıştı.

Bir de “süngü” meselesi var ki, neresinden tutacağımı bilemiyorum.

Derler ki, Erol Özkasnak Paşa sık sık medya yöneticilerini arar, tehdit edermiş... Hafif direniş gösterenlere de şu nazik uyarıyı yaparmış: “Makatına süngü takar, cephe cephe dolaştırırım...”

Bu yazıya oturmadan önce, Özkasnak Paşa’nın gözaltına alındığını öğrendim.

Üzüldüm mü?

Duygularım karmakarışık... Sevinmeyi zül addederim. Ama üzüldüğümü de söyleyemem.

Bu gözaltı, 28 Şubat darbesinin bir başka veçhesini ortaya çıkarması bakımından önemli.

Hani, hep “darbe ve ayakları” deriz ya...

Bu “ayaklardan” birinin “medya” olduğu vakıa...

Belki bu “ayak” teşrih masasına yatırılacak ve birtakım “şaşıracağımız” bilgiler ortaya çıkacak...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi