Engin Ardıç

Engin Ardıç

Getto kurmuşlar

Getto kurmuşlar

Silivri'de, adliye lojmanlarının tam karşısında arsa kiralamışlar. Ayda bin beş yüz liraya. Bedava sayılır.
Oraya bir "mini-kent" kurmuşlar, amigo gazete öyle diyor. "Balyozkent" de denebilirmiş. Gazete en çok "yerleşke" terimini tercih ediyor, buram buram Orta Asya ya da Bülent Ecevit koktuğu için herhalde.
Son sığınak... Dr. Samuel Johnson'un da son sığınakla ilgili bir özdeyişi vardır, bilen bilir...
Silivri'ye gidip gelmek zor olduğundan, duruşmaları oradan izleyeceklermiş.
Yassıada'da yargılananların yakınları komşu adalardan birine, örneğin Sivriada'ya bir "demokrasi- kent" kuramamışlardı, her gün Dolmabahçe'den vapurla gidip geliyorlardı... Kuramazlardı çünkü dikta vardı. Şimdi kurulabiliyor. Ama sorarsan gene dikta var.
Bunlar önceleri çadır kurmakla yetiniyorlardı, baktılar ki çadırda yaşamak zor, koşullar pek Orduevi misafirhanesine benzemiyor, bari köy kuralım demişler.
Bu gettoya üç büyük "konteyner" yıkmışlar. Bunlar yatakhaneymiş. Seyyar tuvaletleri de varmış. Kilerleri de varmış.
Bir de, gerçi bunlar sivil ama, "askeriyenin" olmazsa olmaz süslerinden biri tabii, kameriye... Erat ve erbaşlar ona "kamelya" derler. (Parkaya da parke derler.)
Kameriyenin ortasında fıskiyeli havuz, fıskiyenin üstünde de zıplayan top var mı acaba? Yoksa mutlaka uydursunlar, havuzsuz kameriye, topsuz havuz olmaz.
Ağaç var mı bilmem ama yoksa mutlaka diksinler ve ağaçları da yerden bir metre yükseğe kadar kireçle sıvasınlar. İlaçlama şart değil, o beyaz leke mutlaka görünecek.
Yangın kovası, balta ve Atatürk büstü de şart. (Büstün açılışı 27 Mayıs günüymüş!)
Bayrak direği var mı diye sormuyorum, olmaması düşünülemez. (Barakalardan birinin tavanında da kocaman bir bayrak var, dost uçaklar yanlışlıkla bombalamasın diye herhalde.)
Bir karışık fındıkkuru üzüm satıcısı, bir dondurmacı, bir ayakkabı boyacısı, bir de kerhane tatlıcısı uydurdun mu, ortam tamam.
Sebze bahçesi de yapmışlar, enginar, çilek, mısır, domates ve marul ekiyorlarmış. Aksaray'dan ya da Topkapı'dan Silivri'ye gidiş geliş masraflı ama Silivri manavlarında sebze meyve de mi pahalı?
Kabak ve hıyar, tercihan acur ekmeyi niçin düşünmemişler?
Bu arada çeşitli "etkinlikler" de düzenliyorlarmış. Köy sorumlusu Hıdır Hokka, bugüne kadar tam elli sekiz konser verdiklerini açıklamış (Grup Yorum ve Zülfü Livaneli de katılmışlar mı bu konserlere, öğrenemedik.)
Kütüphane de var tabii, içinde Nutuk, Mein Kampf, Çılgın Türkler, Başkan Mao'nun Askeri Yazıları, Bozkurtlar Diriliyor gibi birbirinden önemli eserler.
Bütün bunlar yetmez. Eksiktir. Her sabah ve her akşam içtima yapılsın, Hıdır Hokka tekmil de alsın. Gece nöbetleri konsun, devriyeler çıkarılsın. "Baldız balkonda yatar, yorgana tekme atar" türküsü Silivri kıyılarında yankılansın.
Yaptıkları işi yarım bırakmasınlar, yerleşkenin girişine mutlaka bir "nizamiye" kurulmalı, üstüne de, Antalya'da bir manyak site yöneticisinin yaptığı gibi "Kemalist olmayan giremez" yazılmalıdır.
Darbe uyduramadık, getto verelim. Bütün Türkiye'yi kocaman bir gettoya dönüştüremedik, hiç olmazsa kendi gettomuzu yaratıp orada tepişelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi