Mehtap Yılmaz

Mehtap Yılmaz

Üniversite(li)lerin iyisi, kötüsü, çirkini

Üniversite(li)lerin iyisi, kötüsü, çirkini

Hey gidi Sergio Leone... Ne vardı, 12-13 yılcık daha yaşasaydı da bu muhteşem yapıtının Türk üniversite tiplerini profile etmekte bana ne kadar katkı sağladığını görseydi.

Vah vah! Ne yazık ki göremedi...

Bu ülkede üniversiteler bir kere kanına girmeye görsün insanın! Acayip dönüştürür! Kariyer sürecine adım attığı ilk anda, üst tanım içerisinde tek tiplileştireceği bireyin damarlarına ilkin, o dönüştürücü iksiri akıtır! (Bir tür aşı gibi dersek daha kolay anlaşılır sanırım!)

Bu aşının akademisyende tuttuğuna dair ilk belirti, gözlerindeki o derin dondurucu bakış ve tuhaf somurtkanlıktır. Bu aşının, bilim insanının karakteri üzerindeki etkisini ise, bilim insanının şahsiyet konusunda hangi derecede veya derekede olduğu belirler.

Çoğunlukla TSE tornasından çıkmış, iradeleri vesayetçe fabrikasyon bir şekilde homojenize edilerek, bireysellikleri en aza indirilmiş birtakım öğretim görevlileri, rahmetli Sergio Leone’nin jargonuyla konuşursak, “kötü” tiplerdir! Bu tipler, akademik sınırların dışında kalan “öteki” insanlara oranla çok daha tekdüze, sıkıcı ve de fena halde kasıntıdır! Sivil toplum da bu yüzden, çoklukla katlanılması güç olan bu bilim insanlarını, insanın ruh midesine oturan donuk kişiliklerine rağmen içlerine sindirmeye çalışır! Öğrenilmiş çaresizlik modunda da olsa bir şekilde alışılır yine de onlarla yaşamaya, hatta katlanılır!

Türkiye’de, Bülent Arabacıoğlu’nun meşhur çizgi karakteri Tipitip’leri andıran bilim insanlarınca yönetilen üniversiteler veya üniversitelerde çeşitli oranlarda dağılım gösteren Tipitip öğretim görevlileri, “öteki” halka karşı en az bürokrasi kadar üstenci ve de asık yüzlüdür! Gerçekte bu insanların dev mi, Hobit mi olduğu iyot gibi meydandadır, ancak bu insanlar kendilerini yine de dev aynasında, öteki insanlardan farklı görür! Bir bakıma öyledir de... Normal değildir onlar... Farklı bir “tür”dür!

“Çirkin” üniversite(li)ler, bu sistemin farkında olan, içten içe bu gidişata kızan, ama menfaat gereği bire bir uyum sağlayan üçkâğıtçı akademisyen kesimidir. En çok yüzlü davranan bilim insanları bu tiplerdir. Laf taşır, üniversite iktidarına yağcılık suretiyle yakınlaşırlar. “Çirkin”in çok yüzlülüğü, sıçrama tahtasıdır! Çünkü bu sayede, dedikoduculuk ve muhbirlikle, Garfield gibi yan gelip yatarak, bilimsel makalelere kafa yormadan, bir çırpıda kariyerin zirvesine tırmanmayı, kadroya atanmayı başarır!

Bana göre “çirkinler”, kötülerden çok daha tehlikeli ve de düşük karakterlidir. Çünkü daha iç pazarlıklı ve yeraltı siyasetiyle işi yürütmektedir.

“İyiler” ise, emeğinin gücüyle, çalışarak mesafe kat eden insanlardır. Kariyer sürecinde yol alırken hem yaşamaya fırsat bulamayacak kadar çalışıp hem de “çirkinler”in kurduğu sayısız tuzağa ve “kötüler”in engellemelerine rağmen ilerlemek zorundadır. Alın teri ve göz nuruyla!

Bilimin Alın Teri!

Katıldığım Gaziantep Üniversitesi’ndeki Göç Sempozyumu, göç olgusunun nabzını tutmasının yanı sıra, halkta yer etmiş üniversite(li) algısının üzerindeki ölü toprağını silkeleyerek muhteşem bir işe imza attı! Emeği geçen herkesi, tüm “iyiler”i canı gönülden kutluyorum!

Yarınki gazetede yakaladığım pek çok ayrıntıyı sizinle paylaşacağım. Bununla birlikte bilimsel ve kurumsal şahsiyetleriyle iz bırakanların, “mutfak”ta nasıl çalıştıklarını biraz olsun aktarmaya kararlıyım!

Katılımcıların ortak yargısıyla, bulunduğu makama varlığıyla şahsiyet kazandıran Prof. Dr. Yavuz Coşkun sayesinde gerçek bir demokrat, mutlak bir çoğulcu, Doğu Ergil’in betimlemesiyle ebruli üniversite toplumunu hakikaten içine sindirmiş bir şahsiyetle karşılaşmak öyle sıklıkla görülecek bir hadise değildi açıkçası benim için! Eşi Nuray Coşkun’la birlikte ailece toplantının her safhasını ilgiyle takip etmeleri de oldukça dikkat çekiciydi!

Ne bileyim? Genellikle her etkinlikte organizasyon ekibine kök söktüren Nemrut rektör eşlerine, kasıntı çoluk çocuğuna alışık sempozyum takipçileri kadar, ben de şaşırdım doğrusu bu doğallık karşısında! Mutlu oldum, ayrıca koruma kalkansız bir rektör ve ailesiyle karşılaşmak bu ülke koşullarında hakikaten harika!

Organizasyonda bilim işçiliğiyle iz bırakan Doç. Dr. Murat Erdoğan’ın, alkışlanası bilimsel şahsiyeti konusunda hiç de farklı düşünmediğimin altını çizmeliyim, son olarak! Perde arkası sonra!





Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehtap Yılmaz Arşivi