Faruk Köse

Faruk Köse

Sistem sorunu mu, rejim sorunu mu?

Sistem sorunu mu, rejim sorunu mu?

Yeni bir anayasa niye yapılır? Eğer ciddi bir sorun varsa ve bu sorun ancak “anayasal ölçek”te çözülebilecekse, yeni bir anayasa yapmaya gerek var demektir. Peki, yeni anayasa ile çözülmesi gereken ana sorun “rejim sorunu” mudur, yoksa “sistem sorunu” mu? Anayasa yazımına başlamadan önce “doğru bir yaklaşım”la buna karar verilmeli değil miydi?

Anlaşılan, iktidar partisi bu hususu düşünmüş ve problemin “sistem sorunu” olduğunda karar kılmış. Nitekim AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik şöyle diyor:

“Yeni bir anayasa yapıyorsak sistemin de ne olduğunu tartışmak lazım. Anayasayı hangi sisteme göre yapacağız?.... Problem şudur; Türkiye’de sistem tartışmalarıyla rejim tartışmaları birbirine karıştırılır.... Biz sistem tartışıyoruz, rejim tartışmıyoruz. Türkiye’nin rejimiyle kimsenin bir problemi yok!”

Yani neymiş? Türkiye’nin bir “rejim sorunu” yokmuş, hatta rejimle hiç kimsenin problemi yokmuş. Sorun sistem sorunuymuş, hatta bunun esası da “anayasanın yapımında nasıl bir sistemin takip edileceği”ymiş.

Şaşılacak şey doğrusu! O zaman ne gerek var yeni bir anayasaya? Eğer yeni anayasa ile sadece “sistem”e dair değişiklikler yapacaksanız hiç zahmet etmeyin, kimseyi de boş yere beklentiye sevketmeyin. Çünkü eğer yeni anayasa “rejim”i değiştirmeyecekse, rejim içinde sadece “işleyiş sistemi”ni değiştirecekse, eskisinden ne farkı olacak?

Çünkü bu ülkenin esas sorunu “rejim sorunu”dur.

Çünkü “Kemalist-Laik rejim” ile “dindar millet” arasında baştan beri bir uyuşmazlık ve anlaşmazlık olduğu herkesçe malum değil mi? Hatta sosyal, iktisadi, siyasi, idari ve hukuki sistem, bu uyuşmazlık vesilesiyle rejimi ayakta tutmak hesapları üzerine dizayn edilmedi mi?

Bir rejim ki; İstiklal Mahkemeleri’nin “sanığın idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine” kaydıyla verdiği kararlarla; Dinine sahip çıkanların “Hıyanet-i Vataniyye Kanunu”, zulme isyan edenlerin “Takrir-i Sükûn Kanunu” gibi mevzuatla susturulup ezildiği uygulamalarla; toplumun inanç ve kültür değerleri hiçe sayılarak Avrupa’dan kopya edilmiş hukuk sistemiyle; geçmişini inkâr, dinini imha üzerine kurgulanmış yeni hayat tarzıyla biçimlendirilmiş. Kur’an yasaklanmış, camiler kapatılmış, vakıf varlıkları talan edilmiş, yüzlerce İslam alimi idam edilmiş. İslam’a dair ne varsa hayattan uzaklaştırılmış, toplum keskin ve sert bir “başkalaşma”ya uğratılmış. Böyle bir rejim ile toplum arasında bir sorun yok mu yani?

Büyük çoğunluğu dindar olan bir topluma cebren uygulanan “Laiklik” bir “sistem sorunu” mu, “rejim sorunu” mu? Eğer sistem sorunuysa sorun yok demektir, çünkü sistem her zaman değiştirilebilir. Yok, rejim sorunuysa, o zaman ciddi bir sorunumuz var demektir; çünkü rejimi değiştirmek kolay değildir. Bu durumda yeni anayasayla çözülmesi gereken en önemli sorunların başında, işte bu “dindar topluma uygulanan Laiklik” yer alıyor olacağından, “Laiklik” konusunu kesin karara bağlamak lazım değil mi? Nasıl olur da “laik rejimin dayatılması” dindar toplum için sorun teşkil etmez?

Bu ülkede yaşayan farklı etnik yapılar arasında “Laiklik” ve “Kemalizm”, ya da “Kemalist Laiklik” çimento işlevi göremedi, toplumu kaynaştıramadı. Kaynaştırdıysa bu ayrışma niye? İşte Kürt ve Türk toplumları arasında geldiğimiz noktayı görüyoruz. “Uygulama sistemi” değiştiğinde Laiklik kaynaşmayı sağlayabilecek mi? Demek ki “rejimi değiştirmek” ve “toplumu oluşturan unsurlar arasında kaynaşmayı sağlayarak toplum ile devlet arasında uyumlaşmayı sağlayacak yeni bir rejim kurmak” gerekecektir!

Bu ülkede yaşayan toplumları kaynaştıracak tek çare “inanç birliği”dir; hadi net olalım, o inancın dayandığı “İslam”dır. Çünkü görüyoruz, uygulanan biçimiyle Laiklik, toplumun ayrışmasına, birlik ve beraberliğin bozulmasına, kavmiyetçiliğin pekişmesine ve ülkenin parçalanmışlığa doğru sürüklenmesine neden olmuştur. Bunu düzeltecek olan, toplum için “tanıdık ve kabul edilebilir bir rejim”dir.

Meseleye sadece “sistem” açısından bakarsanız, dindar toplum için değişen hiçbir şey olmayacak demektir. “Kırk katır mı istersiniz”den “kırk satır mı istersiniz”e dönmenin sağlayacağı bir fayda göremiyorum. Akıbet aynı olduktan sonra, “işleyiş sistemi”ndeki yeniliğin ne yararı olacak?

Yeni anayasanın getirmesi gereken en önemli şey, yeni bir rejim kurgulanması ve dindar topluma laik yasaların uygulanmasına son verilmesi olacaktır. Kırk katıra da, kırk satıra da hayır! Kalbi hür, beyni hür, hayatı hür bir birey ve toplum inşa edemeyecekse, yeni bir anayasaya lüzum da yok!

NOT: Rejimle sorunu olanlar, sorunlarını gerekçeleriyle birlikte bana yazarlarsa bu köşede yayımlarım.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi