Faruk Köse

Faruk Köse

Zavallı dış politika

Zavallı dış politika

Türkiye Cumhuriyeti’nin ve dış politikaya yön verenlerin gerçekten “bağımsız ve kendine özgü bir dış politika stratejisi” var mı, merak ediyorum. Gerçekleştirmek için ısrarla takip edilen “dış politika ilkeleri” ve “dış politika hedefleri”...

Eğer olsaydı, dünyadaki güç dengelerini kontrol eden bloklara ya da güçlü devletlere şirin görünme gibi bir acziyet, dış politikanın esas rengini teşkil eder miydi? Devlet, “hedefi olan” değil, “hedef olan” bir devlet olma durumuna düşer miydi?

Bir devletin “hedef olan” değil, “hedefi olan” bir devlet olabilmesi, kendi hayatiyetinden emin olmasına bağlıdır. Devletin hayatiyeti, halkından aldığı destekle doğru orantılıdır. Eğer devletin siyasi, sosyal, hukuki, iktisadi vb. rejimi ve rejimine işlerlik kazandıran sistemi halkının değer yargılarına ters düşüyorsa, tam bir “rejim-halk uyuşmazlığı” var demektir. Bu durumda halk devleti desteklemez, devlet halka güvenmez. Hal böyleyse, hayatiyetinden emin olmayan devlet, uzun süreli dış politika hedefleri tesbit ve takip edemez. Halkını “potansiyel suçlu” olarak görür, “baskıcı bir yönetim” kurar ve varlığını devam ettirebilmek için sürekli dış yardım ve desteğe ihtiyaç duyar. Bu da şahsiyetli ve kendi asli çıkarlarına hizmet edecek bir dış politika yoksunluğuna yol açar.

Konuyu Türkiye açısından ele alırsak...

Türkiye’nin nasıl bir dış politika stratejisi olduğunu bilen var mı? Gerçekten bağımsız ve kendine özgü bir Balkanlar, Kafkaslar, Ortaasya, Ortadoğu, AB, ABD, Rusya, Çin, İsrail, Yunanistan, Ermenistan, Kıbrıs, Güneydoğu... politikası mevcut mu? Kendi başına karar verdiği, takip ettiği, yürüttüğü, gerçekleştirmeye çalıştığı, bunun için adım attığı, yol aldığı, istikamet takip ettiği... bir stratejiden söz ediyorum. “Yok” gibi görünüyor.

Beğenmediğiniz, küçümsediğiniz Suriye’nin Hatay’ı kendi topraklarına dahil etme gibi bir hedefi var. Peki, Türkiye’nin dış politikasında, mesela “Misak-ı Milli” diye, her niyeyse hâlâ okullarda öğretilen sınırlara ulaşma gibi bir hedefi var mı? Yok. Yoksa, neden öğretilir? Batı Trakya Türkleri, Balkanlar, Kafkasya, Türki Cumhuriyetler için hangi adımlar atılıyor, hangi hedeflere ulaşılması düşünülüyor? Mesela Lozan Andlaşmasına göre silahsızlandırılması gerektiği halde Yunanistan tarafından silahlandırılmış, ya da anında silahlandırılabilecek altyapısı hazırlanmış, kıyılarımıza yakın Ege adaları için bir dış politika hedefi var mı? İslam ülkeleri ve Müslüman toplumlarla ilişkiler konusunda ABD’nin BOP’undan başka hangi strateji takip ediliyor? Bunların, AB-ABD çizgisinden ve etkisinden bağımsız olarak yapılması mümkün mü?

Türkiye’nin dış politikası ABD’ye ve güya “rest çektiğimiz” İsrail’e göre ayarlanmış. Bu politika bakınız başımıza neler açıyor:

Küçümsediğiniz ve ABD’nin hatırına müdahil olduğunuz Suriye, sınırlarımızı PKK kamplarıyla takviye ediyor. O kamplardan gelen teröristler, -şimdilik- Hatay Amanos’ta 3 askeri canından ediyor. İstihbarat birimleri Suriye sınırındaki PKK yapılanmasından haberdar oldukları halde bunu önleyecek bir harekatta bulunulmuyor. Esed yönetimi PKK’yı Türkiye’ye karşı silahlandırırken, Türkiye, Suriye muhaliflerinin silahlandırılmasına karşı olduğunu dünyaya ilan ediyor. Suriye, muhaliflere yaptığı hava operasyonlarında defalarca Türkiye sınırını ihlal ediyor, uçakları ve helikopterleri Türkiye sınırını geçerek manevra yapıyor, hatta Suriye’den açılan ateş sonucu Kilis’te TC vatandaşları ölüyor! Yani görüldüğü gibi Suriye her şeyi yapıyor. Saldırıyor, sınır ihlali yapıyor, öldürüyor, PKK’yı destekliyor; ama Türkiye sadece bakıyor, öylece bakıyor. Arada bir, “bir daha yaparsan...” türünden boş tehditler savurmakla yetiniyor, o kadar. Bunun adı da “başarılı kriz yönetimi” oluyor.

Vah zavallı dış politika vah!...

Bu arada “rest çektiğimiz” İsrail, biz Milattan önce kalmış Piri Reis gemisiyle oyun oynarken, Rumlara yaklaşarak Kıbrıs’ın enerji kaynaklarına çökmüş durumda. Bulunan doğalgazın karaya taşınması için yapılacak doğalgaz santrali inşaatında çalışacak yaklaşık 10 bin İsrailliyi ailesiyle birlikte Rum kesimine yerleştirmeye hazırlanıyor. Bunların güvenliğini sağlamak adı altında 20 bin İsrail komandosu da Kıbrıs’ta konuşlandırılacak. Sonuçta Limasol’a, 20 bin askeri bulunan 50 bini aşkın İsrailli yerleşmiş olacak. Bu arada yahudiler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti içinden büyük topraklar satın almaya devam ediyor.

Bütün bu gelişmeler karşısında Türkiye ne yapıyor? İzliyor. Böylece dış politikanın ana stratejisinin “izle ve gör, başına geleni kabullen” olduğu, sonrasına dair hiçbir plânın bulunmadığı anlaşılıyor.

Lafla “büyük devlet” olunmuyor. Büyük devlet olmanın ilk yolunun, “büyük hedefler” tayin ve takip etmek olduğunun bilinmesi gerekiyor.




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi