M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

“Üç Aylar” Geleneği ve “Kandiller”imiz!

“Üç Aylar” Geleneği ve “Kandiller”imiz!

Recep, Şaban, Ramazan üçlüsüne “üç aylar” dendiğini biliyoruz.
Bu tanımın, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’den çok sonra dînî literatürümüze girdiğini bilmeyenimiz olabilir.
Gerçekte, ne Rasûlüllah’ın hayatında ne de sahabe döneminde “üç aylar” diye bir tanım yoktu.
“Kütüb-i Tis’a” diye bilinen dokuz meşhur hadis kitabının hiçbirinde, Peygamberimizden veya sahabeden nakledilen “üç aylar” ifadesine veya ibaresine rastlamıyoruz.
Şüphesiz, o zaman da Recep ayı, Şaban ayı ve Ramazan ayı vardı ve bu isimlerle anılıyordu.
Ama “üç aylar” olarak değil!
***
Size garip gelecek belki ama; “üç aylar” değil de, haram aylar olarak bilinen “dört aylar” o dönemde daha popülerdi.
Bunlara “erbaate eşhur” (Tevbe,2) veya “eşhurül-hurum”(Tevbe,5) deniyordu.
Bu aylar; Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları idi.
Araplar, bu aylarda kavga etmez, savaş yapmaz, birbirlerine zarar vermezlerdi.
Hicaz’dan, Yemen’den, Şam’dan, Irak’tan ve daha birçok bölgeden gelen insanlar, bu aylarda güven içinde serbestçe dolaşırlar, hac ibadetlerini yaparlar, ticaret kervanlarıyla emniyet içinde alış-verişte bulunurlardı.
Bu ortamdan, hem Arap toplumunun dînî ve ticarî menfaatleri vardı, hem de diğer toplumların…
Bu yüzden, herkes bu aylara “kutsal aylar” gözüyle bakıyordu.
Zaten “haram aylar” ifadesi de, “dokunulmaz, kutsal aylar” demekti.
Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i şeriflerde bu aylardan sıkça söz edilmektedir.
Dikkatinizi mutlaka çekmiş olmalı:
“Haram aylar” arasına sayılanlardan sadece Recep ayı, bizim bildiğimiz “üç aylar” arasında yer almaktadır.
Demek ki Recep ayı, İslam öncesinde de Araplarca değer verilen ve fazlaca ibadet edilen kutsal bir ay olarak bilinmektedir.
Ramazan ayının “kutsal” oluşu ise, tartışma götürmez bir gerçektir.
Kur’an’ın indirildiği ve tamamı farz oruçla geçirilen bir aydan daha kutsal ay olabilir mi?
Bizzat Kur’an, hem bu ayı hem de içinde yer alan kadir gecesini bizzat isimlerini zikrederek övgüyle anıyorsa başka söze gerek yok!
Şaban ayına gelince, bu ayın fazileti de hadis rivayetlerine dayanıyor.
Bu sütunun almayacağı çok sayıdaki rivayette, Rasûlüllah’ın diğer aylara nazaran Şaban ayında daha çok oruç tuttuğu ve ibadetlerine ağırlık verdiği anlatılır.
Demek ki, o dönemde adına “üç aylar” denmese de, Recep, Şaban ve Ramazan ayları, dînî özellikli ve ibadet ağırlıklı aylar olarak karşımıza çıkıyor.
***
Peki, Peygamberimiz döneminde söylenmediği halde bu “üç aylar” tanımlaması ne zaman ve nasıl ortaya çıkmıştır?
Hatta, şu soruyu da soralım:
Bu ayların içinde yer alan ve adeta bir zincir gibi birbirini takip eden Regâib, Mi’rac ve Berat Kandilleri, ne zamandan beri kutlanmaya başlanmış ve bugünlere böyle gelmiştir?
Kadir gecesini hariç tuttuk, çünkü bu gece Kur’an’da bizzat zikredilmekte ve Rasûlüllah’ın uygulamasında da bu gece yer almaktadır.
Diğer gecelerin aksine, Kadir gecesine “kandil” denmemesi, bu yüzden sanırım oldukça anlamlıdır.
Mevlid kandili de dahil, Regâib, Mi’rac ve Berat kandillerinin Asr-ı Saadet’te bugünkü gibi kutlanmadığını ve kutsanmadığını söylemeye sanırım gerek yok!
Çünkü, bu çok açık bir gerçek.
Bunlarla ilgili bazı kitaplarda zikredilen rivayetler, sağlam bir delile dayanmayan çoğu uydurma, bir kısmı da dince delil sayılmayan zayıf nakillerdir.
Kaynakları araştırdığımızda, üç aylar ve kandil kutlamalarının Tabiin döneminde başladığını görüyoruz.
Hafız b.Receb’in “Letâifü’l-Maârif” adlı eserinde belirttiğine göre, ilk kez Berat kandili kutlama geleneği Ma’dân, Mekhûl ve Lokman b.Amr gibi Şam’lı tabiîlerden kalmıştır.
Onlar bu geceye saygı gösterir, bu gecede çok ibadet yaparlardı.
Bu âdet onlardan başkalarına geçti.
İnsanlar, zamanla diğer geceleri de buna ilave ettiler.
Ne var ki, bu geceleri ihya hususunda Şam âlimleri o dönemde ikiye ayrıldılar:
Bir kısmı, camilerde topluca namaz kılıp geceyi ihya etmeyi müstehap (güzel) gördüler.
Bir kısmı da, bu gecelerde camilerde toplanıp cemaatle nafile namazlar kılmayı, topluca dua edip hikâyeler anlatarak vaaz vermeyi bid’at ve mekruh saydılar.
Bunlara göre, herkes ibadetini sahabe dönemindeki gibi evinde yapmalıdır.
***
Geçen zaman içinde, insanların farzlardan ve revatip sünnetlerden daha çok, bid’atlara ve sünnet dışı uygulamalara yönelip rağbet göstermesi, bu geleneğin artarak devam etmesine yol açtı.
Bugün de görüldüğü gibi, insanların pek çoğu farz ibadetleri yapmak yerine, nafileler ve bid’at uygulamalarla dini hayatlarını sürdürmeyi yeterli görmektedirler.
Buna rağmen, ibadet bilinci içinde üç ayları ihya etmeye hazırlanan ve Ramazan ayını gerçek bayramla noktalamaya can atan şuurlu Müslümanların varlığı, teselli kaynağımızdır.
Aslolan, belli zamanları değil, bütün ayları, gün ve geceleri aynı bilinç ve ibadet anlayışı içinde geçirip kulluk yapabilmektir.
Çünkü, ibadetlerin hayırlısı, az da olsa devamlı yapılandır.
Recep ayı rahmetimize, Şaban ayı mağfiretimize, Ramazan ayı kurtuluşumuza vesile olsun.
Bütün gün ve geceleriniz mübarek olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi