Engin Ardıç

Engin Ardıç

Savarona fetişizmi iyice kabak tadı vermiştir

Savarona fetişizmi iyice kabak tadı vermiştir

Muammer Kaddafi'nin oğlu, oğullarından biri, Mutassım, Savarona yatında âlem yapmış. "Fuhuş" diyorlar ama Mutassım'ın oraya topladığı kadınları "sattığını" sanmayız. Buna dense dense "âlem" denir, seks partisi falan filan.
Savarona'yı haftada 350 bin avroya kiralamış, bizim paramızla 810 bin lira eder. Herhalde kadınlara da epey para dökmüştür, aralarında bir ülkenin güzellik kraliçesi bile var. Bunlardan bir tekinin gecesi 33 bin avroymuş, 76 bin lira. Çoğumuzun iki yıllık geliri.
Bu kadar parayı da Mutassım efendi herhalde teknede beş vakit namaz kılmak ve yönleri en iyi bilen kaptana kıbleyi sormak için harcayacak değildi.
Eee, ne olmuş yani? Parası olan ister denize atar, ister hayır cemiyetine bağışlar, ister tekne tutar, ister karıya kıza yedirir. Mutassım Kaddafi'nin eline geçmiş "baba parasının" kaynağı da onu soruşturacak olan Libya makamlarını ilgilendirir. Züğürdün de ancak çenesini yorar işte.
Fakat bu konu Türk Kemalist basınında gene büyük ilgi uyandırdı, çünkü olayın geçtiği yat, Savarona.
Atatürk'ün yatı!
Bunlar bu ülkenin cumhurbaşkanının, başbakanının binmesi için uçak alındığında kıyameti koparırlar (dövizler elden gidiyor, saltanat başlıyor) ama Atatürk'ün son günlerinde ona çok gereksiz bir yat alınmasını çok doğal karşılarlar.
Ve de o yat, Atatürk'ün elinin değdiği her şey gibi kutsaldır tabii... Akıllı uslu sandığımız yaşlı başlı adamların "güverte tahtalarına yüz sürmek istediğini" bile gördük.
Yani o tahtalara birtakım ecnebi fahişelerin çıplak ayakları da basınca...
Atatürkçülük elden gitmiş oluyor.
"Savarona'yı niçin Kahraman Sadıkoğlu'na verdiniz de o da böyle hovardalara kiralıyor?" diye kızan ve ağlayan da var. (Sadıkoğlu'nun Kızılay'a ya da Çocuk Esirgeme Kurumu'na moral gezisi tertiplemesi mi bekleniyordu?)
İşin gerçeği şudur: Savarona, Atatürk'ün hayatının son altı ayında, yalnızca 1938 yazında, yalnızca haziran ve temmuz aylarında, yalnızca ve yalnızca sekiz hafta kadar binebildiği bir teknedir. Ayakta duracak hali kalmadığından (hastalığı çok ilerlemişti), temmuz ayı sonlarında bir daha dönmemek üzere gemiden "koltukta" indirildiğini dönemin tanıkları anlatırlar.
Geminin başkaca bir marifeti de yoktur. Atatürk oradan "devlet işlerini" idare etmiş falan da değildir.
Kutsallık atfedildiği için daha sonra gelen hiçbir cumhurbaşkanı tarafından da kullanılmamıştır. Uzun süre okul gemisi yapılmış, sonra da kiralanmıştır işte.
Ama yeni kuşaklara, Savarona'yı, sanki Atatürk yıllarca ve yıllarca ondan inmek bilmemiş gibi öğrettiler!
Aramızdan ayrılmak üzere olan Atatürk'e son bir "jest", son bir hoşluk, son bir kadirbilirlik göstergesiydi Savarona... Son bir kapris...
Tekneyi aslında Hitler'in istediği, fakat Atatürk'ün istediğini duyunca vazgeçtiği de, efsane şeklinde anlatıldı (vay be, Hitler bile Atatürk deyince geri basıyordu...)
Atatürk'ün son aylarında "deniz havası" almasının arzu edildiği söylenir... Bu amaçla 1938 yılı başlarında Suadiye kıyısında kiralık köşk bakıldığını, köşkün sahibinden bizzat dinlemişliğim vardır. Sonra "güvenlik" endişesiyle yalı fikrinden vazgeçilmiş ve tekne tercih edilmiş.
Demek ki Dolmabahçe Sarayı deniz kenarında sayılmıyormuş!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi