Akif Emre

Akif Emre

Hiç bir gerekçemiz yok!

Hiç bir gerekçemiz yok!

İyimser olmamız için 'hiçbir gerekçemiz' yok... Geleceğe umutla bakmamız için 'derin gerekçemiz' var...

Hiçbir kesinliğinde olumsuzlukla, derin umudun aynı sinede varlık buluyor olması nasıl bir şeydir ki hala ayakta durmamızı mümkün kılıyor?

Bir yanda Hama kan ağlıyor, tam 30 yıl önce olduğu gibi. Zalim bir diktatörlük kan kusmaya devam ediyor. Bir millet gözümüzün önünde katlediliyor. Tıpkı otuz yıl önce olduğu gibi... İktidar şehveti tüm masumiyeti imha etmeye yetiyor.

Katledilenlerin kanı üzerinden birileri zar atıyor. Devletler oyununda bir coğrafyanın umudu, geleceği, dökülen kan üzerinden pazarlık masasına sürülüyor, pey akçesi olarak.

Masumların kanı üstüne zar atıyor insan hakları simsarları, zalimlere lanet okuyor 'ölü sevici'ler. Mazluma destek veriyor bölgesel desiselerin tezgahtarları. Mazlumların ahı yükseldikçe sinsi bir tebessüm yayılıyor dudaklarına; denklem tamamlanmak üzeredir... Seviniyor...

Diktalara destek verenler, kan akıtmaya cesaretlendirenler şimdi kazananın olmadığı bir kirli denge kuruyor. Zaaflarımızı, çelişkilerimizi, günahımızı, tarihsel travmalarımızı yeniden formüle edip teker teker sahaya sürüyor, bizi bir kez daha sarsmak için.

Oysa ne büyük sarsıntılara ihtiyacımız var. Ne büyük ürpertilere... Bin yılın biriken tortularını üstümüzden atacağımız metafizik ürpertiler bizi kendimize getirebilirdi. Biz muhasebemizi yapamadığımız, yapma cesareti gösteremediğimiz, defterleri teker teker açmaya vaktimiz yetmediği için henüz, onlar başka günahların bedelini ödetiyor. Başka günahların savunusunu yaptırıyor.

Bir yanda kuru kavmiyet davasının peşinden isyan ateşi kasıp kavururken, kibir ve tahakküm kokan başka bir kavmiyet ideolojisi hepsini bastırıyor. Bir yanda tevhidin meşalesini gönüllere yakmak dururken şirkin öldürücü zehri nefesimizi boğuyor. Kurtuluş adına verilen reçetelerin muzdaribi, yorgun bir coğrafyaya dönüştü ufuk ülkemiz.

İyimser olmak için hiç gerekçemiz yok...

Dünyanın en kadim medeniyetlerine beşiklik yapan havzamız, putkıran İbrahim'in Urfa'dan Hicaz'a yurdu, yine kırılmamış putların işgali altında. Ya bir sarsıntı, bir altüst oluş, her şeyi yerinden eden bir sayha tüm kin ve kan kokan modern siyasaların put yapımevlerini yerle bir edecek yahut İbrahim'in soluğu ile yeniden dirilecek.

Umudu yeşertmek için derin gerekçelerimiz var...

Kurutulmuş sahte dalların uçlarında hayal ufkuna bakmaktan yorulan başlar bir gün gözlerini göğün ve yerin derinliklerine çevirdiklerinde...

Bugünün ve yarının hükmünü verecek şaşmaz ölçünün künhüne vardıklarında... Koşulan bunca serabın ardından yanında unuttuğu iksiri fark ettiğinde...

Hüküm ferma olanların gerçekte yaşayan ölüler olduğunu idrak ettiğimizde, küresel mürailiğin maskesini elbirlik indirdiğimizde...

Hakikatle yüzleşme cesaretini kendimizde bulup, çözüm adına nostaljik hayıflanmaların ötesine gerçeğe, hakikate dokunduğumuzda...

Umut besleyebilmek için derin ve çok gerekçemiz var demektir.

Göklerin ve yerin derinliğine tekrar ulaşabilseydik eğer...

Sözün bittiği yerdeyiz.

Ve söz bitti...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akif Emre Arşivi