Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Firavunlar, bebek katiliydi... Kürtajcılar, cenin katili!

Firavunlar, bebek katiliydi... Kürtajcılar, cenin katili!

Şöyle bir “hafıza”sını yoklayıp da “geçen hafta neler olduğunu” hatırlamaya çalışanlar, herhalde, içlerinde Jandarma eski Komutanı Teoman Koman’ın da bulunduğu “9 üst düzey asker”in gözaltına alındığını, “Kürtaj ve sezaryen tartışmaları”nın tırmanarak devam ettiğini, “Uludere olayı”nın gündemden kalkmadığını söyleyeceklerdir.

Akit olarak biz ise, “gündemin peşine takılmak” yerine, “gündem oluşturmaya” devam ettik... Malûm, yayın hayatına atıldığımız ilk günden beri; “halkın gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi” olacağımızı deklâre etmiştik... Bugüne kadar da, bu sözümüzden bir milim sapmadık.

KÜRTAJIN MİMARI NETEKİM!

Nitekim, yaptığımız haberlerin geçen haftaki yankıları, “halkın sesi”ni yansıtan bir gazete olduğumuzu bir defa daha teyid etti.

1 Haziran Cuma günkü manşetimizde şu başlık vardı:

“Halkın sesi olduk.”

Herhalde hatırlarsınız;

12 Eylül 1980’deki askeri darbenin baş aktörü Kenan Evren’in talebi ile 1983’te çıkarılan “kürtaj yasası”nın ardından ilk 3 yılda 1 milyon bebeğin katledildiğini duyurduğumuz haberimize Sağlık Bakanı Recep Akdağ da ilgi göstermiş ve “Bu yasa toplumun hiç haberi olmadan, tartışılmadan çıkarıldı” demişti...

Gerçekten de;

Bugün yürürlükte olan “kürtaj cinayeti”ne yasal zemin hazırlayan yasa, Evren’in baskısıyla çıkarılmıştı...

Yasayı savunan Evren; “Kürtaj günah değildir!” diye “fetva”(!) verme cür’eti bile göstermişti...

27 Mayıs 1983’te Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren kürtaj yasasının ardından kürtaj yaptıranlarda büyük patlama yaşanmıştı...

Gazete arşivlerine göre kürtajın serbest bırakılmasından sonra 1 yıl içerisinde devlet hastanelerinde 750 bin, özel muayenehanelerde ise 250 bin olmak üzere 1 milyon kürtaj yapılmıştı...

İşte bunu ortaya koyan haberlerimiz; “12 Eylül Cuntası”nın lideri Kenan Evren’in, sadece “sağcı ve solcuların katili” değil, aynı zamanda “ceninlerin katili” olduğunu da gözler önüne serdi...

BU, NE BİÇİM ALEVİ?

“Halkın duygularına tercüman” olan ikinci haberimiz; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun; “Müslümanların dört halifesinden biri” olan Hazreti Ali’ye (ra) “düşünür” yakıştırmasında bulunmasını gündeme getirmemiz oldu.

Olayı biliyorsunuz...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir “Alevi” olduğunu söylemesine rağmen, Hz. Ali (ra) için, “Düşünür” demişti.

Bu haberin Akit’te yer almasından sonra Kemal Kılıçdaroğlu’na Alevi derneklerinden ve Alevi dedelerinden de tepki yağdı. Akit’e konuşan Alevi dedeleri, Hz. Ali’yi tanımayanları Müslüman olarak görmediklerini açıkladılar... Alevi dedeleri Abidin Erol, Mehmet Demirtaş, Şevki Demir ve Ali Rıza Uğurlu, “Nasıl Hz. Muhammed’siz İslam olmaz ise, İmam Ali’siz de Alevilik olmaz. Bu yöndeki çabalar beyhude çabalardır” dediler.

Bu haberi gündeme getirmekle, demek istedik ki; “Bu halkı, bu halkın değerlerini ve halkın değer verdiklerini iyi tanıyın!”

Tabiî, anlayana!..

SAKIK’IN İDDİALARI

Ve geçen haftaki 3. haberimiz.

Bir dönem PKK’nın iki numaralı adamı olan Şemdin Sakık’ın Akit’e gönderdiği ve 1 Mayıs 2012’de yayınladığımız mektup, savcılığı harekete geçirdi... Sakık, 31 Mayıs günü “tanık” sıfatıyla ifade verdi.

Faili meçhuller soruşturmasını yürüten savcıya verdiği ifadesinde, Akit’te yer alan iddialarını tekrarlayan Sakık, “Bingöl’deki 33 er, cuntacıların kurduğu DÇG tarafından şehit edildi. Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ı kendi askeri vurdu. Albay Rıdvan Özden’i DÇG öldürdü” dedi.

İşte bu haberlerimizle, bir defa daha; “Wall Street Journal’ın sözcüsü” değil, “halkın sesi” olduğumuzu göstermiş olduk!.. Ne mutlu bize...

İYİCE ÇİRKEFLEŞTİLER!

Biz, her ne kadar “geçen hafta” olanları aktarmış olsak da, “Uludere ve kürtaj” tartışmaları devam ediyor.

Hem de, tırmandırılarak!..

Evet; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “Her kürtaj bir Uludere’dir” sözlerinden sonra başlayan tartışmalar, “tırmandırılarak” devam ettiriliyor.

Peki;

“Her kürtajın bir Uludere olduğu”nun ve “Her kürtajın bir cinayet olduğu”nun söylenmesinden kimler rahatsızdır ve bunlar niçin “kürtaj taraftarı” olmuşlardır?..

Hem de;

“Terbiyesiz” ve “edepsiz”ce!..

Evet, evet; kürtajı savunanlar, edepsizliği iyice ele aldılar... İyice çirkefleştiler!..

Ne “hây┠tanıyorlar, ne de “ahlâk” ve “utanma!”

Düşünebiliyor musunuz;

“Çirkeflik”te o kadar ileri gittiler ki; kimi “vajina”dan söz ediyor, kimi “apışarası”ndan!..

İşin enteresan tarafı;

Bu kadınların çoğu, Aykut Işıklar’ın ifadesiyle “ikinci kadın”lar!.. Yani, “sevgilisi”(!) ile “garsiyoner”lerde “seviyeli beraberlik”(!) yaşayan kadınlar!..

Aralarında “kucağı bebekli” kadın yok... Çoğu, “kucağı köpekli” kadın!..

Şöyle diyor, Aykut Işıklar:

“O TV’lerde bas bas bağırıp ‘Bu vücut benim. İstediğim zaman doğurur, istediğim zaman da o çocuğu aldırırım. Bu benim en doğal hakkım’ diye hak arayan kadınlar, şimdi sorarım size...

Topluma karşı hiçbir sorumluğunuz yoksa genç kızlığınızda babanızdan, evlenince eşinizden geçme soyadınızın hiç mi şerefi yok?

Ailenize karşı hiçbir manevi borcunuz yok mu?

Siz sabahın köründe kalkıp işe gitmiyorsunuz herhalde, siz iki kuruşun hesabını yapıp aile bütçesine katkı sağlamıyorsunuz herhalde? Zaten bu işlerle uğraşsanız bilmem neyle uğraşacak zamanınız olmaz. Ama eline rakıyı alıp, sigarayı yakıp Sezen Aksu dinlerken başka ne düşünür kadınlar ki...”

YA, ‘CENİN’İN HAKKI?

Aykut Işıklar, “kürtajı kimlerin savunduğunu” ortaya koyarken, Ali Bulaç da, “kürtaj” yaptıran bir kadının, sadece “karnındaki cenini” değil, “bir nesli katlettiğini” şöyle anlattı:

“Kürtajın temel bir hak olduğunu savunanların tezlerinin şu gerekçeye dayandığını söylemek mümkün: Beden kadına aittir, erkek veya kamu otoritesi (veya yasa koyucu) kadın bedeni üzerinde tasarrufta bulunamaz. Çocuk doğurmaya ve doğurmamaya sadece kadın karar verebilir. Kürtaj yasağı kadının özgürlüğünü kısıtlama anlamına gelir.

‘Haklar teorisi’ açısından söz konusu argümanı dikkatli bir biçimde kritik edecek olursak şunları söyleyebiliriz:

a) Hamile kalan kadın bir başka can taşır, kürtaja karar verdiğinde sadece kendisiyle sınırlı değil, başka canla ilgili de karar vermiş oluyor. Bu, ‘can’ olup adına ‘cenin’ dediğimiz bir başka ‘canlı varlık’la ilgili de verilen kritik bir karardır. ‘Cenin’in de olsa ‘can’ almak ‘cinayet’tir. Kadın kendinde bu hakkı görürken, ‘ceninin yaşama hakkı’ ne olacak? Birilerinin bu hakkı güvence altına alması gerekmez mi?

b) Eğer ‘cenini öldürme özgürlüğü’ birine verilecekse, neden sadece kadın karar verebiliyor da erkek buna iştirak etme hakkına sahip olamıyor?

Kadın tek başına gebe kalabilir mi? Ancak bir erkekle birleşmesi durumunda kadın bedeninde yeni bir canlı oluşuyor. Bu durumda erkek de kadın kadar söz konusu oluşumda iştirakçidir, pay sahibidir. Hatta ceninin cinsiyetini belirleyen kadının yumurtası değil, erkeğin spermidir. Tek başına kürtaja karar verdiğinde, kadın erkeğin hakkına tecavüz etmekte, yok saymaktadır.

c) Kadın veya erkek ya da her ikisi, kürtaja karar verdiklerinde -ve yasama meclisleri kürtajı yasalaştırdıklarında-, sadece bebeği öldürmekle kalmıyorlar, onun doğup büyümesi ve evlenmesi durumunda ondan doğacak çocukları, torunları, dolayısıyla bir nesli de ademe mahkûm ediyorlar. Bu türümüzün gezegendeki devamını, yani neslin güvenliğini tehdit altına sokmakla aynı şey değil mi? Eğer böyle ise cenin öldürme özgürlüğünü kullanma hakkını kendilerinde nasıl bulabiliyorlar?

d) Kendini savunamayacak olan bir cenini bıçaklarla parçalayarak öldürme kararı sadece kadına tahsis edildiğinde, bu onun oluşumunda pay sahibi olan erkeğin hakkını ihlal etmek; insan olarak doğacak ceninin soyunu, neslini kesintiye uğratmak suçu dolayısıyla kamu otoritesinin kürtajı yasaklama görevi vardır, bunu yapmadığı takdirde asli görevini yapmamış sayılır. Kürtajı yasalaştırması durumunda yasama meclisi ve yasaya onay verenler de cinayete iştirak etmiş olurlar.”

ÇAĞDAŞ FİRAVUNLAR!

Tırmandırılan bu tartışmada, elbette bizim de söyleyeceklerimiz var... Nitekim, bugünkü sürmanşetimizde, “kürtaj taraftarları”nın iğrençlik ve edepsizliklerini, “Belhum Adal” başlığı ile özetlemeye çalıştık... Ve, “ilk bebek katili”nin de, Hz. Musa’nın (as) yaşamasını engellemek isteyen ve bu yüzden birçok bebeği katleden “Firavun” olduğunu ifade ettik...

Ne ilginç değil mi?..

“Nemrut”lar ve “Firavun”lar her dönemde varlar ve her dönemde zulmediyorlar.

“Hz. Musa’nın yaşamasını engellemek” için, ülkedeki “erkek çocukları”nı katleden “Firavun”lar; Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) döneminde de, “nüfus artmasın” diye, “kız çocukları”nı diri diri toprağa gömmüşlerdi...

Peki, bitti mi “Nemrut”lar?..

Tükendi mi “Firavun”lar?..

Elbette yaşıyorlar!..

Çağdaş versiyonları her yerde!..

Malûm; Türkiye’deki “Çağdaş Firavunlar” da; “başörtülü kız çocukları”nın istikballerini katletmişlerdi.

Onlar da “istikbal katili”ydi!..

Ne ilginç değil mi?..

Dün ve bugün, “erkek veya kız çocuklarını katledenler” hep “Firavun”lar olmuşlar... Onların, dün “bebek”lere tahammülleri yoktu, bugün “cenin”lere!.. Ama, kimse istemese de, Allah nûrunu tamamlayacaktır.

Selâm ve saygılarımızla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi