Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Kedinin günahı ne?

Kedinin günahı ne?

Sevgili yavrum! Sen aramızdan ayrılalı gözyaşlarım hiç dinmedi. Sabahları uyandığımda gözlerim seni arıyor. Etrafa anlamsızca bakınıyorum, belki bahçeden çıkıp gelirsin diye kapıyı açık bırakıyorum. Sabahları tabağına süt koyuyorum, krekerleri her zaman yemek yediğin kaba koyup bahçede bekletiyorum. En sevdiğin şarkıyı dinliyorum. Her Perşembe mezarına gidip dua ediyorum. Çünkü sen beni Perşembe günü terk etmiştim. Ben de seni o gün ziyaret ediyorum....!(Melehat Kadiroğulları)

Yukarıdaki, yazı bir günlükten alıntılandı. Melehat hanım şu an seksen beş yaşında ve evinde tek başına yaşıyor. Kendisi emekli ve hiç evlenmemiş. Yalnızlığını duvarlarla paylaştığı bir günde arkadaşı ona bir kedi almış. Kedisiyle birlikte geçirdiği on yılın sonunda hiç beklemediği bir şey başına gelmiş. Kedi bir kaza sonucu ölmüş. Kediyi bir parkın kıyısına gömen melehat hanım kendini yalnızlığa vermiş. Kedi için şiirler yazmış, günlük tutmuş... Belli ki, yaşlı kadın, kediyi hiçbir zaman bir hayvan olarak görmemiş, sevdiği değer verdiği birinin yerine koymuş.

Finlandiyalılar, ölen havyalarını bir mezara gömüyorlar ve sık sık ziyaret edip dua ediyorlar. Mezarlar insan mezarını andırıyor ve ölen hayvanların isimleri doğum ve ölüm tarihleri bu mezar taşlarına yazılıyor. Söylenenlere göre bütün mirasını hayvanlarına bırakanlar bile varmış

Mahlûkata karşı şefkat beslemek ve hayvanlara merhametle muamele etmek dinimizin bizlere yüklediği bir sorumluluktur. Ancak bugünün dünyasında hayvanlar, evlenmeyen, çocuk sahibi olamayan ve insan sesine hasret kalan kimselerin yalnızlığını giderdiği bir nesneye dönüşüyor. Bu durumda kedi kedi olmaktan çıkıyor ve adete bu insanların sevdiği kişilerin rolünü üstleniyor. Sahibinin elinde, insan gibi davranmaya zorlanan hayvan fıtri özelliklerini kaybediyor. Diğer taraftan, yalnızlığından hiçbir şey eksilmeyen insanın, umutları, hayalleri, beklentileri bir hayvanın üzerine yükleniyor. Hayvan hayvandır. O yüzden hiçbir zaman kendileriyle konuşmuyor, kavga etmiyor, tepki vermiyor neden niçin demiyor... Bir kedi, kedi olarak yaşıyor ve ölüyor. Sahibi ise, insansız kalmanın zorluklarını bu şekilde sürdürmeye devam ediyor. Yukarıdaki hikayede de, Melehat hanım bir eşe, bir evlada, bir kardeşe ve dosta olan ihtiyacını kedi ile karşılayamayacağını anlıyor aslında ama yine de vazgeçemiyor. Buradan hayvanları dışladığımız anlaşılmasın. Biz hayvanları doğada, olması gereken ortamlarda sever ve şefkatle muamele ederiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi