Elif Nisa

Elif Nisa

Susmak mı Karşı Durmak mı?

Susmak mı Karşı Durmak mı?

"Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır" sözü sahih olmamakla birlikte hadis olarak bilinir. Ebu Ali ed-Dekkak’dan da şu söz rivayet edilir: “Hakkı söylemeyen, haksızlık karşısında suskun kalan şeytandır.”

Her çeşit haksızlığa, zulme ve zalimlere karşı çıkmak, Kur’an’ın önemli emirlerinden. İnsanlara yapılan haksızlık, eziyet ve işkence, haksız yere cana kıymak, hırsızlık yapmak, Allah’ın sınırlarını aşarak insanların hakkına tecavüz etmek, masum insanları yaşadıkları yerden sürüp çıkarmak; tümü Kur'an'ın verdiği zulüm örnekleri. Hz. Peygamber(asm) de “Kim bir kişinin zâlim olduğunu bilerek ona yardım etmek üzere zâlim ile birlikte yürürse, İslâm’dan dışarı çıkmış olur.” Buyurur ve zulme karşı bizi uyarır.

Haksızlıklar karşısında ya da zulme şahit olduğunda susmak, engel olmaya çalışmamak yapılan zulme rıza göstermektir. Zalime destek olmaktır, zalimle birlikte yol edinmektir; dolayısıyla o da zulümdür.

İnsan Zulmetse De Kader Adildir

İnsan gaybı bilemez; karşılaştığı olayın yalnızca bir yönünü görür ve o yönüyle doğru bir değerlendirme yapması da zordur. Allah'ın yarattığı kaderde sebepler de sonuçlar da şahit olunan süreç de çirkinlikten, eksiklikten, kusurlardan münezzehtir, zulmedici değildir. Şer gibi görünen de batınında güzellik ve hayır içerir. İnsan, olayların zahirinde kalır zulmeder ancak ilahi kader gerçek sebeplere bakar, adildir.

Her hadisede iki sebep olduğunu ifade eder Bediüzzaman. Ve şöyle söyler: " İnsanlar zâhirî gördükleri illetlere hükümlerini bina eder, kaderin ayn-ı adaletinde zulme düşerler. Meselâ, hâkim seni sirkatle(hırsızlıkla) mahkûm edip hapsetti. Halbuki sen sârık(hırsız) değilsin. Fakat kimse bilmez gizli bir katlin(cinayetin) var. İşte, kader-i İlâhî dahi seni o hapisle mahkûm etmiş. Fakat kader, o gizli katlin için mahkûm edip adalet etmiş. Hâkim ise, sen ondan masum olduğun sirkate binaen mahkûm ettiği için zulmetmiştir. İşte, şey-i vâhidde(tek şey) iki cihetle kader ve icad-ı İlâhînin(Allah'ın yaratması) adaleti ve insan kisbinin(çalışmasının) zulmü göründüğü gibi, başka şeyleri buna kıyas et. Demek, kader ve icad-ı İlâhî, mebde’(başlangıç) ve müntehâ(sonuç), asıl ve fer(detay)’, illet(sebep) ve neticeler itibarıyla şerden(kötülükten) ve kubuhtan(çirkinlikten) ve zulümden münezzehtir." Kısaca; "beşer zulmeder, kader adalet eder."

Peygamberimiz(asm), “Allah, zâlime muhakkak ki mühlet verir de onu yakalayacağı zaman, göz açtırmadan aniden yakalar.” sözlerinden sonra, şu ayeti okur: “Onlar, zulüm işlemektelerken, ülkeleri (veya nesilleri) yakaladığı zaman... Rabbinin yakalaması işte böyledir. Gerçekten O’nun yakalaması pek acı, pek şiddetlidir.” (Hûd Suresi, 102) (Buhâri, Müslim, Birr)
Burada aklımıza şöyle bir soru gelebilir. Allah, haksızlıklara karşı durmamızı isterken diğer taraftan insanlardaki haklarımızdan bağışlama ile vazgeçmemizi neden ister?

Müminleri tarif ederken, “… öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir…” (Al-i İmran Suresi, 134) buyurur Allah. Bağışlayıcı, merhametli ve hoşgörülü olmanın, Katında beğenilen üstün ahlak özellikleri olduğunu haber verir.

Hatasında direnen, dahası zulmeden insana sevgi duyulmaz; yaptığı haksızlığa, zulme karşı çıkılır. Kur’an ahlâkını yaşamaya çalışan, insanlık onuru taşıyan her insan zalimle ve zulmü ile mücadele etmelidir. Her insan hata ile haksızlık yapabilir. Ancak yaptığı hata sebebiyle uyarılan, uyarıldığında hatasını anlayan, öğüt alan kişi zalim olmakla suçlanamaz. Pişmanlıkla Rabb'ine yönelen, bağışlanma dileyip tevbe eden insana karşı kalpte bir öfke duyulmaz. Hatasından dolayı o kişiden nefret edilmez; unutmuş, düşünememiş, gaflete düşmüş olabilir. Kötülük karşısında öfkeyi yenerek sabır göstermek, intikam duygusuna kapılmadan kötülük yapan kişiyi affetmek, Allah’ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanma vesilesidir.

Bediüzzaman, muhabbet sıfatının muhabbete lâyık olduğu gibi, adâvet yani düşmanlık hasletinin de düşmanlığa lâyık olduğunu ifade eder. Ve şöyle devam eder: "Eğer hasmını mağlûp etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünkü, eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet tezayüd eder(artar). Zâhiren mağlûp bile olsa, kalben kin bağlar, adâveti(düşmanlığı) idame eder. Eğer iyilikle mukabele etsen, nedâmet eder(pişmanlık duyar), sana dost olur."

Bağışlamak sevginin önünü açar; hatayı affetmemek, sürekli öfke ve kin Kur’an’a uygun değildir. İlk an öfke hissetse de ardından öfkesini yenerek ve sabrederek gösterdiği güzel ahlâk insanı sevgi, saygı, dostluk içinde huzurlu bir hayata kavuşturur.

Şöyle buyurur Allah: “İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.” (Fussilet Suresi, 34-35)

Allah affedip hoşgörmemizi ister, "Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz?.. (Nur Suresi, 22) diye sorar; o halde bağışlayalım ki bağışlanalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Elif Nisa Arşivi