Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Şu arşiv meselesi

Şu arşiv meselesi

Geçtiğimiz günlerde basına konu olup daha sonra gündemden düşen bir mevzuyu bugün yeniden gündeme taşımaya çalışacağım.


Emniyet, 50 yılını dolduran arşivleri, Başbakanlığa göndermiş.


Tamam, iyi, güzel de, MİT niye göndermiyor, asker niye göndermiyor?


Bir de neden 50 yıllık? Tanıkları ve sanıkları kaybolmuş davalar yeniden görülecek değil.


Mahkemeler, kozmik odadan önce bu MİT ve emniyet, jandarma ve Genelkurmay arşivlerine girip faili meçhulleri, darbeleri soruşturmalı..


Emniyet bu kayıtları Başbakanlığa gönderdiğine göre, incelemeler bu kayıtlar üzerinden yapılacak demektir.


Aceba aynı olayı MİT nasıl gördü? Asker nasıl gördü? Bu parçalar bir araya getirilince daha ayrıntılı bir görüntü ortaya çıkacak. Çelişki söz konusu ise bilgiler arasında, bu örgütlerin süreç içindeki rollerini araştırmak gerekecek.


Bu yapılar da tümü ile masum değil ki!


Örgüt milliyetçiliği yapmaya gerek yok..


İlk önce MİT’in bu yönde bir adım atmasını beklerdim.. Daha uzun süreye yayılan, daha kapsamlı, örgütlü bir yapı MİT. Doğrudan Başbakanlığa bağlı. Yeni bir yönetim iş başında.. MİT doğrudan kendisinin suçlandığı konularda bile ketumiyetini sürdürüyor..


Arşivlerin 10 yıl sonunda dijital ortamda, ana arşivle ilişkilendirilmesi, devletin iç ağına açılması gerek. Açıklanmasının da daha kısa sürelere çekilmesi şart. 100 yıllık devlet sırrı da kalmamalı..


Hatta gizlilik değeri olmayan ya da kalkmış bilgi ve belgeler çok daha kısa sürelerde açılmalı ve halk da bu verilere ulaşabilmeli.


Bu arşivler toplumsal hafızanın referans kayıtları haline geliyor zamanla..


Zaten bu bilgileri birileri manipülatif şekilde kullanıyor, ihtiyaç duyduğu ölçüde.. Ama siyaset, yargı bu işin dışında kalıyor.. Devletin bu konuda, belli bir disiplin içinde şeffaflaştırılması gerek.


Mesela, savcılar neden Saidi Nursi’nin mezarını soruşturma ihtiyacı hissetmezler, Sabahattin Ali’yi soruşturmazlar mesela..


Daha İstiklal Mahkemesi zabıtları yeni açıklanacak. Ki bu arşivlerin TBMM’de olması gerek. Ama darbe döneminde bazi arşivler Genelkurmay’a taşınmış.. Bunun da araştırılması, hesabının sorulması gerek aslında..


Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı gemiyi, seyir defteri ile birlikte yok edenler, bazı önemli belgeleri ne yapmazlar ki! Sayıştay neden bu konuyu soruşturmaz?


Bu günlerde arşiv belgelerinin imhası ile ilgili alınacak kararlara da dikkat etmek gerek..


Neler yaşadı bu millet!. Osmanlı arşivlerini yük vagonları ile Bulgaristan’a kağıt hamuru olması için gönderen adamlar var bu milletin geçmişinde..


İster inan, ister inanma, Mustafa Kemal’in mal varlığına ilişkin belgeler yeni çıkıyor ortaya.


Ömrü boyunca askerlik yapan biri bu serveti nasıl elde etti derseniz, o başka bir şey..


Mustafa Kemal hakkında kim ne biliyor ki! Anne babasından tutun da oğlu, kardeşi var mı? Doğum tarihinden ölümüne kadar her şey bir sır perdesi arkasında gizli..


Mustafa Kemal’in maaşının 2006’daki karşılığının 620.000 lira olduğunu biliyor musunuz? Bugün herhalde 750.000 liraya ulaşmıştır..


Bu görünen maaşı, ayrıca “tahsisatı mahsusa” da var. Onun dışında özel yasaya çıkartılarak verilen paralar da. Onun dışında mesela İş Bankası’nın kuruluşunda kullanılan Hindistan Müslümanlarının Hilafet Fonu’ndan gönderilen paralar da var..


Mustafa Kemal’in mal varlığına gelince binlerce dönüm arazi, fabrikalar, çiftlikler, vesaire vesaire.. Gazinin tavuk çiftliği de var, şarap fabrikası da. Bira fabrikası da var, gazoz fabrikası da, deri fabrikası da..


Kadir Mısıroğlu’nun belirttiğine gore İş Bankası’nda da 20 milyon lira parası vardır.. Hani malumat olsun diye söyleyeyim, 1923 bütçe geliri 111 milyon lira seviyesindedir.. 1938’de bu rakam 323 milyon olarak kesinleşir. Yine de oransal olarak Mustafa Kemal’in banka hesabı bütçenin 15’te biri gibi bir değer ifade eder.


Mustafa Kemal’in arazilerini devlete bağışladığı söyleniyor da, mesela başkalarına bahşettiklerinden hiç söz edilmiyor.. O da ayrı bir hesap. Bu mal varlığının vergisinin ödenip ödenmediği de.. Birileri “Gazi vatanı kurtarmış, bunun hesabı mı olur” diye düşünebilir, peki öyle olsun! “Müthiş Türkler”le bu konuda tartışmaya girecek değilim ama, onlar da bir gün derin gerçeği öğreneceklerdir.. Kurtuluş Savaşı da yeniden yazılacak o zaman belki..


Ömrü boyunca cephelerde savaşan biri için ilginç değil mi?


1920’de Ankara’ya geleceksin, savaş devam ederken 19 yılda bu kadar servet.


Şam dönüşünde yanında bir şeyler var mı idi aceba? Ya da Osmanlı’dan kalan bir şeyler?..

Arşivlerde bu bilgiler de var.. Mustafa Kemal’in küçüklüğünde karga kovaladığını biliyoruz da, bu zenginliğini yeni yeni öğreniyoruz. Bayar’ın, İnönü’nün mal varlıkları da açıklanır belki bir gün.. Önce şu arşivlerin bir açıklanması gerek.. “İrtica ile mücadele, istila ile mücadeleden daha zor ve elzem bir hadisedir” diyorlardı.. İrtica diye İstiklal Mahkemeleri kararı ile, idari kararlarla kaç kelle kopartıldı ve Kurtuluş Savaşı’nda kaç kişi hayatını kaybetti, belki bu vesile ile bu gerçeği de öğreniriz. O zaman darbelerin, kayıt dışı siyaset ve kayıt dışı ekonominin gerçeğini de öğreniriz belki de. Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi