D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Ramazanda Yahya Kemâl okumak

Ramazanda Yahya Kemâl okumak

Ramazanda Yahya Kemâl okumak... “İftardan önce gittim Atik Valde semtine..”

Oruç açma vaktinde Atik Valde’den inen sokağın oruçsuz ve neşesiz kalan şairini hatırlamak...


Yahya Kemâl, Atik Valde’den 1930’larda geçmese idi, o yaman çelişkiyi bu denli keskin anlatan bir metnimiz olmayacaktı.


Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı


Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı.


O sıralar Cumhuriyet yeni bir kimlik inşasıyla meşgul; bu kimlikte dine yer yok. Halk ise aslî kimliğini bulduğu dini yaşamaktan (ve yaşatma çabasından) her şeye rağmen vazgeçmiyor.


Yani “devlete rağmen din” diyor!


Yahya Kemâl Atik Valde’den geçtiğinde 1930’lı yılların başı idi. Oysa 10 yıl önce, yani Millî Mücadele yıllarında, geleceğin inşası için geçmişe (de) dayanmanın, tabiî kimliğimizle varoluşumuzu sürdürmenin hayatî değerini ifade eden yazılar yazıyordu.


“Ezansız Semtler” unutulabilir mi? Zamanın önemli gazetelerinden Tevhid-i Efkâr’ın 23 Nisan 1922 tarihli nüshasında yayınlanmış, yani 90 yıllık temel bir metin!


Bugün Türkiye’de yaşanan “cami yapılsın-yapılmasın” tartışmalarının bu yazı okunmadan hakkıyla anlaşılması mümkün mü?


Yahya Kemal yazısına, 1920’ler İstanbul’unun asrî (modern) semtlerini sayarak başlıyor: Şişli, Kadıköyü, Moda. “O semtlerde, ki minareler görülmez, ezan işitilmez, ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler?”


“İşte bu rüya, çocukluk dediğimiz bu Müslüman rüyasıdır ki bizi henüz bir millet hâlinde tutuyor...”


Yahya Kemâl bu semtleri (Nişantaşı’nı da ekler) “Müslüman ruhundan ârî, çorak ve kuru” olarak niteler. “Medenileştikçe Müslümanlıktan çıktığımızı hoş gören eblehler”den söz eder.


“Eblehlik” 1920’lerde ihtiyarî (yani seçimlik)dir. 1930’larda ise resmî ve mecburî! Yahya Kemâl, yaşadığı zengin Moda’dan Üsküdar’ın bu fakir semtine giderken işte bu “zorunlu eblehlik”ten hicret ediyordu!


Cumhuriyet döneminde Türkiye’de iki türlü şehirleşme görülüyor. Birincisi iktisadi, bürokratik seçkinlerin oluşturduğu yapılaşmalar. Bu şehir parçaları dinî görünürlükten bilhassa uzak tutulmaktadır. Buraları gezerken kendinizi bir Müslüman mahallesinde, şehrinde hissetmezsiniz. Bunun en güçlü ve sembolik örneği Ankara’nın yeni şehri idi...


Yeni Ankara uzun süre “mabedsiz şehir yaratacağız” sloganıyla dinî yapılaşmadan uzak tutuldu. Daha sonra da ne yapılırsa yapılsın, dinî yapılarla başı hoş olmadı. Yine de bugün Ankara’nın Yeni Şehir tabir edilen kesiminde bir hayli yer altı veya zemin camii var! Kocatepe’de de halk girişimi ile büyük bir camii yapıldı. Yeni Ankara’nın silueti böylece halkın müdahalesi ile teşekkül etti.


1970’lerde CHP yapıcılığı Ankara’da Batıkent’i tasarladı. 250-300 bin kişilik bir uydu şehir oluşturuluyordu ve bu yeni yerleşmede her türlü sosyal alan için yer ayrılmıştı, cami hariç! (Tek istisna: Suudilerden para almak için tasarlanmış İslâm Kültür Merkezi).


Bugün şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Bürokratik şehir tasavvuru halk yapıcılığı karşısında tutunamadı. Batıkent’te 20 kadar cami yapıldı, neredeyse tamamı izinsiz ruhsatsız!


Yahya Kemâl, o muhteşem “Ezansız Semtler” yazısını şöyle bitirir: “Biz ki minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık, biz böyle bir sabah ezanında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Firenk terbiyesi ile yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar.”


Türkiye’de diplomalara bakarsanız, çok okur yazar var. Yüksek tahsilliler de gittikçe artıyor. Fakat, gerçek okur yazar parmakla gösterilecek kadar az!


O yüksek diplomalılardan kaçı Yahya Kemâl okudu? Ders kitaplarına düşmüş birkaç şiiri dışında Yahya Kemâl çok okunan bir yazarımız değil.


1930’larda halk, kimliğinin aslî yapıcısı dini her şeye rağmen sürdürmek çabasında idi. 1950’den sonra bir adım öteye geçti, onun kurumlarını yapma ve yaşatma mücadelesine girdi. Camiler, İmam Hatip okulları, Kur’an kursları yaptı. Muhtemelen bu işleri yapanlar Yahya Kemâl filan da okumamışlardı! Bazı Yahya Kemâl okumuş görünenler ise, halkın tabiî varlık zemininde ortaya koyduğu çözümleri engellemek için savaştı.


Şimdi hükümet halkın bir zamanlar gecekondu yapar gibi inşa ettiği yapılar yerine planlı, projeli ve kalıcı eserler inşası için mesai sarf ediyor.


Türkiye büyüyor, şehirlerimizde nüfus artıyor ve yeni ve kalabalık semtler ortaya çıkıyor. “Ezansız semtler” bir zamanlar sadece halkın derdi idi, şimdi yönetimin de meselesi!


Bu ramazan Yahya Kemâl’i unutmamak lâzım. Bilhassa “Aziz İstanbul” bir daha okunmalı!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi