Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Evi Barkı Yıkan Kitap Delileri

Evi Barkı Yıkan Kitap Delileri

Fakîri affetsin, ismini not etmeyi unuttuğum sahaflık da yapmış nâşir ve ehli-i irfan bir zâtın anlattıkları, kitap tiryakilerinin tarihine geçecek cinsten olduğu için uzunca bir iktibası lüzumlu gördüm:

“Raviyan-ı ahbar, kitap yüzünden evini barkını yıkanlara bile rastlandığını söylüyor. Birbirlerinden kitap alıp vermeyenlerin kanlı bıçaklı olduklarını da söylüyorlar inanın. Benim kitaplarımı alıp iade etmeyen bir dostumuz olmuştu, ben hiç kavga etmedim. Sadece gazete yayınladım. ‘Artık kitaplarımı getir’ diye. Efendim, bu hastalar çeşit çeşit dedik ya! Bunlardan bir kısmı, sizin kütüphanenizi görür ve orada bir kitaba göz koyar, ne yapar ne eder onu haklı bir gerekçe sunarak sizden birkaç günlüğüne alır. Üstelik kendi kütüphanesini de size göstermez, çünkü sizi de kendi gibi bilir. Bunlara dikkat edin ve asla bu insanlarla sahaflara gitmeyin. Zira yanınızda o varsa, sizi tarassut eder ve sizin huzurunuzu bozar. Kısık gözlerle sizin hangi kitapla ilgilendiğinizi yoklar. O bakarken, başka kitaplara ilgi gösteririsiniz. Ama bu numarayı yutmaz ve gözleri ihtirasla ışıldayarak inadına sizin ilgi duyduğunuz kitabın çevresinde gezdirir nazarlarını ve sizi iyice gerer. Mimikleriniz, ellerinizin titremesi sizi ele verir. Eğer o canım kitabı tahmin etmişse sizden evvel atılıp alır ve sizi kahreder. O yüzden bu tür tanıdıklarla karşılaştığınızda sahaflardan uzaklaşınız. Bazıları elinizdeki değerli bir kitap hakkında hilaf-ı hakikat şeyler konuşarak ve sizi kuşkuya düşürerek elinizden almaya kalkar. Sakın kanmayın ve kitabı asla tetkik için vermeyin. Bunu yapmanız o kitapla vedalaşmanız demektir. Bazıları ne zamandır aradığı kitabı bulduğu bir sahafla uzun uzun pazarlık yapar ve işi yalvarmaya kadar götürür. Sahaf eğer bu yalvarmalara aldırış etmiyorsa etekleri tutuşarak kaporaya razı etmeye ve akşama kadar müsaade etmesini ister. Bunların en arsızları çok değerli olduğunu bildiği bir kitabı değerinin çok altında almaya kalkanlar ve bu uğurda kavgayı bile göze alanlardır. Bu hastalar birbirlerini gizliden gizliye takip ederler, son günlerde hangi kitabı aldıklarını, nerede bulduklarını, hangi sahafa yeni kitaplardan geldiğini sorarak bir anlamda rakiplerini yoklarlar. Birbirlerinin ellerinde gördüğü kitaplara bazen hasetle, bazen de gıpta ile bakarlar. Hepsi böyle değildir elbette.”

KİTAP MECNÛNLARINA AYNELYAKÎN BİR YAZARIN ANLATTIKLARI

Yazar Seyfettin Sağlam, kitapla tanışıklığının çok küçük yaşta başladığını anlatıyor. “Benim kitapla tanışıklığım bir aile faciasıyla başlar. Tahminen beş-altı yaşlarındaydım. Kiracı olarak yeni bir eve taşınmıştık. O eski kasaba evlerinden birine. Evi temizlerken duvarın içine gömülü duran gusülhanenin içinden bir kucak kitap ve gazete çıktı. Evin kızı bu kitapları okuyarak kafasını bozmuş ve sinemada makinist olarak çalışan bir adama kaçmıştı. Aile de, utancından adam içine çıkamamış ve memleketi terk edip gitmişti. Kitaplar da benim olmuştu.”

Sağlam, pazarda kitap satan Darendeli kitapçıdan aldığı Hazreti Ali Cenkleri’den başlayarak en ağır kitaplara nasıl ulaştığını, çocuk yaştan olgunluğa erişinceye kadar nice kitapları bir avcı gibi nasıl takip edip aldığını ve okuduğunu imrendirecek bir şekilde anlatıyor. Sağlam, yazarlığının yanında kendisi gibi birçok kitap hastasını yakından tanımış bir kitap kurdudur. Kendisinden dinleyelim:

KİTAP TİRYAKİSİ TEKAÜT RIZA EFENDİ’NİN AKIBETİ

“Tekaüt Rıza Efendi’nin akıbeti dramatiktir. Yirmi önce öldüğü ve cenazesinin memleketine götürüldüğü rivayet edilir. Hemen kitaplarının ne olduğu sorulur. Kocasının kitap almasından pek memnun olmayan karısı, cenaze evden çıkar çıkmaz, kocasının birinci karısı ve kendisinin kuması olan kitapları evden sepetlemiştir. Böylece dünyanın en tatlı şeyi olduğu söylenen intikam alma zevkini tatmıştır. Artık ev genişlemiş ve toz derdi de ortadan kalkmıştır.”

Sağlam, ayrıca kitap hastası bir memurun kitap müzayedesindeki dudak uçuklatacak ilginç mücadelesini de güzel anlatıyor. “Görüp İşittiklerim” isimli eski bir kitabı, iki müteahhitle bir mirasyedinin önünde kıran kırana geçen bir mücadeleden sonra pes ettirerek alan orta dereceli bir memurun, bir aylık maaşını, söke söke aldığı kitaba verdikten sonra kara kara düşünüp gelecek ayın hesabını yapmaya başladığı anı gördüğünde hayret ve duygular içinde kaldığını söylüyor.

Herkesin “bu kadar da olmaz” diyeceği bir kitap hastasının mâcerasını yine Sağlam’dan nakletmek istiyorum:

“Ankara’da birisi nasılsa kitaplara merak sarmış. Kitaplarının sayısı artınca karısının korkusuyla üç-dört sefer kütüphane dağıtmış. Adını not ettiği birkaç kitabı bulursa bu işi bitirecektir. Kitapçılara bile uğramayacaktır artık. Önceden tanıştığı kitapçılara sabah, öğle, akşam telefon ederek aradığı kitaplar konusunda çok rahatsızlık verir. İstanbul’da tanıştığı bir kitapçıya sürekli telefon eder ve aradığı kitabı sorar. Kitapçı, bu kitabı şimdiye kadar bir sefer görmüştür. Kitap hastasının telefonla sık sık aramasından kitapçı bîzar olur. Bir sabah yine kitapçının telefonu acı acı çalar. Kitapçı, arayanın aynı kişi olduğunu bildiği için sinir ve heyecandan kitap yığınlarına çarpar, kitaplar üstüne devrilir. Bin bir sabırla telefona yetişir. Telefondaki kişi, aynı kitap hastasıdır ve aradığı kitapları, satmak için getiren olup olmadığını sormaktadır. ‘Ver kurtul’ taktiğini bilen kitapçı, istenilen kitapları bulabilmek için herkesi seferber eder. Kitap müptelâsının kitaplarını temin ettikten sonra rahat bir nefes alacağını düşünmektedir. Nihayet beklenen gün gelir, kitap hastasının kitapları bulunur ve kendisine teslim edilir. Fakat kitap müptelâsının elinde beş kitaplık yeni bir liste daha vardır. Tabir yerindeyse şimdiye kadar yaptığı zulümler yapacaklarının teminatıdır.”

YORGANINI YATAĞA ÜÇ YÖNDEN DİKEN KİTAP MÜPTELÂSI

Sağlam’dan bir kitap müptelâsı vak’ası daha var ki kitap kurtları kendilerine mukayyet olsun. Anlattığına göre, Ankara’nın bir kitap meraklısı vardır ki, kış yaz mavi bir gömlekle gezer. Kitapçılar akvaryumdaki çöpçü balıklarının yaptığı işi yapan bu kitapseverden memnunlardır. ANGRC-l9 D Telsizinin Göndermeç Tamir Kılavuzu, Minorka Cinsi Tavukların Suluk ve Yemlikleri, Pratik Nalbantlık, Domates Fidelerinin Hazırlanışı, İzlanda Tavşanlığı, Honduras Ölüm İstatistikleri bu kitap meraklısının başucu kitaplarıdır. Kendisi rahat hareket edebilen birçok kitapsever gibi bekârdır. Ev sahibi kira ödemeyen bu tuhaf kitap müptelâsı kiracısını evden çıkarmak için evin kapısını briketle ördürtmüştür. Gece uyurken çok heyecanlı kitap rüyaları gören kitapsever sık sık üzerini açarak hasta olmaktadır. Bunun çaresini de yorganını yatağa üç yönden dikerek bulur. Yatağına cebe girer gibi girip çıkmaktadır. Eğer onu ziyarete giderseniz; kanguru yavrusunun annesinin kesesinden çevreye baktığı gibi size baktığını görürsünüz.

FENÂFİ’L KİTAP OLMUŞ BİR MÜPTELÂNIN HİKÂYESİ

Aynı yazarın zengin hâtırasından yine Ankaralı “Atom karınca” nâmıyla ün salmış çok enerjik bir kitap delisinin hayatının sadece bir karesi bile kitap tiryakilerini kendi vaziyetleri hakkında ciddiyetle düşündürmeye yetecektir:

“Kitapsever Atom Karınca’nın hanımı kitap konusunda çok sert ve tavizsiz biridir. Bakmış ki, kitap hastası kocasının ıslah olacağı yok, ne de olsa çocuklarının babasıdır. Ümidi kesmiş ve onu serbest bırakmış. Doktorlar iyileşeceğinden ümidini kestikleri hastalar için ‘bırakın ne yerse yesin’ derler ya, ‘Atom Karınca’nın durumu da aynen böyledir. Mülâyim ve yüzü yumuşak bir karakteri olduğu için epeyce kitap kaptırmıştır dostlarına. Dostları, onun ‘eline vur ekmeğini al’ cinsinden biri olduğunu bildikleri için, ödünç aldıkları kitapları geri iade etmedikleri gibi, onun müdavimi olduğu sahafa bırakırlar. Kitap müptelâmız da bunu bildiği için sevgili kitaplarına kavuşmak için her defasında dolmuş parası vermeden, sigara illetine bulaşmadan tasarruf ettiği harçlıklarıyla kitaplarını kitapçıdan yeni kitaplar da alarak evine döner. Bu zaafından dolayı her gelmesine epeyce kitap satarak ve yeni siparişler alarak istifade eden kitapçı, onun dostlarına cep harçlığı ve çorba parası da verir. Kitap müzayedelerine gittiğinde herkes gizlice onu gösterir. Müzayedede sunuculuk yapan kişi, kendisine çeki düzen vermek zorundadır. Çünkü Atom Karınca öyle bir adamdır ki, Türk kültürüne kazandırdığı kitap sayısı çoktan beş yüzü geçmiştir. Basımında ön ayak olduğu, bilgi topladığı, koşturduğu kitaptan kendisine bir adet veya %30 indirimli verilir. Bir daha bu işlere girmemeye tövbe eder. Fakat ertesi gün yeni operasyonlar peşindedir. ‘En pahalı kitap, bulunmayan kitaptır’ ve ‘Almayıp pişman olacağıma, alıp da pişman olurum’ vecizelerini onun meşhur ettiği söylenir. Birçok kitapseverden farklı olarak eli kalem tutar ve devamlı okuryazar bir insandır.”

“SAHAF-I Bİ-İNSAF” KURBANI KİTAPSEVERLER

Sağlam’ın anlattığına göre, nice kitapseverleri insafsız sahaflar yakmış ve verem etmişler. Kitapseverlerin asırlar süren bedduaları sonucu sahaf esnafının Osmanlılar zamanında mezarları bile ayrılmış. Cellatlar gibi sahaflar da Müslüman mezarlığına alınmıyorlarmış. Yazar, bu anekdotu popüler tarihçi Reşat Ekrem Koçu’dan aktarıyor ki, bendenize göre bu bakışta biraz mizah ve tevâtür havası var. Meşrutiyet dönemi ve öncesinde gayr-ı müslim sahafların durumuyla karıştırılmış veya bağlamından koparılarak anlatılmış olabilir. Gerçi “sahaf-ı bi-insaf” tabirinin kitapsever câmiası tarafından bugün de kullanıldığını ilâve ediyor yazar.

Kitapseverler hakkında yakından görmüş ve duymuşluğu kadar çok zengin malûmatı da olan Sağlam’dan bir vak’a daha var ki, düşman da olsa bir kitap tiryakisinin başına gelmesin, derim:

“SENİN ADAMI SAHAFLARDA GÖRMÜŞ BİZİM HERİF, İKİ DE KİTAP ALMIŞ BOHÇAYA SARMIŞ”

“Geçen asırda Fatih semtinde iki kadın evlerinin cumbasından sarkmış dedikodu ediyorlar:
-Hanım, hanım senin adamı Tavukpazarı’nda meyhanede görmüşler.
-Olsun, parası biter, midesi bulanır, bırakır gelir.
-Hanım, senin adam bir Ermeni dilbere tutulmuş.
-Olsun, Ermeni dilberinin bıyığı çıkar usanır, sonracığıma, içerde uyuyan oğlu küçük Sait’i de çok sever, bir gün yuvasına döner.
-Hanım, hanım senin adamı sahaflarda görmüş bizim herif, iki de kitap almış bohçaya sarmış.
-Eyvah! Bunun çaresi yok. Evime kuma geldi. Artık mezar paklar, hangi hocaya gidip okutmalı, üflemeli, muska yazdırmalı...”

Mustafa Kutlu’nun “Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı” adlı kitabının mistik kahramanı yaşlı sahaf İskender Bey’in şu sözü üstünde kitapseverler çokça düşünmesi gerek: “Kitap aşkı başka sevda kaldırmaz. İki karpuz bir koltuğa sığmaz. Sığdırmaya kalkışırsan ömrün ıstırap içinde geçer. Kitapsever mücerret bekâr kalmalıdır.”

Hâsıl-ı kelâm; geçmişin ve bugünün kitap tiryakilerini kendi adıma arıyor, gıyaplarında tazimde bulunuyor ve onlara rastgelmeyi özlüyorum. Cemiyet onlardan bir zarar görmedi.
-----------------------------------------------------

İLÂVE YAZI:

GÖNLÜME DÜŞENLER

Musa Yıldız; Fikir Dükkânı’nın, yani Mekteb-i İrfan’ın devamsızlığı çok olan müdavimlerinden. Kimin kolundan bağlı olduğu net değildir. Bağımsız bir edası var. Fikir Dükkânı’na duhul etmeden önce bir miktar Müslüman sosyalist olmuş. Sosyalistliği köklü ideolojik bir tavır ve donanımdan ibaret değil. Daha çok romantik Anadolu / köy aidiyetinin duygusallığı ve emek üstüne geçici bir hülya. Türkü dostudur, hançeresi yerli ve yanıktır. Türküleri sevdiği için dostluğun pîrleri ondan razı olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi