Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

Benim oğlum bina okur; döner döner...

Benim oğlum bina okur; döner döner...

Bayram arefesinde olduğu gibi, bayram süresinde ve sonrasında da terör can almaya devam ediyor. Dolayısıyla bu bayramı terör ve katliam haberleri ile iç içe geçirdiğimiz ortada. Ortada fakat, bu kan ve ızdırap tablosu karşısında yüce Türk basınının hâli pür melâline ne demek gerekir bilmiyoruz.
Hangi gazeteye bakarsan bak, hangi televizyon izlersen izle aynı sonuç!.. Olup biten her şey özsüz, dıştan kaba bir tasvirle veriliyor. Başbakan olayları kınamış, hemen her gazete ve televizyon bu haberi, “Bu ne muhabbet?” başlığıyla sunuyor. Nedir bu başlığın hikmeti? Bu cümlede, sağı ve soluyla Türk basını ne buldu da onu öne çıkarıyor bilmiyorum. BDP ile PKK’nın özdeşliğini kanıtlamaksa maksat, Ba’de harabü’l Basra!.. Dolayısıyla malûmu ilâm bir marifet değil. O açıklamanın özü de, stratejik açılımı da bu değil veya bu olmamalı diye düşünüyorum.
Öyleyse hadisenin mahiyetine nüfûza çalışalım.
Askeri birlikler Şemdinli Bölgesinde ciddi bir başarı sağladı. On-onbeş gün süren bir mücadele oldu bu. Kendi kontrollerinde kurtarılmış bölge oluşturmaya çalışan örgüt, açık ki bunda başarılı olamadı ve önemli zayiatlar verdi. Bunun üzerine PKK yanlısı liberaller, CHP, ne idüğü belirsiz birtakım istihbarat artıkları devamlı aynı konuyu kaşımaya başladılar. Şemdinli’de ne oldu? Neden hükümet sadra şifa bir açıklama yapmıyor vs.
İşte bu soruların ardından karşı bir strateji devreye sokuldu. Askerin ve hükümetin Şemdinli’de ulaştığı sonucun geçersizliğini kanıtlamak, bu başarının sanal olduğunu vurgulamak ve örgütün moralini ayakta tutmak gibi!.. O bölgeye giden CHP ve BDP heyetinin maksadı da bundan başka bir şey değil. Nitekim terör örgütü ilgili hususta Habertürk gazetesini dahi oyuna getirdi. Tabii, o bölgelerde dolaşan muhabir de dahil veya o da içinde olarak!.. Güya ilgili muhabir operasyon bölgelerinden dönerken, Şemdinli’ye on beş veya otuz km. kala, yol kontrolleri yapan silahlı PKK’lılarla karşılaşmış!.. Kimliğini gizliyor, fakat güya gizli gizli de fotoğraflar çekiyormuş o muhabir(!)
İşte bu tam bir danışıklı döğüş taktiği değil de nedir? Koca gazete mazoşist bir histeri ile, o haberin ve fotoğrafların üzerine atlıyor. Ayrıca yüksek bir gazetecilik başarısı(!) olarak da birkaç gün sürdürüyor. Burda kalsa ne ise!.. Aynı sazı bu sefer de Habertürk televizyonu çalmaya başlamasın mı?
Öyleyse bundan ne çıkıyor? Bu başarıyı, yani Şemdinli’de ulaşılan başarıyı boşa çıkarma denemesini kime ipotek etmek gerekecek? PKK’ya mı, o tavrıyla şikeli bir tutum sergileyen bölge muhabirine mi, yoksa büyük gazete ve televizyon Habertürk’e mi?
Dolayısıyla asıl büyük stratejik akla burda ihtiyaç duyuluyor.
Burda iflas eden bir şuurun başvuracağı tek çare kalır geriye. O da bu gelişme karşısında sonuç vermeyecek refleks tepkilerden başka bir şey değil. Asıl facia da orda başlıyor zaten. Çünkü konu tartışıldıkça, tepki tepkiyi davet ettikçe, siz de o stratejiye katkı vermeye başlarsınız. Yani Şemdinli’de üretilen sonucun sanal olduğuna, kamuoyunu siz de inandırmaya devam edersiniz.
Halbuki böyle bir gelişmeyi, eğer varsa bile onu mevzileştirerek görmek esastır. Meselâ gazete bunu spotlarla duyurmaya mı başladı? Siyaset odur ki, ona önceden müdahale eder. Böyle bir haberciliğin doğuracağı sonuçlar noktasında gazete ve televizyon yönetimini mi, patronları mı bilgilendirmeye, uyarmaya çalışır. Dolayısıyla benim bildiğim asıl siyaset budur. Ya da basın müşaviri vs. sıfatını kullananların asıl görevi bu işleri yapmaktır. Veya yanında çalıştığı bakanı, bürokratı uyarmak, beslemek veya yönlendirmek!.. Maalesef adamların çoğunun bu alanda bir çehresi gözükmüyor.
Ya da meselâ ilgili basın grubu, yerinde yapılan bir uyarıyı kabullenmiyorsa!.. O zaman ne gerekir? Yapılacağı odur ki hükümet yanlısı onlarca gazete ve televizyon PKK asabiyeti üretmek yerine, PKK adına veya PKK üzerinden gerçekleştirilen o stratejik tekzip gayretkeşliğini, üç gün içinde boşa çıkartmakta hiçbir güçlük çekilmez.
İşte böylesi durumlarda karşı stratejiler geliştiren bir merkezin yokluğu ziyadesiyle kendini hissettiriyor. Stratejik temeli bulunmayan tepkilerin çoğu da benzer sonuçlar doğurmaktan geri kalmıyor. Öyleyse bu boşluğu kim dolduracak. Siyaset ve bürokrasi dolduracaksa onlar doldursun. Basın müşavirleri yapmalı diyorsanız, o da kabul!.. Bakın daha ileri gidiyorum: Hükümetle dayanışma içinde çalıştığını sandığımız istihbarat kuruluşları mı? Peki, onlar da kabul!.. Fakat bu boşluk katlanılır gibi de değil!
Üzerinde durduğum bu hadise eskidi biliyorsunuz. Fakat aynı mizansenler, aynı tekzip stratejisi, aynı duyarsızlık devam edip gidiyor. Gün oluyor Tunceli Milletvekili üzerinden, gün oluyor BDP’li Gülten Kışanak veya Ayşel Tuğluk üzerinden tekrar edilip duruyor. Ha Habertürk muhabiri veya bağlı olduğu konsept adına, ha başkaları adına fark etmiyor.
Bunca gelişme karşısında da, sakıza dönmüş tepki ve kınama tekrarlarından öteye geçilemiyor. PKK ile BDP’nin ayniliği, dayanışması, acımasızlığı!.. Bunu bilmeyen kaldı mı? BDP’lilerin de söylemek istediği, ihsas ettirdiği dahası söylediği bu değil mi? Ayrıca bu malûm retoriğin problem çözme kabiliyeti nedir, kaldı mı? Bu ezberin dışında enstrüman geliştirilemez mi? İşte bu son soruya katkı amacı taşımayan tavırlara kilitlenmiş vaziyetteyiz. Toplumu uyarmak topluma şikâyet, meseleyi topluma havale etmek gibi bir tıkanma!..
Aynı aymazlığı yarın da değerli İçişleri Bakanı’nın bayramdaki Hakkari ziyareti üzerinden yazmaya çalışacağım. Stratejik temele oturmayan bir haberciliğin başımıza açtığı işleri yani!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Necmettin Türünay Arşivi