Sedat Laçiner

Sedat Laçiner

Arafta kalmak

Arafta kalmak

Osmanlı yıkılınca Türkiye’nin en önemli sorunu yalnızlığı oldu. ‘Osmanlı ailesi’ artık yoktu, ‘İslam dünyası’ henüz bir aile olamamıştı. Batı ise hâlâ Türklere yabancı bir unsur olarak bakıyordu. Batı Türkiye’yi hiçbir zaman içine alamadı. Sovyetler’e karşı blok oluşturduğunda dahi Türkler pek çok olayda yüzüstü bırakıldılar. Örneğin Kıbrıs’ta açıktan Yunanistan’ı tuttular, Türkler katledilirken bile. Ermeni teröristlerin sığınağı müttefiklerimiz Fransa ve Yunanistan’dı. Kısacası Türkiye’nin en önemli sorunu yalnızlığı oldu.

12 Eylül darbesiyle yalnızlığımız daha bir büyüdü. Özal AET’ye tam üyelik başvurusunda bulunurken başvurusunun kabul edilmeyeceğini zaten biliyordu. Ancak ‘Avrupa çıpası’nı kaybetmek istemiyordu. Diğer taraftan Sovyetler’in dağılmasıyla ortaya çıkan Türk Cumhuriyetleri O’nu heyecanlandırdı. Azerbaycan, Kazakistan gibi akrabalar sayesinde Türkiye yalnızlığına çare bulurum sandı. Aynı dönemde Balkanlarda beliren Bosna ve Arnavutluk gibi akrabalar da Ankara’ya gelecek için umut verdi.

***

2002’den sonra Türkiye AK Parti hükümetleri ile bir yandan AB’ye tam üyelik çabalarını yoğunlaştırdı, diğer taraftan yalnızlığını komşuları ile kırmak istedi. Özellikle İran, Irak ve Suriye ile ilişkilerde kardeşlik hedeflendi. Ne yazık ki Türkiye’nin belki de ‘naif’ denebilecek bu yaklaşımı bazı talihsizlikler, yetersizlikler ve art niyetle karşılandı. Bir kere bu gayretler Irak’ın işgaline denk geldi. Türkiye 1 Mart Tezkeresi’ni reddedince ABD cezalandırma dönemini başlattı ve PKK yeniden başımıza sarıldı. Dedik ya, ‘müttefik kazığı’ Türkiye için yeni değildir.

En kötüsü ise Ankara’nın Tahran’da umduğunu bulamamasıdır. İranlılar Türkiye ve diğer Müslüman ülkeler ile birlikte hareket etmekten ziyade kendi gizli gündemleriyle ve yalnız hareket ettiler. Nükleer bombaya ulaşabilmek için hem Türkiye’ye, hem de dünyaya yalanlar söylediler. PKK onların da başında bela olmasına rağmen, bu konuda Türkiye ile bir işbirliğine gitmediler. ABD-Türkiye ilişkileri 2003-2007 arasında berbat olmasına rağmen Türkiye’yi ‘Batı’nın ajanı’ ve en büyük rakip olarak görmeye devam ettiler. Bu dönemde Tahran büyük Türk firmalarını İran’a sokmamak için elinden gelen gayreti gösterdi. Türkiye İran için ölümcül riskler aldı, İran’ın nükleer programını bile savundu, BM Güvenlik Konseyi’nde Brezilya ile birlikte tek başına İran’ı destekledi, ama İran hep aynı kaldı. Dolayısıyla bugün İran’la yaşadıklarımızı Türkiye’nin ABD’ye yakınlaşmasına bağlamak imkânsızdır. İran hâlâ eski İran’dır.

Suriye’de işler belki iyi gitti ama Suriyelilerin ekonomideki yetersizlikleri ve içinde bulundukları kültür ilişkilerin gelişmesini engelledi. Türkiye-Suriye ticari ilişkileri en iyi döneminde dahi Türkiye-İsrail ticari ilişkilerini geçemedi. Ayrıca Suriye’yi perde arkasından etkileyen Rusya ve İran da ilişkilerin somut alana inmesini yavaşlattı. Ve bugün hem Suriye, hem de İran PKK’yı destekliyor.

Zamanında Cumhurbaşkanı Gül uyarmıştı, “gelin kendi bahçemizi düzene koyalım, yoksa birileri gelir bahçemize karışır” diye. Ve o gün yeniden geldi. Arap Baharı tüm bölgeyi hallaç pamuğu gibi savurdu. Sırada Suriye ve İran var. Türkiye, tıpkı Suudi Arabistan gibi, Suriye’de tarafını belirledi: ABD’nin yanı. Fakat bu noktada kritik soru şudur: Suriye’de ABD’nin yanı bizim yanımız mıdır? İşte orada ciddi tereddütlerim var. Normal şartlarda savaş arkadaşları kardeş gibi olurlar. Biri için tehdit, öbürü için de tehdittir. Ne var ki bu kardeşliği PKK terörü ile mücadelede görmek olanaksız. PKK’ya karşı İran ile ABD arasındaki fark çok az.

Elbette bir de İsrail etkeni var. İsrail Mavi Marmara’dan sonra Türkiye’yi bir kaşık suda boğabilir. Ama onlar için en temizi Türkiye’nin Suriye ile savaşa girmesiydi. Biliyorsunuz bunu bir yıl önce, hatta çok daha önce yazmıştım. İsrail için bundan daha ballısı ise Türkiye’nin İran ile savaşa girmesi.

Anlayacağınız Türkiye’nin yalnızlığı sürüyor. Ne yaparsa yapsın, dış ilişkilerinde gerçek dostlar bulamıyor. Belki de asıl sorun burada, dostlar aramakta...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Sedat Laçiner Arşivi