Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Bayram notları“

Bayram notları“

Bayramda İstanbul boşaldı” dediler, boşalmadı: Gidenler kadar gelenler de oldu çünkü. Caddelerde dolaşan otomobil plâkalarından belli bu; her ilden otomobil vardı...


İstanbul hâlâ cazibe merkezi, hâlâ buluşma noktası...


Bayram trafiği ise yine keşmekeşti. Sarıyer’de börek yiyelim dedik, burnumuzdan geldi. Günün neredeyse tamamı boğaz trafiğinde geçti.

•

Şehirlerarası trafik kısmen rahatmış. TEM’in tüm şeritlerinin İstanbul’a tahsis edilmesi isabetli oldu...

Keşke daha önce akıl edilmiş olsaydı. Bu çareyi kim akıl ettiyse tebrikler.

•

Ve bayramlaşma...

Biliyorsunuz eskiden bayram ziyaretlerine giderdik... Akrabaları, yaşlıları, hastaları bir bir dolaşır, el öper, el öptürür, tokalaşır, kucaklaşırdık...

Maksat yüz yüze, göz göze gelip iki söz arasında sevgilerimizi tazelemekti.

Sevgilerimiz tazelendikçe tazelenirdik.

Tanzimat’la (1839) birlikte aramıza “tebrik kartı” girdi...

Önceleri el yazımızla doldururduk tebrik kartlarını; doldurur da mektuba dönüştürür, bu arada “kişiye özel” birkaç cümle de yazardık.

Sonra “baskılı tebrik” kartları çıktı. Başkasının ticari amaçla yazdığı “şablon”larla bir birimizi tebrike başladık. Başkasının “şablon”ları, hepimizin duygularına elbette tercüman olamazdı, ne var ki, her şeye vakit bulanlar iki satır yazacak vakti bulamaz oldular: Kısa, kuru bir cümle ile geçiştirdik bayramları: “Bayramınız kutlu olsun” dedik, kutlarmış gibi yaptık.

Bu yol, Batı’ya çıkan diğer yollar gibi, Tanzimat’la (1839) birlikte açıldı. Kart ve telgrafla bayram tebriki usulü o tarihte başladı. Bir ara öyle bir yayılma yayıldı ki, memurlar neredeyse bitişiklerindeki odada oturan arkadaşlarına tebrik kartı göndermeye başladılar...

Güya böylesi daha “klas” oluyordu, daha “asrî” yani “çağdaş”!

Nihayet cep telefonundan mesajlaşma usulünü keşfettik: Kısa yazma mecburiyeti tebrik cümlelerini iki kelimeye düşürdü: “İyi bayramlar” dedik, işin içinden çıktık...

Hatta fazla uğraşmamak için herkese aynı mesajı çektik. Oysa herkes farklı şartlar, farklı bayramlar yaşıyordu. Umursamadık bile...

Duygusuz iki kelime ile koca bayramı hallettik!

Can sıkıcı bir durum...

Ardından “internet” girdi devreye ve tüm devrelerimizi bozdu! Bayram tebrikleri daha da yavanlaştı. Bin kişiye bir düğmeyle gönderilen aynı tebrik, insanları “özel” olmaktan çıkarıp “genel”leştirdi...

Bayram tebriklerimiz duygudan, sevgiden, düşünceden, sıcaklıktan koptu.

Tabii biz de kendimizden ve sevdiklerimizden koptuk...

•

Eskiden “Iydiniz said, ömrünüz mezid olsun” yazardık tebrik kartlarına...

“Iyd” bayram anlamına gelirdi. Ramazan bayramına “Iyd-i Ramazan”, kurban bayramına “Iyd-i adha” derdik.

Ardından “ramazan bayramı”, “kurban bayramı” demeye başladık...

Daha sonra ramazan bayramının yerine “şeker bayramı”nı yerleştirmek istediler, ama tutmadı. Buna da şükür.

Ama “mübarek” yerine “kutlu”yu yerleştirdiler: Dindar kesim bile artık “kutlu”yor! Oysa kelimelerin ruhu rengi ve ahengi var: Meselâ, “mübarek” ruhani ve nurani bir kelimedir, “kutlu” ise ruhsuz, yavan, yalın bir kelime: Hayatımız gibi tıpkı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi