Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Daha çok öldüren mi kazanacak? Ne rezil hak mücadelesidir bu...

Daha çok öldüren mi kazanacak? Ne rezil hak mücadelesidir bu...

Beytüşşebap, 10 şehit... Şemdinli’deki “başarısız alan hâkimiyeti” denemesinden sonra, terör örgütü saldırılarını sistematik hale getirdi...

Benzeri saldırılar önümüzdeki günlerde de bekleniyor.

Hayır, artık “haklar”dan söz etmiyoruz...

Söz edemeyiz...

Bu saldırıların kadim “Kürt meselesi”yle, “haklar”la, “hukuk”la bir alakası yok.

Terör saldırılarını, kendi bağlamı içinde konuşmak ve tartışmak lazım...

Dün sorduğum soruyu tekrarlıyorum.

Madem PKK “hak talebi”nin ortaya çıkardığı bir örgüttür ve biricik mesaisi Kürtleri devletin şiddetinden kurtarmaktır, neden saldırılarını sadece devletin şiddetini ortadan kaldırmaya çalışanlara yöneltiyor?

Hasan abi’giller içinde “ETA ve IRA” geçen kalabalık ve parlak cümleler kuracaklardır, sistematik terör saldırılarını “haklar”la ilişkilendireceklerdir ama PKK asla bir ETA ya da IRA olmadı...

ETA da, IRA da, devlet şiddetinin ortaya çıkardığı yapılardır.

PKK, bir şiddeti gereksinmedi...

Birden zuhur ediverdi. Kızıl Tugaylar gibi, 17 Kasım gibi... Ve doğrudan şiddete yöneldi.

Eylemlerini de, çoğunlukla, Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı bölgelerde gerçekleştirdi. Sesini ilk, 1984’te, Eruh’ta duyurdu ve neredeyse bir köyü haritadan sildi.

Bunlar, “otorite tesisine” yönelik eylemlerdi...

Bol miktarda Kürt öldürerek, tedhiş uygulayarak, korku salarak alan hâkimiyeti kurmaya çalıştı ve vatandaşı “devletin şiddeti”yle “örgütün şiddeti” arasında tercih yapmaya zorladı.

Kim daha “korkutucu” olursa, raconu o kesecekti.

Biliyoruz ki, devlet şiddetini azalttığında (ilave olarak “haklar” temelinde iyileştirmelere gittiğinde), ETA da, IRA da masaya oturmuş, müzakerelere başlamışlardı.

PKK, tam tersini yapıyor.

Devlet şiddetini azalttıkça, saldırılarını artırıyor.

İyileştirmeler yapıldıkça, hırçınlaşıyor.

Hem, hasbelkader kurulmuş “müzakere masasını” devirip kaçıyor, hem de devletin şiddetini ortadan kaldıranlara (yani “haklar” temelinde iyileştirme yapanlara) saldırıyor.

BDP de izliyor... BDP, siyasi bir parti olarak kuruldu oysa...

Bir “temsil”den geliyor.

Biricik mesaisi, oy aldığı kitlelerin haklarını savunmak ve onların taleplerini meşru parlamento kulvarına taşımak olmalıdır...

Bunun için “namus ve şeref sözü” verdiler.

Biz BDP’yi, “talepler siyasetinin” gereğini yerine getirirken hiç görmedik.

Ne temsilin hakkını verdiler, ne de kendilerini yasama faaliyetinin bir parçası gibi gördüler.

Mesela, bir önceki yasama döneminde (23. dönemde) hiç yoklardı...

Partilerin kapatılmasını zorlaştıran anayasa değişikliği görüşülürken salonun civarında bile görünmediler.

Sadece konuştular...

İçinde “barış” geçen parlak cümleler kurdular ama hiçbir zaman barışa hizmet etmediler.

BDP’nin artık bir karar vermesi gerekiyor:

Devletin şiddetini eleştiriyorsunuz; “eli kanlı polis”, “faşist asker” gibi laflar ediyorsunuz; artık “anaların ağlamaması” gerektiğini söylüyorsunuz, canınız sıkıldıkça dağa çıkıp teröristle sarmaş dolaş görüntüler veriyorsunuz; aferin çok işi ediyorsunuz da, neden PKK’nın şiddetiyle ilgili tek laf etmiyorsunuz?

Bu cümleden olarak, Hasan abi’gillerin ve “PKK 400 kilometrelik sınırı kontrol ediyor” piarını büyük bir iştiyakla manşete taşıyan “liberal ağabeylerin” artık bir karar vermesi gerekiyor.

Şiddeti kendi bağlamı içinde konuşacak mıyız, konuşmayacak mıyız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi