Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Travma ve coşku

Travma ve coşku

Köksal Toptan gibi kimileri Dengir Mir Mehmet Fırat’ın inkilapların travma oluşturduğu yönündeki kanaatini şiddetle reddettiler. Bugün geldiğimiz noktayı inkilaplara borçlu olduğumuzu söylüyorlar. Bazıları daha da ileri giderek, “Camiye gidebiliyorsak bunu yine M. Kemal’e borçluyuz” diyebiliyorlar.

İşte bu amiyane yaklaşımlar da Nuray Bezirgan gibi kimilerini başörtüsü mağduriyetinden dolayı İran’a özlem duymaya itiyor. Köksal Toptan’ın izinden giden kimileri inkilaplar sırasında kimsenin kılına halel gelmediğini ve herkesin güle oynaya inkilapları kabul ettiklerini ifade ediyorlar. Hasan Pulur, birkaç hödük varsa bunların da medrese ahalisi veya kaçkınları olduğu ve dolayısıyla sadet ve tadat dışı olduklarını ifade ediyor.

Evet, inkilaplardan sonra büyük travmalar yaşanmıştır. Bunlardan birisi de ‘Cami’deki şair Akif’in medeni ve medeniyet cephesini temsil eden Yahya Kemal Beyatlı inkilaplardan sonhra büyük bir travma geçirmiştir. üsküp’te doğan ve muhalefet geleneği veya modasıyla göçünü Paris’e atan şair, bilahare Beşir Ayvazoğlu’nun deyimiyle ‘evine dönen adam veya şair’dir. Evine dönmüştür çünkü evinden başka dönelebilecek yer ve vatan yoktur. Lakin 1912 veya 1913’te dönüğü evini bilahare bulamamıştır da denebilir. İnkilaplarla birlikte çoraklaşan manevi iklimde direncini sağlayan tarih hamlesi ve geçmişe ve mazinin zafererine kaçışı olmuştur. Ezan şiirinde Yavuz’u ve onun cihangirliğini övdüğü halde çağdaşı liderleri övmemiştir. Beşir Ayvazoğlu’nun anlattığına göre şair inkilaplar çağında büyük bir manevi buhran geçirmiş ve bu buhranı atlatabilmek için tarihi mekânlara sığınmıştır. Dolayısıyla travmayı inkâr ve reddedenler Akif’in, Yahya Kemal Beyatlı’nın ve Rıza Tevfik gibilerin hissiyatlarına başvurabilirler. Lakin bunu yaparken zinhar Soner Yalçın veya Turgut özakman gibilerin manipülasyon ve yönlendirmelerinden sakınsınlar.

***

Bu zevat hali-i hazırın kurşuni havasından mazinin asude iklimine sığınmışlardır. Bu hissi yaşayan sadece destan şairimiz Akif değil, bilakis estetik şairimiz Beyatlı’dan eyyamcısı Rıza Tevfik gibilerine kadar hepsi aynı acıyı terennüm etmişlerdir. Sadece o değil başta inkilaplara veya Kurtuluş Savaşına şapka çıkaran Mısır’ın milli şairi Şevki ve Muhammed İkbal gibiler de bilahare Müslümanların siyasi bağı Hilafet’in ilgasına çok üzülmüşler ve bunun üzerine uçarı şair ve yazarlardan veliyyüddin Yeken Şevki’yi saray taraftarı ve dalkavuğu olmakla suçlamış ve Ankara’daki yeni yönetimin halk yanlısı olduğunu ileri sürmüştür. Yani travma geçirenler sadece Anadolu insanı değildiler. İslâm dünyası kendisini öksüz ve yetim hissetmiştir.

***

Yahya Kemal Beyatlı bir nostolji hasret ve harabat şairidir. Ama harabati değildir. Yani Arapların deyimiyle atlal yani harabat şairidir, ama hiçbir zaman harabai değildir yani baykuş gibi şeamet tellalı. Yıllar yılı o büyük devleti kaypbetmenin üzüntüsünün gözyaşlarını çaktırmadan içine akıtmıştır. Hadi Uluengin de Seven Nişanyan’ın konuşmasıyla aynı günlerde çıkan bir yazısında insanlara prestiji esas alan kültten yani insanları aşırı yüceltmekte üzerime olmadığını ve bizimle kimsenin aşık atamayacağını söylemiştir. Nişanyan’ı tespitleri de aşağı yukarı aynı aynı noktada düğümlenmektedir.

Bununla birlikte itiraf etmemiz gerekir ki, herkes travma yaşamamıştır. Mesela Hasan Pulur veya Tansel çölaşan gibilerin ataları sözkonusu devirde çoşku duymuş ve bayram yapmış olabilirler. Araplar bu bağlamda şöyle söylemişlerdir: esaibu kavmin inde kavmin fevaid. Yani bir kavmin felaketi diğer kavmin saadeti olabilir. Bunu en veciz bir şekilde ifade eden Tansel çölaşan olmuştur. Adnan Menderes ve arkadaşlarını idamının ülkede coşkuyla karşılandığını ve bayram havası estirdiğini söylemiştir. Bu sözün çoğunluk için doğru olduğunu sanmıyoruz. Bununla birlikte ideolojik bir azınlık Adnan Menderes’in idamından telezzüz etmiş ve berhudar olmuş olabilir.

İnsanlar sınıf sınıf. Dide-i huffaş gibi bazıları karanlıktan hoşlanır. Bazıları da aydınlıktan. Nitekim Ziya Paşa, ‘Erbabı kemali çekemez nâkıs olanlar, Rencide olur didei huffaş ziyadan” demiştir. Türkçe’si; “Cahil, ilim sahibini çekemez. Yarasanın gözleri aydınlıktan rahatsız olur” demektir. Kısaca her iki halin mensupları da eksik değildir dünyadan. Felaketten mükedder olanlar olduğu gibi coşku duyanlar ve telezzüz edenler de vardır. Kutlu Kur’ân bundan dolayı şöyle der: Ye’lemuna kema te’lemun… Sizin elem ve ızdırap duyduğunuz gibi onlar da duyarlar. Bu sevinç ve keder günleri nöbetleşedir. Kur’ân bize bunu anlatmak istemektedir.

Tilke’l eyyamu nüdaviluha beynenasi ayetinde olduğu gibi: Biz hezimet ve zafer günlerini insanlar arasında çevirip dururuz. Ne diyelim:; Hitamı misk kabilinden yine bir ayetle sohbetimizi sona erdirelim: Küllü yevmin huve fi şe’nin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi