Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Kongre’den çıkan sonuç: Herkes işine baksın!

Kongre’den çıkan sonuç: Herkes işine baksın!

Erdoğan’ın Büyük Kongre’de yaptığı konuşma, “Ülkeyi bizim istediğimiz gibi yönetsin” diyen, demeye getiren nevzuhur liberallerin karnının şişini indirmeye yetecek mi?

Sanmam.

Büyük bir hayal kırıklığı yaratacağından eminim.

Beklenen, “Birinci Balkon Konuşması”, “İkinci Balkon Konuşması” şeklinde kodlanan bir konuşma yapması, nevzuhur liberallerin ve kimi ulusalcı dostların hoşlanmadığı alanlara/konulara girmemesiydi.

Girdi...

Hem “balkon konuşmasının ruhuna” uygun bir konuşma yaptı, hem de 2071 gibi bir hedef çizdi.

Konuşmasında atıf yaptığı “değerler” ve bolca zikrettiği “millet” sözcüğü ise bir başka sıkıntı kaynağı.

Bundan da hoşlanmayacaklar...

Erdoğan’ın “Padişahlığa” özendiğini ima edecekler, “halk onu kıç üstü oturtacak” şeklinde yazılar yazacaklar.

Nitekim yazdılar...

Kongre’den önce, “Erdoğan bu sarmaldan ancak balkon konuşmalarında ifade edilen politikalara vurgu yaparak, o politikaları hayata geçirerek kurtulabilir. Halkı dinlemelidir. Halkı dinlemezse, devrilmesi an meselesidir” dediler.

İyi de birader, adam ülke yönetiyor... Gazete değil!

Sen gazetendeki serseri takımının cahilce sağa sola şarlamalarına engel olamıyorsun; kalkmış bir de “Ülkeyi benim istediğim gibi yönet... Yönet ki, adamlarımı ortalığa salıp bel altı vurmayayım; sefil, zavallı, kof kabadayı diye ünlemeyeyim” deme hakkını nerden alıyorsun?

Hem, sizin şu “halk” tanımlamanızda bir sorun yok mu?

İktidar partisinin gerilediğini, yoldan çıktığını, eski parlak günlerinden uzaklaştığını, Erdoğan’ın padişahlığa özenerek bir tür korku cumhuriyeti oluşturduğunu söyleyen politik azınlığa “halk” diyeceksek, bu partiyi ortaya çıkaran oy çoğunluğunu nasıl adlandıracağız?

İsmet Paşa kafası “cahil oy çoğunluğu” diyordu...

Böyle mi adlandıracağız?

Sadece “halk” tanımlamanızda değil, “toplum” tanımlamanızda da sorunlar var.

Mesela, değer skalasında en kıyak yere koyduğunuz “karşılaştırmalı edebiyat” uzmanı, “Koç, Sabancı ve Eczacıbaşı gibi ailelerin toplumla müthiş bir bağı var” demişti.

Hani, yeni bir darbe ihtimalini “Erdoğan’ın otoriterleşmesi” şartına bağlayan ve “ordunun izin vermeyeceği” kalemlerin başına muhayyel irtica tehlikesini yazarak, darbeleri “güvence” olarak gören laik yüreklere su serpen ünlü Marksist yazar...

Evet, aynen böyle demişti

Koç, Sabancı ve Eczacıbaşı gibi ailelerin toplumla nasıl bir bağı var?

Bu bağ ne zaman kuruldu?

Kuruyduysa, biz niye duymadık?

Herhalde, “Koç, Sabancı ve Eczacıbaşı gibi aileler bizimle bağ kurmaya başladı. Artık toplantılarda bir araya geliyoruz, yemekler yiyoruz, şakalaşıyoruz, ‘şu Erdoğan da ne tiran adammış’ diye geyik çeviriyoruz. Toplum artık biziz” demek istiyor.

Marksist yazarın “toplum”uyla, mahut gazete yöneticisinin “halk”ı nasıl değerlendirir bilmem ama Erdoğan’ın konuşmasında bir husus özellikle dikkatimi çekti.

Büyüme hedefleri, rakamlar, 2023 vizyonu; hepsi bir yana, (ki, muhalifleri bile bu konuda AK Parti’nin hakkını teslim ediyor), özellikle şu cümleyi çok sevdim: “Yüzde 99 bile oy alsak geri kalan halkımızın hayat tarzı bizim güvencemiz altındadır. Çoğunluğun, azınlığa hükmetmesine karşı çıktık, azınlığın çoğunluğa hükmetmesine de karşı çıkacağız. Kimsenin hayat tarzına karışmadık, karışmayacağız.”

Demek ki neymiş?

Çoğunluk azınlığa hükmedemeyecek... Ama azınlık da, “Ülkeyi bizim istediğimiz gibi yönet. Her işin doğrusunu biz biliriz. Biz liberaliz...” diyemeyecek. Herkes işine bakacak...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ahmet Kekeç Arşivi