Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Yeni YÖK Kanunu

Yeni YÖK Kanunu

Geçen hafta YÖK, hazırlanmakta olan yeni kanun tasarısı ile olarak, çerçeveyi belirleyen teklifleri açıkladı. Böylece değişimin tetiği çekildi. Sanmıyorum ya; inşallah sonucu hayırlı olur.

Yapılan açıklamada, devamlı “Şöyle şöyle olması görüşleri teklif edildi” deniyor. Bu teklifleri yapanlar kimler? Bu konu ne zaman nerede ve kimler tarafından tartışıldı? Bu belli değil. Her ne kadar bazı yazılar yazmış olsak da, mesela bu konuda benden görüş istenmedi. “Benden” diyorum, gelinim anla!
Görüldüğü kadarıyla, dar bir çerçevede bunlar konuşulmuş ve bu konuşulanlar, YÖK tarafından kompoze edilip gönderilmiş.
Çerçeve tasarıda, üniversitelere mevcut kanun çerçevesinde bakılmış. Yani, tekliflerde, yeni ufuktan ziyade, mevcudun olumsuzlukları önemli olmuş. Kısacası, bir tür “korku metni”dir oluşturulan. 21. yüzyılda, hâlâ korkularımızla hareket edeceksek, koyverin kuyruğunu, gitsin! Batsın bu üniversiteler!..
Yapılan tekliflerde en ilgi çeken husus, Cumhurbaşkanlığı’nı rektör ataması külfetinden kurtarma gayreti. Mevcut sistemdeki tartışmaların aşılması hedeflenmiş güya...
Ama iş daha da karıştırılmış.
11 kişiden oluşan Üniversite Konseyi olacak ve bunun 5 üyesi üniversiteden, bölüm başkanlarınca seçilecekmiş.
Sorun 1) Şimdi üniversitelerde, 1 rektörün seçimi için millet birbirini kırıyor; teklif gerçekleşirse, 5 kişi için birbirini kıracak. Yani üniversiteler az çatladı; daha çok çatlasın(!)...
Sorun 2) Niye sadece bölüm başkanları belirliyor Konsey üyelerini?... Bu sistem, tek parti devrindeki, “müntehib-i evvel, müntehib-i sani” saçmalığı gibi çağdışı bir anlayışı yansıtmaktadır ve çok ilkeldir.
Üniversite Konseylerinin atadığı rektör, gene saltanat sahibi olacak. Çerçeve teklifte, rektörlerin yetkisi konusunda bir kelime bile yok. Şu andaki yetkilerle donatılmış rektörler “yasaltanat” (yasal saltanat) süren rektörlerdir. Akademisyenlerin kaderi, rektörlerin iki dudağı arasındadır. Buna bir de “performans değerlendirmesine göre iş ve maaş” dedin miydi, kıyamet kopar. Böyle yapılırsa, zaten aşırı yetkilerle donatılmış rektörlerin elindeki kılıç daha da keskinleştirilir. Ondan sonra bu üniversitelerden hayır bekle!..
Bir de akademik unvanların doğrudan kadro ile ilişkilendirilmesi meselesi var. Bilimsel hazırlığını tamamlamış olsanız bile, şayet rektör Doçentlik kadrosu ilan etmezse, yandı gülüm keten helva!..
Çerçeve teklifte en vahim kısım, gariban doktora mezunlarıyla ilgili. “Doktorayı bitiren 2 yıl beklesin; ondan sonra Yardımcı Doçent olarak atansın”mış. Şimdi “Şarap mı lan bu; beklesin?” diyeceğim; millet kızacak. Bunca öğretim üyesi açığının olduğu bir ülkede, doktorasını yapmış bir akademisyeni demlenmeye bırakmak, akıl kârı değildir. Devlete mâliyeti şu kadar olan ve “bilgi üretme yetkisi” verilen kişiyi, yedekte tutmanın bu ülkedeki adı “lüks”tür. Doktorayı bitirinceye kadar evlenmiş ve hatta çoluk-çocuk sahibi olmuş bir gencin Yardımcı Doçent olup evini daha rahat geçindirmesi imkânını niye elinden alıyoruz arkadaşlar?.. Limon mu satsın bu genç? Elbette bilgisini satacak... Haaa... Bir de “Doktorasını bitiren biri, doktora sonrası araştırma yapsın”mış... Ankara’dan bakınca demek öyle görünüyo(!)... Kazın ayağı pek öyle değil işte... O gençlere her yerde sınav gözcülüğü, bölüm yazışmaları gibi abur-cubur işler yaptırılacak. Böyle işler yaptırmak için doktora “şart midur daaa?”
Bir de, Yüksek Lisans tezinin kabulü için, tezden çıkarılmış 2-3, doktora tezlerinin kabulü için de 3-4 yayın yapılması teklif ediliyor. Bu teklifi yapan, ya Mars’tan yeni gelmiş biri veya Türkiye’yi bilimsel yayın cenneti zannediyor.
Çerçeve teklif, üniversiteleri ileri götürmez, mevcudun gerisine düşürür.
Gelen, gideni aratacak galiba!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi