Faruk Köse

Faruk Köse

Başbakan’ın dostları ve düşmanları

Başbakan’ın dostları ve düşmanları

Başbakan, bugünkü yerine gelene kadar büyük badireler atlattı. Hapis, suikast ve darbe plânları... Şimdi bildiğiniz şeyleri burada sayıp dökmenin gereği yok. Ancak bunlar yine de “ufak” işler. Zira Başbakan’ın atlatacağı asıl badire, “dostları”nı ve “düşmanları”nı ayırma, kimin dost, kimin düşman olduğunu bilme-belirleme badiresidir.
Hz. Ömer camide hutbe okumaktadır. Cemaate, “ey cemaat, hata yaparsam ne yaparsınız?” diye sorar. Cemaatin içinden biri kalkar, “ey Emire’l-Mü’minin, hata yaparsan seni uyarırız, eğer hataya devam edersen seni şu kılıcımızla doğrulturuz” der. Bunu duyan Hz. Ömer şükreder. Çünkü halkın içinde, onu hatalarıyla baş başa bırakmayacak, hatalarını düzeltecek dostlar vardır.
Çünkü dost odur ki, dostunun “dosdoğru” kalmasına çalışır; insan olması hasebiyle yapabileceği yanlışlarda onu uyarır, hatalarını düzeltmesini ister, eksik kalanları telafi etmesine yardımcı olur.
Başbakan’ın, konumu itibariyle pek çok dosta ve düşmana sahip olduğunu söylemeye gerek var mı? Burası malûm. Meçhul olan, kimin gerçekten dost, kimin gerçekten düşman olduğu. Biz şimdi “dostça” bir yaklaşımla Başbakan’ın dostları ve düşmanları hakkında “nitelik tanımlaması” yapalım.
Başbakan’ın düşmanları; mahiyetine bakmadan, daha iyisini düşünüp önermeden söylediği her sözü doğrularlar, yaptığı her işi alkışlarlar, sorduğu her suale “siz bilirsiniz” derler, attığı her adımda keramet ararlar. Bunları yaparlarken, niye böyle yaptıklarını da söylemezler; çünkü onların tek dertleri Başbakan’ın “yakınında” durmaktır. Çünkü toplamak istedikleri “parsalar” vardır. “Başbakan’a yakın durma”yı kullanarak kendilerine olabildiğince çıkar sağlama peşindedirler.
Başbakan’ın düşmanları; ona sanki “hatasızmış gibi” davranırlar. Onun da insan olduğunu, hata yapabileceğini, yanlışa düşebileceğini bildikleri halde... “Yapıcı eleştiri”de bulunarak hataların düzeltilmesine katkı sağlamazlar. Çünkü çıkarları vardır; el ovuşturup gerdan kırmayı tercih ederler.
Başbakan’ın düşmanları; iyi gününde Başbakan’ın yanında olurlar, ama bir kez düşmeyegörsün, derhal terk edip yüzüstü bırakırlar. Dönüp geriye bile bakmazlar. Dün alkışlayıp göklere çıkardıklarını unutur, bugün eleştirip yerin dibine batırırlar. Aralarında bir alaka olmadığının isbatı adına mazeretler uydururlar.
Başbakan’ın düşmanları; görünürde taraftar gibi de olsalar, aslında düşmandırlar. Çünkü hataları onarmamakla çöküşü hazırlamakta, çıkarları öyle gerektiği için alkış tutmaktadırlar. Ak günler kara günlere dönüştüğünde bir tekini bile yanında bulamazsınız. “Nereye?” diye sorduğunuzda, “biz zaten burada değildik ki” derler. Çıkarları neredeyse, çekip oraya giderler.
Ancak...
Başbakan’ın dostları; yaptığı her işte keramet aramaz, onun da hata yapabileceğini bilir, doğruyu göstermek için uyarıyı dostça bir vazife addederler. Hataları yok saymazlar, “bir şey olmaz” düşüncesine kapılmaz, yarın ayağına dolaşmaması için bugünden izale etmeye çalışırlar. Bunu yaparken de hataların gölgesinde kalıp yaptığı doğrulara da yokmuş muamalesi yapmazlar.
Başbakan’ın dostları; körükörüne destek veren değil; gerektiğinde eleştiren, gerektiğinde itiraz eden, gerektiğinde karşı çıkanlardır. Acı söylerler, ama dostturlar. Acı gelen sözleri “daha iyi”nin yapılması, hatalardan ders alınması, eksikliklerin tamamlanması, yanlışların düzeltilmesi, vahim durumlara düşülmemesi... içindir.
Başbakan’ın dostları; bugün eleştirseler de, yarın düştüğünde terk etmezler, yüzüstü bırakmazlar, dost elini uzatıp ayağa kaldırırlar. Çünkü gerçekten dostturlar. Dost olmanın karşıt olmaya mani olmadığını, karşıt olmanın dost olmayı bozmadığını, hatalara ve yanlışlara karşıtlığın düşmanlık demek de olmadığını bilirler. Başbakan’ın dostları; dost, dostu uyardığı için, dostun sözü ve uyarısı acı olduğu için karşıt gibi algılanmışlardır.
Başbakan’ın dostlarının dost oldukları kara gün geldiğinde anlaşılır; ancak o zamana kadar da gönüllerinin güzide köşelerinde bir şeyler eksilmiş olur. Dertleri çıkar sağlamak olmadığından, bir yere gitmezler. Bir gün dost görünen düşmanlar terk ettiğinde, sadece onlar kaldığında görünüverirler göze. “A-aa! Siz burda mıydınız?” diye şaşkınlıkla sorulduğunda, kırgın da olsalar kızgınlık göstermezler; onlar zaten hep oradadırlar, bir yere gitmemişlerdir. Gemi batsa da, yüzerken de dostunu terk etmemişlerdir.
Düşmanların tezahüratına kanıp dostları küstürmemek; Ebu Müslim el-Horasani’nin şu sözünü de unutmamak lazım:
“Zararlarından emin oldukları için dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı, ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince, yıkılmaları mukadder oldu.”
Dostun acı sözüne tahammül edemeyen, düşmanın çelmesinden kurtulamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
26 Yorum
Faruk Köse Arşivi