Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Brunei izlenimleri ve... Erdoğan’ın gündemindeki 3 konu

Brunei izlenimleri ve... Erdoğan’ın gündemindeki 3 konu

Dün de yazdığım gibi, “5. Bali Demokrasi Forumu”na katılmak için gittiğimiz Bali’de 2 gece kaldıktan sonra, biz “gazete yöneticileri”ne “sürpriz bir açıklama” yapıldı;“Brunei Sultanlığı’na gidiyoruz.”

Brunei, birçok insanın merak ettiği, görmeyi çok arzuladığı küçük ama zengin bir ülke...

Nüfusu 400 bin civarında...

Brunei’nin en önemli gelir kaynağı petrol ve doğalgaz... Bunu da İngiliz Shell şirketi çıkarıyor... Zaten ülke; İngiltere’den bağımsızlığını da 1 Ocak 1984’te kazanmış...

Brunei’nin şu andaki sultanı Hasan el Bolkiah’dır... Bolkiah hem Sultan, hem Başbakan, hem Maliye Bakanı ve hem de Savunma Bakanı’dır...

Yani, bir koltukta 4 karpuz taşıyor.

Malezyalı eski gazeteci Azrinaz Mazhar Hakim ile 2005 yılında 3. evliliğini yapan Sultan Bolkiah, ülkeyi “İslâmî monarşi” ile yönetiyor... Zaten, ülkenin resmi adı Brunei Darü’s Selâm, yani “Barış Devleti”dir...

Tertemiz ve yemyeşil bir ülke...

GÖRMEYE DEĞER BİR ÜLKE

İşte bu ülkeye gittik ve “Sultan’ın misafiri” olarak lüks bir otelde konakladık...

Ertesi gün de hem “Sultan’ın Sarayı”nı gezdik, hem de yemeğimizi orada yedik.

Tabiî, bizler yemeklerimizi yerken, Başbakan Tayyip Erdoğan da Sultan Hasan ile baş başa yemek yiyor bu arada iki ülke arasındaki ilişkileri masaya yatırıyordu...

Saraydaki programın ardından, İslâm Eserleri Müzesi’ni gezdik... Müzede; Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed ve Hz. Musa’ya ait “asa”lar ile “kılıç”lar ve elbette “el yazması Kur’an-ı Kerim’ler” vardı...

Başbakan Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Hanım, bütün eserleri büyük bir titizlikle tek tek inceledi ve yetkililerden bilgi aldı.

Fotoğrafta da göreceğiniz gibi; bir ara bizim Kültür Bakanlığımızın bastırdığı “Hat örnekleri” kitabının benzerini görünce, Sayın Başbakan’la bunun üzerine konuştuk... Meğer, benzerlik olsa da, aynı kitap değilmiş...

Müze ziyareti bittikten sonra, Sultan Hasan El Bolkiah’ın adını taşıyan “cami”ye gittik... Caminin inşaatına 1988’de başlanmış, 1997’de ibadete açılmış...

Sultan Hasan El Bolkiah Camii’nin yanı sıra, ülkede Asri Camii, Kampong Ayer Camii ve Mumong Camii gibi büyük camiler var ki, gerçekten görmeye değer...

Sultan’ın adını taşıyan camide namazlarımızı eda ettikten sonra, Brunei’nin “deniz evleri”ni görmek üzere sahile geldik...

Hayli ilginç bir gelenek.

Brunei halkı, denizin üzerine evler inşa etmiş ve orada bir “köy” oluşturmuş... Ama, öyle “baraka” veya “gecekondu” gibi değil... Basbayağı “villa” kalitesinde evler... Kazıklar üzerine oturtulmuş, bu evlere ulaşım da “sürat tekneleri”ni andıran teknelerle sağlanıyor... Tekneler, vızır vızır gidip geliyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan’la, işte bu “deniz evleri”nin kıyısında bir “hatıra fotoğrafı” çektirdik ve Türkiye’ye dönmek üzere, Ana Uçağı’na doğru hareket ettik.

EMBESİL KAFALARIN FİTNELERİ

Biz Brunei’de iken öğrendik ki; bazı “art niyetli”ler, başlamışlar dedikoduya;

“Başbakan Tayyip Erdoğan; 10 Kasım’da Ankara’da bulunacağı yerde, Brunei’de kaldı... Yani, Atatürk’ten kaçtı!.. Ama, ne yaparsa yapsın; ne Atatürk’ü, ne devrimlerini, ne de laik Cumhuriyet’i silemeyecek!”

Bunu söyleyen “ebleh”lere, “gerzek”lere ve tek sermayeleri “fitne” olan “aptal”lara verilecek cevap çok basit;

“Ulan geri zekâlı!.. Ulan embesil!.. Tayyip Erdoğan niye Atatürk’ten kaçsın?.. 10 yıllık AK Parti iktidarında bir defacık olsun 10 Kasım törenlerine katılmaktan imtina etti mi?.. Hemen her yıl törenlere katılan bir Başbakan, bu 10 Kasım’da niye kaçsın?”

Bu “embesil”lere ve bir yerlerinin kılı ağarmış “fosil”lere şunu da hatırlatmak lâzım;

“Erdoğan’ı Atatürk’ten kaçmakla itham eden sizler, 29 Ekim’deki Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılmayan muhalefet liderlerine niye ses çıkarmadınız, niye onları da Cumhuriyet’ten kaçmakla suçlamadınız?”

Ama, yapmazsınız... Yapamazsınız!..

Çünkü “yoldaş”sınız!..

Çünkü “candaş”sınız!..

İDAM... AMA KİMİN İÇİN?

Her neyse... Brunei’den yola çıktık...

İlk durağımız Pakistan’ın Karaçi Havaalanı... Yedi buçuk saatlik uçuştan sonra ulaştığımız Karaçi Havaalanı’na gelmeden önce, uçağın ön tarafına geçip, Başbakan Tayyip Erdoğan’la sohbet ediyoruz..

Gündeme dair sorular soruyoruz Sayın Başbakan’a... Oldukça içten cevaplar alıyoruz.

Bu sohbet esnasında; “özellikle 3 konu” üzerinde duruyor Sayın Başbakan...

“İdam...

Başkanlık...

Açlık grevleri...”

Malûm, “idam” konusunu, ilk olarak Kızılcahamam’daki İstişare Toplantısı’nda gündeme getirmişti...

Brunei-Karaçi yolunda ikinci defa “idam” konusunu gündeme getirdi ve dedi ki;

¥ “İdam toplumda tartışmalı bir konu... Bu cezayı uygulamayan ülkeler de, uygulayan ülkeler de var... Uluslararası camia AB’den ibaret değil. Mesela ABD, Çin, Rusya ve Japonya’da idam var... Norveç’te 71 kişiyi öldürmüş bir insanın sadece 21 yıl hapisle cezalandırılmasını anlamak kolay değil... Olaya bir de öldürülenlerin açısından bakmak lazım. Siyasi suçlarla ilgili olarak değil ama terör ve ölüme sebebiyet verme kapsamında idamı tartışmak elbette mümkün olabilir.”

Ve ekliyor Sayın Başbakan;

“İnsanları öldürenleri, tecavüz edip boğanları affetme yetkisi devletin uhdesinde değildir... Onları affetme yetkisi, sadece ailelerinin hakkıdır.”

Bu sözler; “PKK’nın siyasi uzantısı” olan BDP’liler tarafından “aba altından sopa gösterme” ve “gözdağı” olarak değerlendirilse de, Başbakan Erdoğan, “idam” konusunun tartışılmasını istiyor... Zira, “idamın geri gelmesi” için halktan “talep” var... Kamuoyu yoklamaları bunu gösteriyor.

Öyle sanıyorum ki;

“Liderimiz Öcalan” diyen ve ona uygulandığını iddia ettikleri “tecrit”in kaldırılması için “ölüme yatan KCK’lı, PKK’lı ve BDP’liler”in “şov ve şantaj” amaçlı eylemleri devam ettiği sürece, “idam” konusu da gündemdeki yerini koruyacaktır.

NE İSTEDİN DE ALAMADIN?

Başbakan bu sohbet esnasında, “açlık grevlerinin anlamsızlığı”na da vurgu yapıp, dedi ki;

l “Biz sürekli milli birlik, beraberlik ve kardeşlik projesi diyoruz... Bunu işliyoruz... Arkadaş ne hakkın var da alamadın? Bakan mı olamadın?.. Parlamento’ya mı giremedin?.. Sosyoekonomik olarak bölgeye yapılan yatırım 79 yıllık cumhuriyet döneminden fazla... Ama bölücü terör örgütü, onun uzantısı olan parti, bölgeye yatırım yapılmasını istemiyor... Kendi dillerinde yayın imkanı yoktu, şu anda birçok etnik gruptan fazla haklara sahipler... Zaten bölücü örgütün başı da dağa güvenmiyor.”

Bunlar, elbette inkâr edilmesi mümkün olmayan gerçekler... O halde ne yapmalı?.. Bunun tek çaresi var: Kürt halkı, “Edi bese” yani “Yeter artık” diyecek ve bu “istismar”a son verecek!..

TÜRK MODELİ BAŞKANLIK

Üçüncü önemli konu, “başkanlık sistemi” ile ilgili tartışmalardı... Nasıl bir “başkanlık” olmalıydı... ABD’de olduğu gibi “tam başkanlık” mı, yoksa Fransa’da olduğu gibi “yarı başkanlık” mı?..

Başbakan Erdoğan’ın görüşü şu:

l “Ben illa ABD sistemi olsun demiyorum... Öyle çalışalım ki Türk sistemi olsun... Çok farklı sistemlerin bize faydalı yanlarını alalım, kültürel ve toplumsal yapı farklılığı nedeniyle uygulayamayacağımız yanlarını ayıklayalım. Katılımcı karar alma sistemi oluşturalım, tartışalım. En ideali için karar verelim. Ama muhalefet tartışılsın bile istemiyor. Bu konuda bizim AK Parti olarak çalışmalarımızı kitap olarak yayımlayacağız.”

Sohbet esnasında; “Suriye” de gündeme geldi, 17 askerimizin şehit olduğu “helikopter kazası” da... Ama bunları, oradan geçtiğimiz haberlerden okudunuz...

“İdam... Başkanlık... Açlık grevleri” bir süre daha gündemde kalacağı için, Başbakan’ın bu konudaki görüşlerini tekrarlamakta fayda gördüm...

BİTMEZ-TÜKENMEZ BİR ENERJİ

Ana Uçağı’nda yaptığımız bu sohbetin ayrıntılarını sizlere Karaçi Havaalanı’ndan geçtik ve sizler de Pazar günü bu mülâkatı okudunuz...

Bizler, Karaçi’den sonra 5 saat daha uçup, Ankara’ya ulaştık.. Ankara’dan da saat 01.00’deki THY uçağına binip, İstanbul’a geldik.

Yattığımızda, saat 03.00 filandı...

Tek kelimeyle pestile dönmüştük.

Başbakan ise, Pazar sabahı Diyarbakır’da “17 şehit” için düzenlenen “cenaze töreni”ndeydi...

Hep, merak etmişimdir;

“Allah nazardan korusun... Bu adam yorulmak nedir bilmez mi?.. Bu enerjinin kaynağı nedir?”

Herhalde;

“Ülke ve millet sevgisi” olmalı...

Önümüzdeki günlerde de Mısır’a uçacak iyi mi?..

“Durmak yok, uçmaya devam.”




PKK’lılar İn’de, BDP’liler İncek’te

Akit’in; “PKK’lılar okul yakarken, BDP’lilerin çocukları lüks okullarda okuyor” başlıklı haberi ile “PKK ve KCK’lılar açlık grevindeyken BDP’liler kuzu kebap yiyor” başlıklı haberi çok büyük yankı yapmıştı...

Bugünkü manşetimizde ise, yine çarpıcı bir haber var...

Çocuk yaştaki Kürt gençleri zorla “dağa” götürülüp “in”lerde ve “mağara”larda yaşamaya mahkûm edilirken, BDP’li milletvekilleri Ankara’nın lüks semti İncek’te “lüks daireler” almak için kuyruğa girmiş, iyi mi?..

Kimi “bir daire” almış, kimi “iki daire!”

Hem de;

“300 bin lira”dan başlayıp “700 bin lira”ya varan fiyatlarda lüks daireler!..

Böyle olunca, biz de başlığı attık tabiî;

“Siz İn’e, biz İncek’e!”

Söyleyin, haksız mıyız?..

Kürt halkı daha ne kadar “kullanılacak” ve daha ne kadar “istismar” edilecek?.. Ve ne zaman “Yeter artık” diyecek...

BDP’lilerin bu yaptığı; “kan ve gözyaşı” üzerinden “saltanat” sürmek değilse nedir?..

Merak ediyorum;

İncek’te bir daire, “kaç Kürt gencinin kanı”na maloluyor?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi