Cemal Nar

Cemal Nar

Korkunç Bir Şey Oldu…

Korkunç Bir Şey Oldu…

Geçen yazımızda bir kişi veya cemaatın üstesinden gelemeyeceği dinin emir ve yasaklarını saydık ve “Bu yüzden Müslümanlar'ın iman edip uyguladıkları İslam'ın ilkelerini, bir başka ifadeyle ilahi kanunları, Allah'ın şeriatını uygulayacak bir İslam devletine ihtiyaçları vardır. Çünkü bu işler devletsiz olmaz” hükmüne vardık.


Şimdi soralım: sayılan bütün bu işler için, Müslümanlar bir devlet kurdu mu?


Evet, hem de fırsat buldukları ilk günde. Sevgili Peygamberimiz Medine’ye hicret eder etmez ilk devletini kurdu ve İslam kanunlarını yürürlüğe koydu. Kendisi de bu devletin başkanı idi.




Kendisinden sonra devletin başına Hz. Ebu Bekir seçildi. Devlet başkanının adına da “halife” dendi. Çünkü o Peygamberimizin nübüvvet değil ama yöneticilik makamına oturmuş, onun adına iş görüyordu. Halifenin kelime anlamı bu idi. Bu devlete “hilafet devleti” denme sebebi de bu idi.


Bu böyle iyi kötü devam etti gitti. Yani İslam'ın ilk çıktığı günden beri bütün müslüman toplumlar, kendi meselelerini Kur’an ve Sünnet kaynaklı İslam hukuku ile çözdü. Bu zamana kadar çok zalim devlet başkanları olsa bile yönetimlerinde İslam hukukuna iyi kötü uydular. Şeriatı tanımadığını söyleyen bir devlet başkanı çıkmadı. Azçok ona bağlı kaldılar. Halkın şeriata bağlı kalmasına karşı çıkmadılar. Bizim bütün devlet ve hükümetlerimiz tarih içerisinde böyle kendi tabiî yörüngesinde akıp giderken, birden bir şey oldu.


Hem de çok korkunç bir şey oldu!


Evet, tarihte yaşamış bütün Müslüman topluluklarda Müslümanlar'ın kurduğu devletler ve hükümetler, Allah'ın dinini ve kanunlarını halka uygulayıp dururken, kimsenin de bundan bir şikayeti yokken, çağımızda bazı batılı devletler Müslümanlar'a şöyle seslendiler:


"Biz din ile siyaseti birbirinden ayırdık. Kanunlarımızı dinden değil, kendi akıl, bilgi ve irademizden aldık. Gökten indiği söylenen bidat ve hurafeleri attık. Bu yüzden ilerledik, maddî ve manevî alanda kalkındık. Güçlendik, kuvvetlendik. Şimdi refah ve saadet içinde yaşıyoruz. Siz de bizim gibi ilerlemeye ve kalkınmaya engel olan dininizi atınız, mutlu ve müreffeh olur, barış ve huzur içinde yaşarsınız."


Bunu söyleyen Batılıların tarihi vahşet ve barbarlıklar doludur. Bir medeniyetten yoksundurlar. Sadece son birkaç yüzyılda ilk defa güçlü bir medeniyet kurmuşlardır. Onda da adalet ve eşitlik yoktur. Kan, göz yaşı, sömürü ve zulüm vardır. Sanayi devrimi ile güçlendiler, dünyayı sömürmeye başladılar. Bu arada ateş gücü yüksek gelişmiş silahlarla donanmış bir ordu ile bizi de ilk defa yenmişlerdir.



Tarih boyunca dengimiz olamayan, bizim hep yenegeldiğimiz bir kafirden, bu acı mağlubiyeti tadınca, bizde bir panik oluşmuş ve “bu nasıl oldu?” diye şaşırmış kalmışız.


Aslında bu mağlubiyet, bizi zaferden zafere götüren dini şuurdan geri kalışımızda, yeryüzündeki asıl amacımızı unutmada, bu vaziyetin getirdiği zaaflar ve bozulmalarda idi ama bunu düşünecek kafa da kalmamıştı o paniklemede. Aklı yetenlerimizin bir kısmının beynine bir kurt girdi ilk defa, “acaba bu Batılı kafirler doğru mu söylüyorlar?” diye.


Batılıların bize böyle söylemeleri normaldir. Bunu faydalı görüp iyi niyetlerinden mi, yoksa İslam'a ve Müslümanlar'a kurdukları tuzaklardan mı böyle söylüyorlar, o da ayrı bir mesele. Yazının ilerleyen yerlerinde buna cevap gelecektir inşallah. Şimdilik o meseleye hiç girmeyelim. Bunun yerine bizim için kesin bir bilgi ve belge olan bir hakikate işaret edelim:


Bize göre Batılılar, Yahudi, Hıristiyan ve tanrı tanımaz ateist dinsizlerden meydana geliyordu ve kafir idiler. Allah'ı bilmiyorlar, bilenleri de noksan veya yanlış biliyorlardı. Allah'ın razı olduğu biricik dini, yani İslam’ı da yeterli olarak bilmiyorlardı. Üstelik bir sürü sorunlarla mücadele ettikleri halde kendilerini mutlu ve müreffeh zannediyorlar, bize de öyle göstermeye çalışıyorlar, bizden de dinimizi terk etmemizi, İslam kanunlarından uzaklaşmamızı, dini devletten ve sosyal hayattan, bugünkü yaygın tabiriyle kamusal alandan çıkarıp atmamızı tavsiye ediyorlardı.


Aslında bu da sorun değildi, varsın etsinlerdi.


Neden sorun değildi?


Çünkü biz Müslüman idik. Kafirlerin dinini, hukukunu, yaşam biçimini alamazdık. Bu hem dine, imana, hem de dünya menfaatimize aykırı idi.


Ama korkunç bir şey oldu! Aramızdan bazıları tarihte bu zamana kadar hiç görülmeyen ve İslam’a göre dinden çıkma olan bu davete uydu ve ilk defa Müslümanların kurduğu bir devlet ve hükümet şeriatı atarak kafirlerden kanunlar aldı ve yönetimde tamamen onlara uydu…


“Kimdi bunlar?” diye sormaya gerek var mı?


Hayır!


Şimdi ne olacak?
Ek:
İsrail terör devletinin eşkıya tavrını ve ona göz yuman kafir devletleri kınıyorum. Mazlum Müslümanlara fiili ve kavli dua edelim. Filistinlilere destek veren, onların haklılıklarını yüksek perdeden haykıran ve sessiz kalanlara hakaret derecesinde uyaran, bu konuda dostlara da düşmanlara da BM’nin ve dünyanın yeniden şekillenmesi davetini yapan Sayın Başbakan ve hükümetine bu konularda teşekkür ediyor, manen destek veriyorum. Laiklik korkusu ile bir İslam Devletine ziyarete bile gidemeyenlerin yerinde, ümmetçi siyasete davet edenlerin olması sevindirici ve şükrü gerektiricidir. Mevcut hükümeti eleştirenlerin bu özel konuyu müstesna tutmalarını arzu ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi