Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Kimi unutmak ister… Kimi de unutulmak!

Kimi unutmak ister… Kimi de unutulmak!

Demek oluyor ki, insanoğlunun ortak özelliği “unutmak”tır... Demek oluyor ki, “Hafıza-i beşer, nisyan ile malûldür” sözü, yerden-göğe doğrudur... Şu hâle baksanıza; kimi “unutma” illetine yakalanmış, kimi de “kendini unutturma”nın peşinde... Gerek “unutan”lar, gerek “unutulmak isteyenler”in ortak özelliği “paçayı kurtarmak”tan başka bir şey değil...
Olayı biliyorsunuz;
“Ergenekon Terör örgütü”ne yönelik operasyon kapsamında gözaltına alınan İ. Selçuk, Veli Küçük ve Osman Gürbüz’den sonra, Hrant Dink cinayeti ile ilgili olarak mahkemeye ifade veren Albay Ali öz de, “Hatırlamıyorum” demiş, “Hiçbir şey hatırlamıyorum!”
Ne ilginç değil mi;
Susurluk Skandalı’nın sanıklarından Sedat Bucak ve İbrahim Şahin de “aynı dertten muzdarip”(!) olduklarını söylemişti.
Onlar da “Hatırlamıyoruz” demişlerdi!..
Siz de bilirsiniz ki;
İnsanoğlu, “çok önemsemediği” olayları unutur... Olay, o kadar “basit”tir ve “önemsiz”dir ki, “hafızaya kaydetmeye” hiç gerek yoktur...
Bunun tersi de mümkün...
Şöyle:
Olay o kadar “önemli” ve o kadar “utanç verici”dir ki, “insan içine çıkmaya yüzü olmayan” insanlar, “kendilerini ve utançlarını unutturmaya” çalışırlar.
Ne var ki;
“Gerçek”lerin mutlaka ama mutlaka ortaya çıkmak gibi bir özelliği vardır... İnsan, ne kadar “gizlese” veya ne kadar “gizlense” de, bir gün mutlaka enselenir!..

KARADZİç’İN KASAPLIĞI UNUTULUR MU?
Kaldı ki;
Bir insanın “unuttum” veya “hatırlamıyorum” demesinin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur... çünkü insanlar unutsa da, “arşiv”ler unutmaz!..
Sırp lider Radovan Karadziç’i unutmadığı gibi...
Malûm olduğu üzre;
Sırp-Boşnak savaşında en az “20 bin Müslüman”, hem de kadın-erkek demeden ailelerinden koparılmış, bunların kimileri “toplama kampları”nda infazla, kimi de bombalarla katledilmişti...
1992-1995 yılları arasında “çağdaş Avrupa”(!)nın göbeğinde işlenen ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük “soykırım”ın mimarı olan ve “Sırp Kasabı” olarak anılan Radovan Karadziç, Belgrad’da yakalanmış... 11 yıldır kayıp olan ve köşe-bucak saklanan, bu arada kılık değiştirip gözlük takan ve sakal bırakan, dahası “doktorluk” yapan Karadziç’in yakalanması, Bosna’da bayram havasına yol açmış...
Haa bir not daha:
Sırbistan’da Batı yanlısı bir hükümet kuran Devlet Başkanı Boris Tadiç’in; Karadziç’in yakalanmasında büyük rolü olmuş!...
Görüyorsunuz ya;
Elin oğlu “kasap”larını yakalıyor ve uluslararası mahkemelere teslim ediyor!..

ALBAY ALİ öZ, HATIRLAMASA DA!
Ya biz?.. Ya Türkiye?..
Bırakın “darbe”leri ve “darbeci”leri mahkemeler önüne çıkarıp yargılamayı, daha işin başındayız... Yani; Ergun Babahan’ın da dediği gibi, 9 Mart Cuntası’nı “hayal ürünü” olarak gördük... 27 Mayıs darbesine “iyi darbe” gözüyle bakıp, Danıştay Başsavcısı Tansel çölaşan’ın ifadesiyle “coşkuyla kutlanan bir devrim” olarak değerlendirdik... Ehh, “Bizim Oğlanlar” tarafından gerçekleştirilen 12 Eylül, zaten bir “yol kazası”ydı!... 28 Şubat’ta “balans ayarı” yapılmış, 27 Nisan gecesi de “e-muhtıra” yayınlanmıştı.
Peki, “demokrasi” ve “özgürlük” taraftarı olanlar ne yapabildi?!?
Hiçbir şey!..
İşte nihayet... “Darbe”lerin ve “darbeci”lerin hiçbir zaman yargılanamadığı Türkiye’de, işte nihayet, hiç olmazsa “darbe girişimcileri”ni yargılayabileceğiz!..
Buna da şükür... Darbe girişimcilerini yargılaya yargılaya, inşallah bir gün gelir “darbeci”leri de yargılamayı öğrenir ve onlara hak ettikleri cezayı veririz...
Kimbilir, belki de o zaman;
Avrupa Birliği’ne bile gireriz.!.. Baksanıza, Sırbistan’a AB’nin yolu açılmış... çünkü, AB’nin şartı, “Karadziç’in yakalanması” imiş!..
Bakarsınız, bir gün olur biz de “darbeci”lerimizi yakalar ve AB’nin şartı olan “demokrasi”ye ulaşırız... Belki o zaman, AB’nin yolu bize de açılır...
Bundan sonraki süreçte, Radovan Karadziç, elbette “uluslararası mahkeme”nin huzuruna çıkarılacak ve “16 ayrı suç”tan yargılanacak... Ki, bunlar arasında; Srebrenitza’da katlettirdiği 8 bin, Saraybosna’da katlettirdiği 12 bin Müslüman’ın canı ve kanı da var...
Merak ediyorum;
Yarın “ifade” verirken, Karadziç de, “Unuttum!...Hiçbir şey hatırlamıyorum” diyecek mi?..
Gerçi, dese de bir şey değişmez... çünkü “arşiv”ler ve “belge”ler ortada!..
Ne yani;
Albay Ali öz, “Hatırlamıyorum” dedi diye, “onun görev dönemi”nde olan-biteni yok mu sayacağız?... Umur Talu gibi birileri ortaya çıkıp da, “Bütün bunlar tesadüf mü?” diye sormayacak mı?..
Malûm; 26 Eylül 1999’da Ankara/Ulucanlar Cezaevi, Jandarma tarafından basılmış ve “isyan ettikleri” iddiasıyla “10 tutuklu” öldürülmüştü!.. Hani, Hürriyet gazetesi de, “isyandan beş dakika önce” çekildiğini iddia ettiği bir fotoğraf yayınlamış, ancak o fotoğrafın 5 yıl önce çekildiği ortaya çıkmıştı ya, işte o günler!...
Ne garip değil mi; o operasyonu yöneten kişi, o günlerde yarbay olan Ali öz’den başkası değildi!..
Kendisi hatırlamasa da, bizler unutmuyoruz işte!...
çünkü, bazı olaylar var ki, unutulur gibi değil...
Meselâ, 21 Ekim 1999’da Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesi olayı... Ne ilginç ve ne garip değil mi; “patlama mahalli”ni inceleyen ve daha sonra çok tartışıldığı üzre “otomobili oradan hemen çektiren” ilgili ve yetkili de Yarbay Ali öz’dü!..
Devam edelim hatırlatmaya... Malûm, 19 Ocak 2007’de Ermeni gazeteci Hrant Dink öldürülmüştü... Hrant Dink’in öldürüleceğine dair ihbar yapılan, ancak kılını bile kıpırdatmayan kişi de, artık albaylığa terfi etmiş olan Ali öz’dür!...

TOPLUMUN HAFIZASINDA HER ŞEY KAYITLI
Umur Talu, sormakta haklı:
“Bu kadar tesadüf olur mu?”
Biz de bir soru soralım:
“Bu kadar unutkanlık olur mu?”
Hem unutsan ne yazar?..
“Arşiv”ler unutmuyor işte!..
Hele “toplum hafızası” hiç unutmuyor!..
Bir gün gelecek;
“Hiç gazeteci fişlemedim” diyen emekli Org. Şener Eruygur’un fişlediği “cami”leri ve “bombacı” diye yaftalanan “14 yaşındaki çocukları” da hatırlar ve hatırlatırız inşallah!...
Tıpkı, emekli Org. Hurşit Tolon’a da; ziyaret ettiği köydeki “başörtülü/çarşaflı kadınlar” için söylediği “karafatmalar” ifadesini de hatırlatacağımız gibi...
Onlar şimdi “unutsalar” da; bizim “hafıza günlükleri”mizde her şey yazılı!..
Hele şu “kapatma davası” bir sonuca ulaşsın, daha neler hatırlatacağız neler?!?
Şimdi gözlerimiz ve kulaklarımız, Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesi tarafından, “milletin 16 milyonluk kitlesi” hakkında vereceği karara endekslenmiş durumda...
“Başörtüsü yasağı” ile ilgili kararına hâlâ bir kılıf bulamayan mahkeme, umarız ki, “kapatma davası”nda olsun, gerekçesini çabucak açıklayabileceği bir karar verir...
Ki, ileride Orhan Karadeniz’in durumuna düşmesinler!..

Birkaç gün izninizi rica ediyorum
Daha önce de yazdığım gibi, bir süredir Ege’deyim... Kâh Akhisar’da, kâh Salihli’de... Bir yandan eş-dost, akraba ve arkadaş ziyareti, bir yandan da sohbet filan derken, günlerim son derece yoğun geçiyor... Buna rağmen, zor da olsa “yazıyı aksatmamaya” ve her gün buralardan seslenmeye çalıştım sizlere.
Gelin görün ki, bugünden itibaren gideceğim “köy”lerde ne internet var, ne de bir başka iletişim vasıtası... Bütün bunların üzerine, günün üç-dört saatinin yazı ile geçmesi, ne yalan söyleyeyim, “gezide mesai yapmak” gibi geliyor...
Onun için diyorum ki; önümüzdeki şu üç-dört günü de “yazı yazmadan” geçirsem, herhalde kızmaz ve anlayış gösterirsiniz bana...
çünkü bu günlerde hem “köy”lerde olacağım, hem de “yol”larda...
İnşallah, en geç Salı günü buluşmak dileği ile, yeniden izninizi rica ediyorum.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi