Erdoğanın 3 sorunu: Yargı, bürokrasi ve yandaşlar!
Yeni tartışma konumuz kuvvetler meselesi... Kuvvetler ayrılığı mı olsun, kuvvetler birliği mi?..
Tartışma, Başbakan Tayyip Erdoğanın geçen hafta Konyada yaptığı konuşmada; halka hizmet etmelerinin önündeki en büyük engelin bürokratik oligarşi ve yargı olduğunu söylemesiyle başladı.
Başbakanın sözleri şöyleydi:
Bazı hizmetler konusunda bürokratik oligarşi ve yargıyı aşamıyoruz. Dışarıdan bakanlar 326 milletvekiliniz var, yine mi bahane diyorlar; ama kuvvetler ayrılığı var ya, geliyor önümüze dikiliyor.
İşte bu söz, Erdoğanın kuvvetler ayrılığından rahatsız olduğu şeklinde yorumlandı.
Oysa, Erdoğanın bu sözleri iyi okunursa, burada; sadece yargıdan değil, bürokratik oligarşiden de rahatsız olduğu görülür.
Şimdi, buradan hareketle;
Erdoğanın bürokrasiyi de kaldıracağı gibi bir anlam çıkarılabilir mi?
Elbette çıkarılamaz.
Zira, Erdoğanın sözlerinde; evet bir eleştiri var, hem de ironik bir eleştiri ama bundan yargıyı ve bürokratik oligarşiyi kaldırmak gibi bir anlam çıkarılamaz.
Böyle bir anlam çıkaranların da iyiniyetli oldukları söylenemez...
Ama, maksat Erdoğana çakmak ve Hükümeti yıpratmak olunca, birçokları bunu fırsat bildi ve anında saldırıya geçti.
YANDAŞLAR DA SALDIRIDA!
Hadi, yoldaş ve candaş gazeteler ile televizyonların saldırılarını anlıyorum da, yandaş denilen gazete ve televizyonların bu saldırganlara çanak tutmasını bir türlü anlayamıyorum...
Ne enteresan değil mi;
Bremen Mızıkacılarına onlar da sayfalarını ve ekranlarını sonuna kadar açtı!..
Hem hükümet yandaşı görünüyorlar, hem de yoldaş ve candaşlara çanak tutuyorlar.
Resmen ve alenen;
İkili oynuyorlar!..
Yüzünüze karşı gülüyorlar ama arkanızdan kuyunuzu kazıyorlar!..
Bu ne biçim yandaşlıktır, bu nasıl dostluktur, anlayan beri gelsin!..
Bana sorarsanız derim ki;
Başbakan Tayyip Erdoğan, icraatlarına engel olarak gördüğü bürokratik oligarşi ve yargının yanına yandaş medyayı da koymalı ve oralarda nasıl bir Erdoğan karşıtlığı yapıldığını görmelidir!..
Çünkü, bu ikili oynayan insanlar, bir fikri oturmuşluk içinde değiller... O kadar oynaklar ki; bir bakıyorsunuz bu taraftalar, bir bakıyorsunuz karşı tarafla işbirliği içindeler ve onların argümanlarıyla konuşuyorlar.
Erdoğan; Başbakan bile olsa, nihayetinde bir insandır... Her insan gibi elbette hata yapabilir, her insan gibi yanlış söz sarfedebilir... Bu da eleştirilebilir.
Ama, bir tetikçi gibi değil!..
Sol ve solcularla ya da Kürtçü faşistlerle ilgili bir konuda etikçi kesilenler, Erdoğana gelince bir anda tetikçi oluyorlar ki; bunların, kime ve neye hizmet ettikleri de ayrıca araştırılmalıdır... Ve tabiî; hangi odak veya mahfilden yönlendirildikleri de!..
HERKES SINIRINI BİLSİN!
Her neyse... Konuyu biraz dağıttık...
Toparlayacak olursak;
Erdoğanın tek karar verici bir diktatör olma yolunda olduğunu iddia edenler, Hükümetin veya Başbakanın karşılaştığı engelleri niye görmezden geliyorlar?..
Kuvvetler ayrılığı denildiğinde ne gelir akla?.. Elbette yasama gelir, yürütme gelir, yargı gelir!..
Bu 3 erkin de;
Anayasa ve yasalarla belirlenmiş bir hareket alanları vardır... Hiçbir kurum, diğer kuruma sınır tecavüzü yapamaz!..
İdeal olanı;
Uyum içinde çalışmalarıdır!..
Ama, herkes elini vicdanının üzerine koymalı ve cevap vermelidir; Türkiyede böyle bir uyum var mı?
Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki akşam NTV ve Starın ortaklaşa yayınladığı programda; yargıdan ve bürokratik oligarşiden niye şikâyet ettiğini şöyle izah ediyordu:
Bizim ülkemizde öyle zamanlar yaşadık ki; baktık, yargı bazen yasamanın da yürütmenin de alanına müdahale etti... Bunların en açık uygulaması yerindelik konusunda kendisini çok açık ve net ortaya koymuştur.
Meselâ bir 367 olayı yaşadık ki, Cumhurbaşkanı ile ilgili konuda, baktık yargı, Meclise, yasama organına müdahil oldu.
411 olayı yaşadık ki, tarihi bir olaydır, bir Anayasayı, özellikle Anayasa maddesini değiştirmeye yönelik bir olaydır. Kalktı, Anayasa Mahkemesi, buna müdahil oldu. Burada yargı ne yapabilir? Bu hukuka uygun mudur, değil midir, ancak buna bakabilir.
Bunun dışında herhangi bir yerindelik değerlendirmesini yapamaz.
Yani kendisini yasama organı yerine koyamaz. Ama burada kalkmışlardır, yasama organı yerine koymuşlardır.
Bir başka konuyu yürütmede yaşadık. Yürütme organı olarak, hükümet olarak, diyelim ki bir adım atıyoruz.
Diyelim ki, Galataportun satışı...
Galataportun satışını yapıyoruz ama yargı bunu engelliyor. Burada yargının yapacağı nedir? Siz bu satışı bu şartlarda yapamazsınız? Nedir eksik, bunu söylersin. Ben o eksiği gidermek suretiyle gene bu özelleştirmeyi yaparım. Ama sen bana Yapamazsın diyemezsin. Çünkü yapmamı engelleyen bir yasa maddesi yoktur.
Aynı şekilde Haydarpaşaport, İETT Garajı, İzmir Limanı satışıyla ilgili konu ki; Danıştay bu konuda iki ayda karar vermesi gerekirken, 2 ayda değil 2 yılı aşkın süre içinde karar vermiş ve orayı alan firma satıştan çekilmiştir. Adam bakıyor ki, yatırımımı buna göre yapıyorum. Türkiye Cumhuriyeti olarak dünyada hem prestij kaybediyoruz hem de ülke olarak böyle bir imkanı kaybediyoruz. Böyle bir rakamın Hazineye kaybettirdiğini düşündüğümüz zaman, burada kaybeden millettir.
Neden?
Yargının bu şekildeki, yasanın dışına çıkarak attığı adımlar sebebiyle.
Yani yerindelik kararına müdahale sebebiyle... Bizim burada karşı olduğumuz konu budur.
Asla ve kata yasama, yürütme ve yargının buradaki yetki ihlaline karşı oluşumuzdur, bunun dışında herhangi bir şey değildir.
Kuvvetler ayrılığını en güçlü şekilde savunan ülkeyiz, çünkü bunun bedelini ağır ödedik, geçmişte ödedik.
Düşünün Türkiyede 330a yakın bir oya sahip iktidar partisinin kapatılmasıyla karşı karşıya kalmış bir partiyiz.
Onun için diyoruz ki, biz burada, erkler yetki ihlaline gitmesin, yasama da gitmesin, yürütme de gitmesin, yargı da gitmesin.
Söyleyin Allah aşkına;
Bu sözlerde anlaşılmayan, yanlış anlaşılan ya da niyet okuması yapılacak bir taraf var mı?..
Her şey açık ve net!..
Gördüğünüz gibi, Erdoğan yargıdan ve bürokratik oligarşiden yakınıyor...
Ama, kaldıralım da, kuvvetler birliği yapalım demiyor!..
Peki, demiyor olmasına rağmen, nereden çıktı bu tek adamlık, nereden çıktı bu diktatörlük suçlaması?..
Lütfen dikkat;
Bunu söyleyenler CHP kurmayı veya CHPnin arka bahçesindeki kaktüsler olsa, hiç mesele değil..
Bunu söyleyenler arasında, maalesef yandaş tarafta olan kompleksli yanaşmalar da bulunuyor!..
Hem de;
Karşı çıktıkları Erdoğanın, Allah yardımcınız olsun ya da Ya Allah, Bismillah dediği için, hakkında suç layihaları düzenlendiğini bile bile!..
İşte bütün bunlardan sonra, sormak lâzım; Bremen Mızıkacıları topluluğunu oluşturan yandaş-yoldaş ortaklığının üyelerine;
Siz kimden yanasınız?
Bizden yana mı,
Domuzdan yana mı?..
ODTÜDEKİ SOLCULAR!!!
Hani, yandaş dediğimiz insanların yanında yer aldıkları, onlarla birlikte görünmeyi marifet saydıkları yoldaşlar ve candaşlar var ya, bunlar memleket hayrına bir iş yapmış olsalar, yine de gam yemem...
Ama onlar sadece lâf yaparlar, sadece protesto eylemi yaparlar!..
ODTÜde yaptıkları gibi!..
Biliyorsunuz;
Başbakan Tayyip Erdoğan, 5 gün önce yüzde 80i yerli olan Göktürk-2 adlı gözlem uydusunun uzaya fırlatılması dolayısıyla ODTÜdeki TÜBİTAK Uzay Merkezinde düzenlenen törene katıldı.
Söyleyin hele;
Her fırsatta emperyalizme karşı olduklarını söyleyen solcu gençlerin, bu yerli uydudan dolayı Erdoğanı alkışlaması gerekmez miydi?..
Ama, öğrencilikten öte değişik fraksiyonlara bağlı militanlar ne yaptı?..
Tayyip ODTÜden defol diye pankart açtılar... Bununla da yetinmeyip, çöp fırlattılar, lastik yaktılar, polise taş attılar!.. Kısacası, saatler boyu sürdürdüler protestolarını!..
Lütfen dikkat;
Bunları yapanlar, emperyalizme karşı olduklarını iddia eden solculardır...
Ama, bir defa daha emperyalizmin kucağında ve emperyalistlere uşaklık ettikleri görüldü!..
Erdoğan, dün İstanbuldaki Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Kongresinde yaptığı konuşmada, işte bu protesto gösterisini ve Profların onlara verdiği desteği gündeme getirerek dedi ki;
Türkiye için böyle tarihi bir anı büyük bir coşkuyla izlerken, yerleşke içinde ne yazık ki o malûm muhalefet tarzı, o malum statüko kendisini gösterdi. Ülkenin en üst düzey yöneticileri bu organizasyonda bir araya geliyor. Onlar orada toplanıyorlar, araba lastikleri yakmak, taş, sopa, molotoflarla...
Neymiş?
Eleştiriymiş bu, protestoymuş...
Bunu yapmışlar. Kusura bakmayın, biz de öğrencilik yaptık ama taşla sopayla öğrencilik yapmadık. Bu ülkede atılan her hayırlı adıma destek olan bir gençlik olarak yetiştik...
Türkiye, bugüne kadar yaşamadıklarını yaşarken, kalkıp da bunu bir protesto olarak nitelemek, bilimden nasibini almamak demektir...
Bu hocalar öğrencilerini böyle yetiştiriyorsa ben diyorum ki, onlara da yazıklar olsun. Bir defa bir hocanın, öğrencisine ilme saygıyı öğretmesi lazım. İlmin ortaya koyduğu esere saygıyı öğretmesi lazım.
Sen ideolojik olarak bunu yapabilen ekibi veya iktidarı kabul etmeyebilirsin ama gerçeğe de teslim olacaksın ve onu da takdir edeceksin. İşin aslı budur ama ne yazık ki bu heyecanı yaşayamayan bir muhalefetin demek ki oralarda uzantıları var.
YANDAŞ SORUNU!
Söyleyin hele;
Başbakan öğrenci(!)leri ve onları destekleyen Profları eleştirdi diye, şimdi kalkıp; Erdoğan öğrencilere de, üniversitelere de, hocalara da düşman mı diyeceğiz?..
Böyle salaklık olur mu?.. Ama bazı salaklar, bazı aptallar, bazı gerzekler, bunu da işlerine geldiği gibi yorumlayacaklardır... Ne yazık ki; bizim yanaşmalar da, ellerine bir tutam tuz alıp, hıyarların peşinde koşacaklardır!..
Hem de, etikçilik adına!..
Tabiî, tetikçilik yaptıklarının, onlara alet olduklarının farkına varmadan!..
Dedim ya;
Erdoğanın yargı ve bürokratik oligarşi kadar, yandaş bilinen yanaşmalarla da bir sorunu var!..
Galiba;
En büyük sorun da bunlar!..
Hiç güleceğim yoktu, sağolasın Gürsel Tekin!
Son günlerde, çok ciddi konularla ilgilendiğimden, gülmeye hiç fırsat bulamadım... Tamam, asık suratlı olmadım ama, kahkaha da atmadım... Ta ki, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekinin Hataydaki konuşmasını duyuncaya kadar.
Gürsel Tekinin Hatay Gazeteciler Cemiyetinde sarfettiği sözler beni o kadar güldürdü, o kadar rahatlattı ki, kendisine teşekkür etmeden geçemem... Tekinin sözleri, bana komik bir fıkra ya da Cem Yılmazı dinlemişim gibi geldi... Evet, evet; ilâç gibi geldi... Son bir haftadır, ilk defa yüzüm güldü.
Peki, Hatayda ne mi demiş Gürsel Tekin?..
Şunu demiş efendim: Sayın Kılıçdaroğlu, şu anda Ortadoğunun fenomeni... Sadece Irak değil, Ürdün, Mısır, bütün bu coğrafyada herkes Kılıçdaroğlunun gelmesini istiyor.
Teşekkürler Gürsel Tekin... Hiç güleceğim yokken, beni acayip güldürdün... Bir zamanlar da; Yüzde 40la iktidara geliyoruz demiştin, o zaman da çok gülmüştüm... Ara sıra böyle ciddi tahmin ve tespitler(!) yap da, beni güldür...
Kılıçdaroğlu Ortadoğuda fenomen ha... Hah, hah, haaa!..