Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Sen de mi Firavunlaştın İhsan efendi?

Sen de mi Firavunlaştın İhsan efendi?

Her insan, özellikle de “iddia” sahibi ve bir “misyon” yüklenmiş insan; daima “doğru” olmalıdır, “dürüst” olmalıdır, “tutarlı” olmalıdır.

Mevlâna Hazretleri’nin dediği gibi; ya “olduğu gibi” görünmeli, ya da “göründüğü gibi” olmalıdır...
Evet, “içi-dışı bir” olmalıdır.

Hani, Konfüçyüs der ya;
“Olgun insan, güzel söz söyleyen değil, söylediklerini yapan ve yapabileceklerini söyleyen adamdır.”

Hani, Alber Camus der ya;
 “Bir insan söyledikleriyle değil, söylemedikleriyle de insanlaşır.”
Aynen bunlar gibi;

İnsan, önce “adam” olmalı, fikirleri; “rakkase”ler gibi oraya-buraya oynamamalıdır.
Aksi halde;
Ne o adama güvenilir, ne de o adamın gittiği yoldan hayır çıkar.

ELİAÇIK’A PROTESTO

Buyrun, taze bir örnek...
“Harun” gibi gelip “Karun” gibi olmayı reddeden, “Antikapitalist Müslümanlar” adlı bir grubun lideri olan yazar İhsan Eliaçık, önceki gece Rize’nin Pazar ilçesinde Anadolu Gençlik Derneği tarafından düzenlenen “Mekke’nin Fethi” programına konuşmacı olarak katılmış.

Pazar Öğretmenevi’nde düzenlenen program İstiklal Marşı ve Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlamış. Anadolu Gençlik Derneği Başkanı Ahmet Köse ve dernek yöneticisi Osman Kaya’nın kısa konuşmalarının ardından İhsan Eliaçık kürsüye gelmiş... Konuşmasına İslam dini gelmeden önceki Mekke’de bulunan putları anlatarak başlayan Eliaçık, o dönemle ilgili örnekler vermiş...
Daha sonra Firavun’dan bahseden Eliaçık, onun kendi tebaasına karşı despot bir anlayış sergilediğini belirterek şöyle devam etmiş sözlerine:
“Firavun diyor ki benden izin almadan iman ettiniz öyle mi?
 Firavun karakterli bir insanda tezahür eden özellik budur. İzin almak, izin vermek otorite karakterli insanların özelliğidir. Ondan izin almadan iş yaparsanız çılgına döner. Firavun için aslolan Musa’ya iman etmek değil, bir Allah’a inanmak değil, iman etmek değil. Adam bunun derdinde değil. İman et, kime iman edersen et. İstersen Musa’ya iman et, istersen Allah’a. İstersen soğana tap. Ne yaparsan yap. Ama bunu benden izin alarak yapacaksın diyor. Bu genellikle yönetici tiplerde olur. Gücü ve iktidarı ele geçirmiş olan kişilerde, kendisinden izin almadan bir iş yaptırmama hastalığı türer. 
Bunlar Müslümanlarda da olabilir.

Firavun, Kur’an’da itikat kategorisi değil, yönetim kategorisidir. Kendinden izin almadan kimse bir şey yapmayacak. Her konuda izin alacaksın. Her şeyi o belirleyecek. Bal gibi Müslüman olduğunu söyleyen insanlar da bu karaktere sahip olabilirler.
Örnek. Ben lafını esirgemeyen bir adamım. Türkiye Başbakanı diyor ki, geçen gün televizyon programı oldu, bir yılı değerlendirdik. Başbakanın ortaya attığı gündemler, peş peşine soruldu, ne düşünüyorsun diye. Ben de ne çok gündem varmış dedim. Yani ortaya atmış çekilmiş, atmış çekilmiş. Hiçbirinde yaptığı bir şey yok. Mesela kürtaj diyor; millet konuşuyor, konuşuyor; ardından hiçbir şey yapıldığı yok. İdam diyor, millet konuşuyor konuşuyor; ardından bir şey yapıldığı yok.
Niye böyle yapıyor?

En az 10 tane gündem var, 10’uyla da ilgili hiçbir şey yapıldığı yok; milleti konuşturmuş. Adam gündemi belirlemekten zevk alıyor. Diyor ki benden izin almadan siz bir şey konuşamazsınız. Gündeminizi bile ben belirlerim. Ne yazacağınızı, ne konuşacağınızı, televizyonlarda ne tartışacağınızı ben belirlerim. Bu nedenle televizyonlara gitmiyorum. Adamın karakteri başka. İzin almak, müsaade ettiklerini konuşturmak, ancak kendi belirlediği gündemin konuşulmasından büyük bir zevk almak. Ortaya bir şey atıyorum, kocaman kocaman yazarlar, kocaman kocaman televizyon programları saatlerce program yapıyor, sayfalarca yazı yazıyorlar. Benim belirlediğim gündemi konuşuyorsunuz. Bunun zevkine varmak ne demek biliyor musunuz? Bunun psikolojisini iyi çözmek lazım. Bu çok yanlış, tehlikeli bir psikolojidir.”
İhsan Eliaçık kaptırmış giderken, izleyicilerden biri ayağa kalkıp; “Size bir şey sorabilir miyim?” demiş...

Yani, “soru sormak” için bile “izin” istemiş!.. Aynen, “Firavun döneminde” olduğu gibi!..
İhsan Eliaçık; adeta bir “Firavun kızgınlığı” içinde; “yok” demiş; “Hayır soramazsın!.. Program bitsin, ondan sonra ne soracaksan sor!”
İzleyici ısrar etmiş;
“Başbakan’dan bahsettiniz de, onu soracaktım... Burada Mekke’nin fethini mi kutluyoruz, yoksa siyaset mi yapıyoruz?”
Eliaçık’ın; “Program bitsin ondan sonra” şeklindeki ifadesine de tepki gösteren izleyici, “Sizi protesto ediyorum” diyerek salonu terk etmiş!..
İhsan Eliaçık;
“Tamam kardeşim, istemiyorsan çık, Allah Allah... Dinlemek istemeyen çıksın. Beğenmiyorsan çık ya. Başbakanı eleştirmeyeceksem kimi eleştireceğim... Daha dur, daha başlamadım.”
Deyince, birçok izleyici salonu terk etmiş ve Eliaçık konuşmasını ondan sonra sürdürmüş!..

SORUYA BİLE İZİN YOK!

Şimdi, burada sorulması ve Eliaçık’ın da cevaplaması gerek;
Sen, biraz önce Firavun’dan söz ettin, onun “despot” biri olduğunu, ondan “izin” almadan “iman” bile edilemeyeceğini söyledin...
Hatta, dedin ki;
“İster Allah’a tap, ister Musa’ya, isterse soğana tap!..
Yeter ki Firavun’dan izin al!”
Peki, senin yaptığın ne?
Sen “Firavun” musun ki;
“İzin” isteyen izleyiciye bile izin vermiyorsun!.. Demek ki sen, “Firavun’dan da beter” bir despotsun!..
Öyle ya,
Firavun; “izin” isteme şartını yerine getirince; hiç olmazsa yapman gerekeni yapmana sesini çıkarmıyor!..
Sen ise;
“Soru” sormak için “izin” isteyen birine bile izin vermiyorsun!..
Demek ki, sen;
“Medyatik” olduktan, “şöhret”e kavuştuktan ve “alkış”lara boğulduktan sonra, “tam bir despot” oldun!..
Baksana, “izin” bile vermiyorsun!
Bu işlere başladığında,
“Harun” gibiydin!..
Korkarım ki;
Gittikçe “Karun”laşıyorsun!..

Danıştay cinayeti Ergenekon işi!
Geçenlerde, gazetelerde “Danıştay Cinayeti” ile ilgili bir haber vardı... 28 Aralık günkü duruşmanın öğleden sonraki bölümünde emekli Binbaşı Zahit Engin tanık olarak dinlenmişti... Ergenekon adını ilk defa 1999 yılında bir grup arkadaşıyla yediği yemekte duyduğunu belirten Engin, şöyle konuşuyordu: “O tarihten sonra Ergenekon’u merak etmeye başladım. Danıştay saldırısından birkaç gün sonra Alparslan Arslan’ın staj yaptığı hukuk bürosunun adı geldi bana... O büro Veli Küçük’e yakın bir yer... Danıştay kameralarının bozuk olması ve binanın güvenliği OYAK’a ait olunca bu eylemin dindar gruplara yıkılmak istenen bir Ergenekon eylemi olduğunu anladım.” OYAK Güvenlik Genel Müdürü olan eski MİT’çi Albay Orhan Çoban’ın adını da, ilk defa ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’dan 1992’de duyduğunu açıklayan Zahit Engin, şöyle devam etmişti sözlerine;

“Orhan Çoban’ın derin bir insan olduğunu daha önce duymuştum. Rahmetli Kaşif Kozinoğlu ile Albay Orhan Çoban aynı ekipten. Yeşil o dönemde Ergenekon ismini kullanmadı ancak Özel Kuvvetler mensuplarının ağırlıkta olduğu bir yapıdan bahsetmişti.”
Zahit Engin’in şu sözüne dikkat: “Danıştay saldırısı, Ergenekon’un bir eylemidir ama dindar gruplara yıkılmak istenmiştir!” Demek oluyor ki; “Danıştay hakimlerini Akit’in hedef gösterdiği” iddiasının “palavra” olduğu, bir defa daha ispatlanmıştır!.. Ayrıca, bu iddia, “Ergenekon’a hizmet”tir!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi