M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

İbn Abidin’den Dikkat Çekici Bir Değerlendirme

İbn Abidin’den Dikkat Çekici Bir Değerlendirme

İnsanların öteden beri alışkanlık haline getirdikleri şeyler, zamanla adet haline gelirler.

Adetler zamanla örf olur, sonra da “el örfü ke’n-nassı=örf nass gibidir” kaide-i külliyesi’nce sanki dinden bir parça imiş gibi telakki edilmeye başlanır.

Bunlar olup biterken, yaşayan İslam ulemasının veya din görevlilerinin bu alışkanlık, örf ve adetlere itiraz etmeyip ses çıkarmaması, bu telakkilerin sanki doğru olduğu ve dinin de bunları onayladığı sonucunu ortaya çıkarır.

Sonradan, bu telakkilere karşı birilerinden uyarı, itiraz, karşı çıkma olduğu zaman da hemen tepkiler yükselmeye başlar.

Tepkilerin en bilineni, “herkes bilmiyor da, siz mi biliyorsunuz?” söylemidir.

Ardından ilave ederler:

“Bunca alim, salih, zahid zatlar ve hocalar geldi geçti, onlar bir şey söylemediler, size ne oluyor? Siz onlardan daha mı çok bilgilisiniz?..”

Bu kolaycı ret tavrı, aslında bilinçsiz bir savunma refleksi ve dini başkasına ihale etme mantığıdır.

***

Böyle düşünenlere, Hanefi fıkhının en muteber alimlerinden merhum İbn Abidin’in sözüyle cevap vermek en uygun olsa gerektir.

Muhtasaran (özetleyerek/kısaltarak) aktardığım cevabında İbn Abidin: “İnsanlar, öteden beri şunlara alışmış ve adet edinmiştir” dedikten sonra bunları şöyle sıralıyor:

“Ambalajı içinde mal satıp tahmini darasını düşmek, altın ve gümüşü karşılıklı, veresiye ve yekdiğerinden fazla olarak satmak gibi saymakla bitmez fasit alışverişler ve batıl akitler, gıybet ve fısk nevileri, muvazaalı satış ile faiz alma....vs.”

İbn Abidin, dindenmiş gibi gösterilen ama dinle ilgisi olmayan adetleri saymaya devam ediyor:

“Camilerin kıble duvarlarını süsleme, cenazeyi taşırken yüksek sesle zikretme (tekbir getirme), ramazan (ve kandil) gecelerinde lüzumundan fazla kandil (ampul) ve mum (ışık) yakma (Allame el-Baqani’nin (ö:1579) Mecmeu’l-Enhur isimli meşhur Mülteka şerhinde naklettiğine göre, dört mezhepten alimler bunun haram olduğuna fetva vermişlerdir. Halbuki, halk bunu dinin şiarlarından biri olduğunu kabul eder), minarelerden mevlidler okutma –ki bunu ibadet telakki ederler, hastaların şifaya kavuşması ve kayıplarının bulunması için adak adarlar, mevlidin sevabını Hz.Peygamber’in ruhuna hediye ederler, halbuki bu müzik ve eğlenceden başka bir şey değildir” demektedir.

İbn Abidin, yıllarca süren bu uygulamaların toplumda iyice yerleşmesine din görevlilerinin sebep olduğuna işaretle allame Nablusi’den nakil yaparak şöyle devam ediyor:

“Abdü’l-Gani Nablusi, buna sebep olan müezzinlerin fasık olduklarını, vaktin girdiğine dair haberlerine itimat edilemeyeceğini zikretmiştir.”

İbn Abidin, bu konudaki değerlendirmesini şu cümleyle bağlıyor:

“Eğer insanların alışkanlıklarını ve ibadet telakki ettikleri bu –meşru olmayan- işleri sayıp döksek, maksattan dışarı çıkarız; hasılı dinin kendi gitmiş, adı kalmıştır…”

***

Şimdi gelelim şu can alıcı soruya:

“Önceki ulema, niçin bunlara ses çıkarmadı, caiz gördü, fetva verdi?” diye soranlara da İbn Abidin şu cevabı veriyor:

“Eğer, ‘Senin muasırın Hanefi Müftiler bunlardan bazılarının caiz olduğuna fetva veriyorlar, peki bunlar bir şeye dayanmıyorlar mı?’ dersen, ben de derim ki: ‘evet, fetva veriyorlar, fakat neye dayandıklarını sorsan, onlar da yeryüzünün doğusunu ve batısını arasalar, sağlam bir kaynak bulamayacaklardır…”

Ve en sonunda İbn Abidin, herkesin kulağına küpe olacak şu gerçeğin altını çiziyor:

“İnsanların alışması, adet haline getirmesi, ulemanın sükutu veya fetvası; batılı hak, bid’atı sünnet kılmaz.”

Bu kadar!

twitter.com/parlakturk
facebook.com/vaktulemin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
92 Yorum
M. Emin Parlaktürk Arşivi