Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Ahkâm kesenlerin yedikleri naneye bakın!

Ahkâm kesenlerin yedikleri naneye bakın!

Bir “gazeteci”nin “gözü açık, kulağı delik” olmalıdır... Olup-biteni görmeli, söylenen her şeyi de duymalıdır.

Ne var ki; bir “kafa meşguliyeti”nde veya bir “dikkat dağınıklığı”nda, gözleri görmez, kulakları duymaz oluyor insanın!.. Hani var ya; yanında “davul” çalsa veya “Bremen Mızıkacıları”nın çıkardığı gürültü kulakları sağır da etse, duymadı mı, duymuyor işte...
Ben de, son günlerde böyle bir “halet-i ruhiye” yaşıyor olmalıyım ki, kopan “kızılca kıyamet”ten haberim olmadı...

Meğer, bir yandan merhum Necip Fazıl Kısakürek etrafında, bir yandan da Eğitim-Bir-Sen üyelerinin derslere “başörtüsü” ile girmesi etrafında öyle “gürültü” koparılmış, öyle “fırtına”lar estirilmiş ki; görmemişim, duymamışım!..
Demek oluyor ki;
En yakın zamanda “kulak”larımdan ve “göz”lerimden muayene olmam gerekiyor.
İşin doğrusu; yazılanları iyi ki görmemişim, söylenenleri iyi ki duymamışım!..
Yoksa, o “öfke” ile oturur, iyi bir “küfür” saydırırdım...
Ne var ki;
“Sonradan” duymuş/görmüş olmam, yazı yazmayacağım anlamına gelmez.
Elbette yazacağım...
Ama, daha soğukkanlı...

MENDERES’E MEKTUPLAR

Efendim, bendeniz “başka gündemlere” odaklanmışken, bazı gazeteler ve bazı yazarlar “Necip Fazıl’ın mektupları”na takmış kafayı...
Neymiş, Necip Fazıl, dönemin Başbakanı Adnan Menderes’e mektuplar yazmış, ondan “para” istemiş... Adnan Menderes de “örtülü ödenek”ten para vermiş ama Necip Fazıl, bu paraları “kumar”da yemiş!..

İyi de;
Star’dan Taha Kıvanç’ın yazdığı gibi, bunlar bilinmeyen ve yazılmayan şeyler değil ki...
Menderes ve arkadaşlarının yargılandığı Yassıada’daki ‘örtülü ödenek’ davasında... Yassıada zabıtları Celal Bayar’ın torunu Emine Gürsoy Naskali tarafından yayınlanıyor; ilk cilt ‘örtülü ödenek davası’ ile ilgilidir.
Zaman gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan’ın 6 Eylül 2006 tarihli yazısı “Necip Fazıl’ın Menderes’e Mektubu ve Türk Sağı” başlığını taşır. En son Hürriyet’te, “1960 dönemi belgeleri darbe komisyonunda” başlıklı haberde de geçti mektuplar...
Yani, o olay ıcığına-cıcığına kadar işlendi... Yazılmadık bir şey kalmadı... Kaldı ki; merhum Üstad, tüm bu “günah”larını tek tek saydı, “tevbe” ettiğini açıkladı...
O halde, niye “Necip Fazıl’a çamur atma kampanyası” açıldı?..
Sebebi çok basit:
“Hükümet’e doğrudan çakamayan” gazeteler ve yazarlar, meselâ Necip Fazıl’la ilgili “itibarsızlaştırma” kampanyası açıyorlar ki, mesaj açık;
“Kızım sana söylüyorum,
Gelinim sen anla!”

ÇÖPLER VE KÖPEKLER!

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan, kendilerinin “Büyük Doğu” ekolünden geldiklerini söyleyip, zaman zaman Necip Fazıl’dan şiirler okuyorlar ya; açtıkları bu kampanyalarla demek istiyorlar ki;
“Alın size Üstad dediğiniz adam!.. Hem Menderes’ten para dilenmiş, hem kumarbaz!”
Oysa, şunu bilmiyorlar;
Biraz önce de yazdığım gibi; Üstad Necip Fazıl, hiçbir zaman “günah” ve “kusur”larını örtbas etmeye çalışmamış, tam aksine hepsini tek tek anlatmıştır ki, arkasında “gizemli bir konu” kalmasın!..

“Tevbe” edip, “af” dilediği günahları onu küçültmemiş tam aksine Üstad günahları küçültmüş, hepsini geride bırakarak büyümüştür.
İşte onun büyüklüğünü gösteren bir olay:
Bir “konferans”ından sonra bazı gençler, “Sakarya Türküsü”nün büyük şairi Necip Fazıl’ın etrafında toplanırlar... İçlerinden biri der ki;
“Anlattığınız fikir hayatı içinde sizi de görmek istiyoruz.”
Üstad, şu cevabı verir:
“Ben özlenen İslam çiçeğinin sadece gübresiyim.”
Bir insan ki, kendisini “gübre” olarak görüyorsa, o insan kendini aşmıştır!..
Belki de, “bugünleri” görmüş ve söylenecekleri tahmin etmiş olmalı ki, şöyle demiştir;
“Ben geçmişimi dürdüm, büktüm ve kaldırıp çöpe attım. Bu çöpleri ise ancak kediler köpekler karıştırır.”

Umarım, “sözün adresindeki” çamurlar, bu mesajı almışlardır!..

ÖLÜNÜN ARDINDAN KONUŞMAK!

Bir de, “madalyonun öteki yüzü”ne bakmak istiyorum... Hatırlarsınız; Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Güven Erkaya’nın ölüm haberini verirken, “Hakkımızı helâl etmiyoruz” diye bir başlık atmıştık...

Ne ilginçtir ki;
“Topyekûn bir saldırı”ya maruz kalmıştık. Herkes, üzerimize çullanmıştı;
“Hiç ölünün arkasından konuşulur mu? Siz ne biçim Müslüman’sınız ki, İslâm; ölülerin hayırla yâd edilmesini isterken, siz hakkınızı helâl etmediğinizi söylüyorsunuz!”
Gereken cevabı o günlerde vermiştik ama “Üstad Necip Fazıl” vesilesiyle bir defa daha soralım kendilerine;
“Ölünün arkasından konuşulmayacağını söyleyen sizler, 30 yıl önce vefat etmiş bir adamın arkasından niye konuşuyorsunuz”
Bu mu “ilkeli” yayın?..
Bu mu dürüstlük?..
Ve bu mu tutarlılık?..
Ne yani;
Biz yazınca “tu kaka” oluyor da, siz yazınca “gazetecilik” mi oluyor?..
Açık ve net söyleyeyim;
Bugüne kadar hiçbir “söyleminiz”de dürüst olmadınız, hiçbir iddianızda “samimi” davranmadınız!.. Neye el attıysanız, neyi savunduysanız, lime lime oldu, elinizde kaldı!..
Ne yani; biz de şimdi Türkan Saylan’ın “kilise paraları” ile “çağdaşlık” tasladığını bazı “Ergenekoncu generaller”in “Almanya desteği” ile “ulusalcılık” yaptığını mı söyleyelim?..
Hatta, “daha gerilere” gidip “Burla Biraderler”den, “Nazi paralarıyla kurulan matbaalar”dan ve “İran Şahı’nın desteği” ile kurulan gazetelerden mi söz edelim?..

YA SİZİN YAPTIKLARINIZ?

İsterseniz, “daha berilere” gelip, Ahmet Kekeç’in sorduğu şu soruları soralım.
“İyi söylüyorsun da aslanım, iyi söylüyorsun da; ‘Yaptığınız darbeyi destekleyeceğiz, ihale lazım’ diyen medya patronlarının icara çıkardığı kalemleri neden yazmıyorsun?
Şu ‘enerji dağıtım ihalelerine’ bak bakalım, ne göreceksin?.. Hangi grup, ne karşılığında, ‘dağıtım imtiyazını’ aldı?
Hangi ara dönemde, hangi medya patronu banka sahibi oldu?
Dağıtım karteli neyin diyetiydi?
Hangi meslek büyüğü, karargâhta, ‘Açtır muslukları, al gazetelerimin ve televizyonlarımın desteğini’ pazarlığı yaptı?
Hangi gazeteci maden işletmelerine ‘murahhas aza’ seçildi?
Hangi genel yayın yönetmeni ilgili bakanlığı arayıp, ‘Karton fabrikamız için kredi istiyoruz! Vermezseniz...’ diyerek kolpa yaptı? Kolpayı tutturamayınca ana avrat dümdüz gitti? (...)
Madem rakip kuruluşun satın aldığı televizyon ve gazeteleri dert ediyorsun ve ‘etik, ahlak, namus’ dersi veriyorsun, kendi patronuna sor bakalım ‘ilk dört yılı ödemesiz, düşük faizli devlet kredisini’ başka hangi medya patronu kullanmış ve elinde ‘500 milyonluk çek’le ‘Bu televizyonu ve gazeteleri isterim. Vermezseniz...’ diyerek TMSF’nin kapısında rezalet çıkarmış?”
Hem bütün bunları yapacaksın, hem de merhum Necip Fazıl’ın, o da “dergisini çıkartmak” için Menderes’ten istediği paraya takacaksın kafayı!..
Adama derler ki;
“Alan da gaçan mı?”
Sen, Necip Fazıl’a, onun üzerinden de Gül ve Erdoğan’a çamur atmadan önce, kendi paçandan akan “necaset”e ve arkanda sallanan “çakıldak”lara bir bak!..
Tamam, sizler “bu mahalle”de yaşayan insanların “günah”larını seversiniz bilirim ama, bir de “kendi mahallenizdeki” insanların kursaklarından midelerine inen “haram”lara da bir bakıverin!..
Çünkü, çoğunuz;
“Haram çukuru”nda yüzüyorsunuz!..
Çoğunuz, “yetim hakkı” yiyorsunuz!..

ÇGD ADLI KURULUŞ!

Dedim ya;
Bunlar, hiçbir iddialarında “samimi ve dürüst” değil!..
“Olaya göre tavır” bunlarda!..
“Gazeteye göre tepki” bunlarda!..
Tam bir “ikiyüzlülük” içindeler.
Önceki gün, Ankara Büromuzdan Furkan Altınok, şöyle bir haber geçmiş;
“Hoşlarına gitmeyen her haberimize ‘hedef gösterme’ diyen Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin Başkanı, ikiyüzlülükleri yüzlerine vurulunca sus pus oldu…
‘Öğretim yuvası Fakülte’nin örgüt evine çevrilmesi’ ve ‘Marksizm propagandası yapan Öğretim Üyesi’yle ilgili haberlerimize ‘hedef gösterme’ diye tepki gösteren Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin Başkanı Ahmet Abakay, kendisine yönelttiğimiz soru karşısında bocaladı... Sorduk kendisine; ‘Bizim yaptığımız hedef gösterme ise, kimi gazeteler daha düne kadar üniversitede türban avı yapıyordu; bugün de hemen her gün okulda türban haberi yapıyor. ‘Derse türbanlı girdi’ başlıklarıyla öğrencilerin, öğretmenlerin fotoğraflarını yayınlıyor. Bu ne peki?’ şeklindeki soru karşısında zor anlar yaşadı.
Abakay, bu soruya; ‘Bana ne o haberlerden. Hem görmedim de. Bilmiyorum yani’ şeklinde cevaplar verdi. Başkan ‘Bir gün olsun, o gazeteleri de bu haberlerinden ötürü kınadınız mı, onlar için de ‘hedef gösteriyorsunuz’ dediniz mi?’ şeklindeki soru üzerine ise, bir hayli sinirlenerek, çareyi telefonu kapatmakta buldu.”
Görüyorsunuz ya;
Tam bir çifte standart!..
Hani bir söz var ya;
“Evin hanımı kırarsa kaza,
Hizmetçi kırarsa ceza!”
Eğitim Bir-Sen üyelerinin “sivil itaatsizlik” kapsamında derslere “başörtüsü” ile girmelerinin fotoğraflarını çarşaf çarşaf yayınlayan gazetelerin yaptığı “hedef gösterme” olmuyor ama Akit’in yayınladığı bir haber veya fotoğraf “hedef gösterme” oluyor!..
Bu “çifte standart”lar, bu “ikiyüzlü-lük”ler devam ettiği sürece, bu ülkede “empati” de olmaz, “sempati” de!..
İstiyorlar ki;
Onlar bize vursun, biz susalım!..
Kusura bakmayın ama;
Bizim elimiz armut toplamıyor!..
Hele bir vurun;
Cevabını misliyle alırsınız!..

Telefonda doğru söyler, Savcı’da şaşırır!
Sen neymişsin be Karadayı?.. “Darbe borazanları” dediğimizde kızan, ama “darbeciye çanaklık” yapmaktan vazgeçmeyen gazeteler, senin için demişler ki; “Görev yaptığı dönemde Irak’ın kuzeyine yapılan Çelik Harekâtı ve 28 Şubat sürecindeki irticaya karşı dik duruşuyla Amerika’nın hedefi oldu!.. Karadayı, ABD’ye vurulan 2 darbenin mimarıdır!”
Belgeler ve hatta internete düşen “5 ayrı ses kaydı”nda “bizzat kendisi” de diyor ki; “27 Mayıs’tan 12 Eylül’e, 28 Şubat’tan 27 Nisan’a kadar tüm darbe ve müdahalelerde bulundum!”
O ses kayıtlarında “Cumhurbaşkanları”nı, “Başbakanları” ve “parti başkanları”nı nasıl “tehdit” edip, “hizaya” soktuğunu da övünerek anlatıyor... Çevik Bir; “BÇG faaliyetleri Karadayı’nın emir, direktif ve bilgisi dahilinde yapılmıştır” derken, Güven Erkaya da; BÇG’nin “Karadayı’nın talimatıyla kurulduğunu” söylemişti!..
Gelin, görün ki; gözaltına alınmadan önce “efelenen” komutanların çoğu, yakalandıktan sonra bir anda “hafıza kaybı”na uğruyor ve her şeyi unutuveriyor... Anlayacağınız; “unutkanlık” modasına Karadayı da uydu!.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi