Bir numara!

Bir numara!

Bir numaralı adam kim? Daha aylar önce Ergenekon'la ilgili ilk bilgiler kulaktan kulağa dolaşıp, yer yer haberleşmeye başladığında telaffuz edilen isimlerin dışında çok şaşırtıcı birilerinin örgütte "bir numara"lı yeri doldurduğu imâ edilmekteydi.

İsimleri artık sır olmaktan çıkan bazı yüksek rütbeli askerleri bile aşan bu yerin sahibi kim olabilirdi? Herkes kendine göre fikir yürüttü fakat, askerî vesayet rejiminin şartlandırmasından olsa gerek, kimse "bir numara"nın bir sivil olabileceği ihtimâli üzerinde durmadı.

Bir sivil; nasıl bir sivil?

Doğrusunu söylemek lâzımsa bu ülkede sivillerin aslında ne kadar sivil oldukları kilit meselelerden biridir. Meselâ sivilliği su götürmez, üstelik güçlü ve yaygın bir sivil toplum örgütünün başı mevkiindeki kişinin, biraz da sâfiyeti ve heyecanlı tabiatının eseriyle gizli kapaklı işler çeviren adamların yel değirmenine kalburla su taşıyarak ülkesine hizmet ettiği inancında olduğunu görünce nasıl da şaşırmıştık; aynı zat, Kıbrıs meselesinin, "bunlar Kıbrıs'ı bedavaya satıyorlar" yaygarasıyla çıkmaza sürüldüğü günlerde de Ankara'da ticari taksi bırakmayıp yüzlercesini, yine başkanı olduğu sivil toplum örgütünün bütçesinden kiralayarak, "tamamen sivil" bir kitle gösterisi tertib etmemiş miydi?

Sivillerin ne kadar sivil olduğu konusunu isterseniz hiç tartışmayalım; mahzun oluruz. Şimdilik görüp bilebildiğimiz kadarıyla Türkiye'de sivilliğinden şüphe duyulmayacak tek "sivil" hareket, keten basketbol ayakkabısını kendilerine amblem seçen Genç Sivillerdir ve daha şimdiden "Genç Siviller rahatsız" şiarıyla alışılagelenden farklı, hatta kafa konformizmine müptelâ olanları hayli rahatsız edici tavırlarıyla dikkat çekmektedirler. (Bkz. Hürriyet trenini her istasyonda madara etme eylemleri!) Halbuki biz sivil deyince, hakikaten "sivil"liğin icabını yerine getiren ayağı şıpşıplı gençleri görmeye alışkın değiliz; bizde sivil dediğin siyah zemine beyaz harfli plakalarla gezmeyi seven, devletin yüce katlarıyla başbaşa kalındığında ceza sahası içinde yapılması hoş karşılanmayan laubali hareketlerde bulunmaya can atan, devletle akçalı işler tutan, kredi, avanta, kota, vergi indirimi, af kovalayan ve bir zuhûl eseriyle olsa bile içeri düşen arkadaşlarına, "sakın açık verme Tacettin; ağzını sıkı tut; merak etme işin peşindeyiz; öpüyoruz seni" diye haber yollayan bir kısım kodaman, sermayedarlardır; bu bakımdan Türkiye'nin "sivil" imajını bozan ve eski köye yeni âdet getirmeye kalkışan bu "genç siviller hareketi"ni alenen ne kadar kınasak yeridir. "Ne sivilliği kardeşim; bu memlekette sivil olmak lazımsa, evvela biz oluruz; ne yapmak istiyorsunuz siz yani" perdesinden nezleli bir edâ ile konuşuyorum da... siz anlarsınız onu!

Neyse, gelelim bir numaraya...

O olabilir mi O?

Bunu bilemem, bilmeme de imkân yok fakat alınız bu adamın son on sene zarfındaki duruşunu, sözlerini, fiillerini, yaptıklarını ve yapmadıklarını; yapıştırınız olup-bitenlerin üzerine: "Cuk" oturacaktır. Arada fikrî, içtihâdi, meşrebî hiç bir fark yok.

Biz buna vaktiyle, "Allah, uzun değil, çook uzuuunn ömürler versin" diye duada bulunmamış mıydık; dualarımızın kabulünün fotoğrafıdır (daha hayırlı bir şey dileseymişiz keşke!) Yaşıyor ve yaşayacak; yaşasın; yaşasın ve nihai günü geldiğinde ardında hayır duada bulunacak kimse kalmasın diye. öyle oluyor galiba. Bu adam hakkındaki vehmimiz, ilmimize galebe ediyor.

O fıkrayı bilirsiniz değil mi? Buna benzer biri fevt olmuş. Cenazesi etrafında toplanmış cemaat. Hoca usûlen, "merhumu nasıl bilird.." demeden arkadan biri seslenmiş,

-Kaldır hoca kaldır şu meftayı da sokma bizi şimdi günâha!

O hesap; yakışır ona yani bir numaralık!


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi