Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Bugünün çocukları

Bugünün çocukları

Çocuklar küçük yaştan itibaren ayrı odalara, ayrı bilgisayara, ayrı çalışma ortamına ve dolayısıyla ayrıştırılmış ve ben odaklı bir yaşam tarzına yönlendiriliyor. Bugünün çocukları her şeye sahip olmak istiyor fakat sahip olduklarını kimse ile paylaşmak istemiyorlar. Eskiden bir çocuk sofraya kardeşleriyle birlikte oturur aynı tabaktan ve payına düşen kadarını yerdi. Çocuk burada bir arada yaşamayı, paylaşmayı ve başkalarının haklarına riayet etmeyi öğrenirdi. Çocuk yemeğe oturmadan önce ellerini yıkar, sofraya anne babaları ile beraber oturur, yemeğe önce onların başlaması için bekler, anne baba kalkmadan çocuklar kalmazlardı. Yemekten sonra da dua okunur ve sohbete başlanırdı. Baba çocuklarına o gün içinde neler yaptıklarını sorar onlarla latifeleşir ve çocukları ile hemhal olurdu.

Çocuklar büyük anne ve büyük babanın yemeğinin hazırlanmasında annelerine yardımcı olur ve onların gönlünü alırlardı. Evin erkek çocuğu dedelerin önüne oturur ve onların geçmiş hikâyelerini dinlerdi.

Büyüğün elbisesini küçük giyer ve bundan hiç gocunmazdı. Evin eşyaları ortak kullanıma açıktı. Bireysel eşyalara pek yer verilmezdi. Yani çocuk biz duygusunu aile içinde öğrenir, yaşar, topluma çıktığında da bu doğrultuda davranırdı. Bu çocuklar, toplumla ve aile ile sürekli alış veriş içinde olduklarından mutlu ve huzurluydular. Toplum da bu yaşam tarzından müteşekkildir. Dolayısıyla o zamanlar, dünyevileşmenin yeterince yıpratamadığı bir aile yapısına sahiptik. Ama artık bu yaşanmışlıklar birer hatıra olarak anlatılıyor. Günümüz çocukları ben odaklı bir hayata kurgulanmış vaziyette. Bu çocuklar bütün ilgisini kendi istek ve arzularına yönelttiğinden bir başkasına odaklanamıyor onun iç dünyasına dokunamıyor. Bugünün ç ocukları dedelerinin konuşmalarını alaya alıyor ve anlatılanlarda kendilerine bir yer bulamıyorlar.

Aile bireyleri duygusal olarak kopmuş, aynı mekânda ayrı ayrı yaşam alanları oluşmuş ve bu ayrışmışlık mutsuzluk ve umutsuzluk olarak bütün aile bireylerini etki altına alıyor.

Bugünün çocukları bireysel mahzenlerde esaret hayatı yaşıyorlar. Sadece kendi yörüngesinde hareket eden bu çocuklar, kardeşlik duygusunu bilmiyor ve yaşayamıyorlar. Çünkü kardeşlik paylaşmayı ve biz ruhu ile hareket etmeyi gerektirir. Bütün bu manevi zenginliklerden yoksun kalan çocuklar sahip olduklarından dolayı mutlu olamadıkları gibi kardeşlerinin elindekine de göz dikiyorlar. Ayrıştırılmış, koparılmış bir “ben” topluluğu var fakat bir “biz” duygusu oluşturulamamış. Oysa birlerden oluşan “biz” bir deste eder. Bir deste bir aileyi temsil eder. Bunu yıkmak parçalamak da o kadar kolay değildir.

Ben olmadan biz olamayız. Bu nedenle benlik duygusunu biz olgusuna dönüştürebilmiş bir toplum projesi oluşturmaya mecburuz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi