Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Maraş Müdafaasının İtilaf Devletlerindeki Caydırıcı Tesirleri

Maraş Müdafaasının İtilaf Devletlerindeki Caydırıcı Tesirleri

 

 Mondros Mütarekesi’nin şartları dikkate alındığında, İstiklâl Harbi’nin en önemli müdafaasının Maraş müdafaası olduğu anlaşılır. Millî Mücadele’nin ilk kıvılcımının Maraşlıların işgalci Fransızlara karşı direnmesiyle başladığını, Heyet-i Temsiliye’nin kararlarından ve İtilaf Devletleri’nin tavırlarındaki değişikliklerden anlamak mümkün. 
 
      Maraş’taki ilk kurşun Antep ve Urfa vilayetlerini harekete geçirerek güneydoğu illerimize yayılmış ve Millî Mücadele’nin millet-devlet hareketine dönüşmesiyle İtilaf Devletleri Anadolu’da emellerine ulaşamamıştır. 
 
       Fransızların Maraş hezimeti, Fransa kamuoyunda işgal aleyhinde ve geri çekilme lehinde protestolara sebep olmuştur. Fransız Hükümeti, Cezayir, Fas gibi müstemlekelerin uyanışına sebep olacağı düşüncesi ile Adana, Maraş, Antep bölgesinde kalmanın doğru olmadığını, çekilmenin lehlerine olacağına dair açıklama yapar. İtilaf Devletleri’nin hükümetlerinde tavırlarını gözden geçirici bir şekilde yankı bulan Maraş müdafaası, Fransız Ordu Komutanlarını birbirine düşürür. Yardıma gelen, fakat geri çekilmek isteyen Albay Normand’la General Qurette’ın arasında ikilik çıkar. Albay Normand’ın bağlı olduğu General Duieux, çekilmenin söz konusu olmadığını açıklar. Albay Normand’ın, bölgenin diğer generali Gouraud’dan gizli emir aldığı anlaşılınca, Adana Fransız Bölge Valisi Albay Bremond da çekilme emri verilmediğini...şeklinde Fransız askerî bürokrasisinin birbirini tekzip eden kararları vardır (a.g.e.,  s. 202-203). 
 
       MARAŞ MÜDAFAASI, KLİKYA ERMENİ DEVLETİ FİKRİNİ BOZMUŞTUR 
       
       Bu ifadelerin zımnında, Maraş müdafaası karşısında Fransız ordusunun mağlubiyet psikolojisi yatmaktadır ki bu sonuç Kuvva-yı Milliyecilerin elini güçlendirmiştir. Anlaşılıyor ki Maraş savunması, Fransızların Orta Doğudaki bütün plânlarını bozmuştur. Birbirlerini suçlayarak, çekilmeye bahane aramışlardır. Meselâ, Fransız Ortadoğu Orduları Başkomutanının, “Maraş hadiselerinin başlamasında Ermenilerin büyük rolü oldu” ifadesinde müdafaanın daha geniş bölgeye yayılacağı korkusu yatmaktadır. Çekilme sebebi olarak Ermenilerin mazeret olarak gösterilmesi, Fransız Ordusu’nun Güney Anadolu işgal planlarıyla uyuşmamaktadır. Maraş’taki başarısızlıklarına Ermenilerin sebep olduğu intibaı verilmek istenmiştir. 
      
       Öyle ki, Maraş mücadelesinin açığa çıkardığı, “Millet-i sadıka” iken fitne haline gelen Ermenilerin kaçmalarıyla Anadolu’nun güney bölgesi (Maraş, Antep, Adana) ikinci bir Lübnan olmaktan kurtulmuştur. “Millî Mücadele’de Güney Cephesi (Maraş)” kitabının s.101’ de yer alan  “Stanley E. Kerr’in, “The Lions of Marash(Maraş Aslanları)” isimli önyargılı hatıratının takdim yazısından bile bu mâna çıkmaktadır: “Maraş’taki Fransız güçlerinin kaçışıyla, Ermenilerin Türkiye dışına göç etmesine sebep olunmuştur. Fransa’nın ağır şekilde utanmasına sebep olan Ermeni göçüyle, Paris Antlaşmasında öngörülen Amerikan Mandasında bir Kilikya Ermeni Devleti fikri suya düşmüştür.” 
 
        MARAŞLILAR, FRANSIZ ORDUSUNU MAĞLUBİYET PSİKOLOJİSİNE DÜŞÜRÜYOR
 
      İngiliz G. Kıdston’un, Fransızların bu duruma düşeceğini bildiğini ileri süren yazısı, bu görüşümüzü doğrulamaktadır: “Fransızları Anadolu’ya girmeye teşvik etmeliyiz. Böylece onları sonuç alamayacağı bir alanda uğraştırıp, başka bölgelerde itirazlara yol açan hareketlerini gevşetebiliriz...” (a.g.e., s. 57). 
 
       Bu yazıya Lord Curzon şu notu düşmüştür: “Başlarına ne geleceğini anlamıyorlar.” Maraş savunmasını hesap edemeyen Fransız kurmaylarının şaşkınlığının Avrupa’daki yankıları sinsi emperyalist İngilizleri sevindirmiştir. Fransızların hezimeti üzerine, İngiliz Dışişlerinden L. Phillippe’nin şu ifadeleri manidardır: “Fransızlar nihayet eşek arısının yuvasını karıştırdıklarının farkına vardılar” (a.g.e., s.54).      
 
      Maraş’ta doğup büyüyen ve Fransız Askerî Okulunda subay olduktan sonra Fransızlarla Maraş’a dönen Ermeni Ghovent Chorbajian tuttuğu günlüğünde Fransızların, yandaşlarına vefasızca davrandığını anlatmaktadır. Fransızlar geri çekilirken peşlerinden gelen Ermenilerden açlıktan ölenlere ne ekmek verdiklerini, ne de dönüp baktıklarını, onları isyana teşvik ettiklerini, Eloğlu’na (Türkoğlu) ulaşıldığında, Fransız askerlerin konaklamak için evleri işgal ettiklerini, birbirlerine yiyecek dağıttıklarını, fakat Ermenileri düşünen olmadığını belirtiyor. Ayrıca, İslahiye’ye vasıl olduklarında yollarda bıraktıkları Ermeni, Senegalli, Cezayirli asker cesetlerini yırtıcı kuşlar ve çakalların parçaladığını ve Fransızların umurunda bile olmadığını anlatıyor ( a.g.e. , s. 210).            
        
         FRANSIZ BASINI: “BU, RUSYA RİCATININ DA BİR SAFHASI OLDU
 
        Adı geçen kitabın yazdığına göre, yukarıdaki günlüğe paralel olarak Fransız Teğmen Georges Bodiere’nin, Turcica / 1978’de yayımlanan “L’Affarie de Marash” adlı kitabında Fransız işgalinin hem insanî yönden, hem de taraftarları nezdinde bir hezimet olduğuna dair ifadeler mevcut. Ayrıca Fransızların Maraş’tan çekilişi Fransız basınında da dikkat çekici olarak verilmiştir. Bölgeden ayrılan Fransız Subayı Le Matin’in verdiği beyanat, Maraş savunmasının Türkiye açısından önemini açıklamaya yetiyor: “…Bu, Rusya ricatının da bir safhası oldu” (a.g.e., s.211).
     
      Bu ifadenin mânası şudur: Ortadoğu’da İngilizlerin büyük rakibi ve Fransızların destekçisi Rusya’dır. Fransızların, Maraş müdafaası karşısında dayanamayıp çekilmeleri Rusya’nın da Anadolu ve Ortadoğu üzerindeki emperyalist emelleri de akim kalmıştır. 
  
     LE TEMPS GAZETESİ: “MARAŞ’TA MÜSLÜMAN TÜRKLERE KARŞI SAVAŞMAK DOĞRU DEĞİLDİ”
 
      Maraş müdafaasının Avrupa devletlerinde ve Amerika’da yankısı çok geniştir. Avrupa ve Fransız basınının haberlerine göre, Maraş millî mücadelesinin tesirleri İtilaf Devletleri’ni mağlubiyet psikolojisine soktuğu anlaşılıyor. Fransız Le Temps Gazetesi, Fransız ordusunun mağlubiyetini ve Maraş müdafaasının başarısını, İngilizlerin Maraş’tan ayrılırken, halkın elindeki silahları toplamadığına ve Fransız kamuoyu da, yenilginin sebebini Ermenilerin tahrikleri sonucu hadiselerin Fransız güçlerinin üstüne kalmasına bağlıyor. Maraş müdafaasının önemini, Fransız Meclisi Hariciye Encümeni üyesi Fyerburg’ın adı geçen gazetedeki beyanatından da anlamak mümkün:  “Fransızların 25 milyon Müslüman tebaaya sahip bulunduğunu, Türklerin bu mücadeleye dinî bir muharebe süsü verdiklerini, Fas’ta, Şark Meselesi’ne büyük bir ilgi olduğunu, Müslüman askerlerle Müslüman Türkler’e karşı savaşmanın doğru olmadığını, bu siyasete kendilerini İngilizlerin sürüklediğini...” (a.g.e., s. 212).    
   
      FRANSIZ KOMUTAN MARBİYO: “MARAŞ’DA ÇETE EFRADININ SİLAHLARI PATLADI”
 
       Bu ifadeler, Maraş müdafaasının temelindeki “din ü millet” anlayışının ne kadar köklü olduğunu göstermektedir. İşgalde Maraş’ta bulunan Fransız Komutan Marbiyo’nun 16 Şubat 1920 tarihli Adana Ferda Gazetesi’deki ifadeleri, bu müdafaanın önemini, Maraşlı’ların istiklâline düşkün olan tarihî karakterlerini ve düşman esaretinde yaşayamayacağını teyit etmektedir: “Fransız kıtaları... şehre girdiği vakit ahalide asar-ı intikam görülüyor. (...) Maraş’a girmezden evvel Ayıntap ve Maraş üzerinde ahali ve çeteler tarafından askerlere (Fransız) taarruz edilmişti. (...) Şehirde nümayişler başladı. Evlerde gizlenmiş olan çete efradının silahları patladı. (...) Böyle bir hâli biz katiyen arzu etmiyorduk” (Millî Mücadelenin İlk Zaferi, Yalçın Özalp, s. 251). 
 
      Devrin gazetecilerinden Celalettin Erzin’nin 22 Şubat 1940 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınladığı Fransız Binbaşı Malye’nin hayranlıkla anlattığı hâtıralarında Maraş müdafaasının ne kadar şânlı ve tarihin altın sayfalarına yazılacak bir millî mücadele olduğu tasdik edilmektedir. Fransız binbaşının Maraşlılardan gıpta ile bahsetmesi, Maraş müdafaasının önemini gösteriyor: 
 
      FRANSIZ BİNBAŞI KALYE: “ORDU TAKTİĞİ VE STRATEJİ KAHRAMANLARI MARAŞ’IN ÖNÜNDE İFLAS ETTİ”  
 
      “...Gaziantep ve Maraş’tan bahsetmek istiyorum. Çünkü bizzat oradaydım.(...) Derme çatma kuvvetlerden teşkil ettiğiniz kıt’alar ve şehrin ahalisi, dünyanın en muazzam ve galip ordusuna, bize karşı koydular. Kolsuz yaralıların silahlarının tetiklerini dişleri ile sıktıklarını, kadınlarınızın omuzlarında cephane taşıdıklarını gördüm. Akıllara sığmazdı bu... İnsan hafsalası ve mantık denilen şeylerin saçmalığına o gün şahit oldum. Ordu taktiği ve kitaplarda okuduğumuz strateji kahramanları Maraş’ın önünde iflas ettiler. Tarihin askerî ananeleri, erkânı harplerin fenni planları durdu. (...) Maraş ve Gaziantep’te Türk iradesini, Türk göğsünü göreliberi...”
 
      GUSTAVE LE BON: “MARAŞLILARIN MÜDAFAASI, BİR FİLOZOF İÇİN İBRETLİ BİR DERSTİR
 
      O dönemin Fransız hekim ve toplumbilimcisi Gustave Le Bon’un da Maraşlıların mânevî gücünün kaynağına bir hayli vurgu yapar: “Müslümanların (Maraşlı’ların) bu harpte göstermiş oldukları şecaat ve cesaret bir filozof için ibret alınacak bir derstir. Çünkü; şimdiye kadar dünyayı idare etmiş olan din kuvvetinin bugün dahi idare etmekte olduğunun bir delilidir” (Maneviyatın Yurt Müdafaasındaki Rolü, Hakkı Şenkan, İst. 1976, s.367).  
 
       Bir başka vesika; Fransız Misyoneri Materno Mure’nin ifadeleri de Maraş müdafaasının geniş tesirlerinin olduğu görüşümüzü teyit etmektedir. “Kendisinden bin defa daha güçlü rakibinin kaçtığını görerek yerinde kalan horozun ötmeye hakkı vardır” diyerek, Maraş müdafaasını gıpta ile anlatmaktadır.  (Türk Kültürü, sayı: 311).                                                                          
 
       AMERİKAN TEMSİLCİSİ: “MARAŞLILAR, FRANSIZLAR TESLİM OLANA KADAR SAVAŞACAKLAR…”
 
       Amerikan Temsilcisi Engert, Halep’te öldürülen iki vatandaşının hadisesini araştırmak için Adana’ya geldiğinde yolların kesildiğini ve böylece Maraş’taki savunmayı öğrendiğini anlatır. Durumu Amerika Dışişlerine rapor eder. “Maraş savunmasının bir millî hamle ile yapıldığı ve Maraşlının vatan ve istiklâl için hiç düşünmeden canını verebileceğini” yazdığı raporunda şu cümleler Maraşlıların yekvücut bir müdafaa içinde olduklarını göstermektedir:
 
      “Maraş’taki Amerikan Koleji yetkilileri, Maraşlılar ile Fransızlar arasında arabuluculuk yapmayı teklif ederler. Bunun üzerine Maraş Kuvvacıları, ‘Bu bir mahallî bir mesele değildir. Millî bir meseledir. Millî ordumuzun Başkomutanı, Fransızların teslim olmalarını istemiştir. Fransızlar teslim olana kadar savaşacağız....’ diye kararlı şekilde cevap verirler…” 
    
        MARAŞ MÜDAFAASI, İTİLAF DEVLETLERİNİ BİRBİRİNE DÜŞÜRÜYOR
 
        Bunun üzerine Amerikan Yüksek Konseyi Komiseri Amiral Bristol, devletine bildirdiği Maraş müdafaası ile ilgili görüşlerinde İtilaf Devletlerine de imada bulunur: “Fransızların, Suriye ve Kilikya’yı (Maraş’ı da kapsayan Adana bölgesi) işgal etmesi Yunanlıların İzmir’i işgaline benzemektedir. Fransızların Ermenileri silahlandırması yerli ahaliyi ayaklandırmış ve bayraklar indirip bayraklar asarak ve hükümet görevlerini üstüne alarak karşı duygular yaratmış, ayrıca köyleri yaktığı, kadınlara tecavüz ettiği anlaşılmış ve sonuçta Urfa ve Maraş’tan çekilmek zorunda kalmıştır. Ayıntap, Urfa ve Maraş’taki Amerikan vatandaşları güvenlik altındadır. Türk ve Fransız Hükümetlerine girişimde bulunulmuştur. Buradaki Fransızlar geçmişteki ve gelecekteki davranışları konusunda anlaşılmaz biçimde sessiz kalıyorlar.” ( a.g.e. s.255). 
    
        Bu görüşten şu anlaşılıyor: Maraş Millî Mücadelesi, İtilaf Devletleri’nin Türkiye’ye bakışını etkilemiş ve Anadolu’daki Kuvva-yı Milliye hareketinin yaygınlaşacağı fikrini kuvvetlendirmiştir. Bunu doğrulayan gelişmeler İngiltere Lordlar Kamarasındaki Lord Curzon’un görüşlerinden de anlaşılmaktadır. Curzon, Ankara Hükümeti ile anlaşılabileceğini ve Kilikya’nın Türklere bırakılması gerektiğini ifade ediyor. Bu görüşünden dolayı Curzon, Paris Barış Konferasında protesto edilmiştir. 
     
       MARAŞ MÜDAFAASI, FRANSIZ ORDUSUNU “KUVVACILARI RESMEN TANIMAYA”  MECBUR KILIYOR
 
      Maraş’taki mücadelesinin Batılı devletlerdeki tepkilerinden şunu anlamak gerek: İtilaf Devletlerinde Kuvva-yı Milliye Hükümetini tanımak ve “Türkiye’yi bunlara bırakmak” fikri oluşmuştur. Şu haberler bu görüşü doğruluyor. Amerika Büyük Elçiliğinin 8 Mart 1920 tarihli The New York Times Gazetesi’ndeki açıklaması şöyle: “Fransa’nın görüşüne göre Kuvva-yı Milliyecileri (Heyet-i Temsiliye) yola getirmek için en çıkar yol daha fazla gecikmeden askerî bir harekata girişmektir. Diğer bir çözüm yolu ise Kuvvacıları resmen tanımak ve uslu duracaklarına dair teminat aldıktan sonra İstanbul ve Anadolu’yu onlara bırakmaktır.” 
 
       MARAŞ ZAFERİNDEN SONRA, AMİRAL BRİSTOL FİKİR DEĞİŞTİRİYOR
        
      Amerika’nın Yüksek Komiseri Amiral Bristol’un 9 Mart 1920 tarihli açıklamaları da aynı fikrin bir açılımıdır: “Maraş’ta Fransız ve Ermeni Kuvvetlerinin işlediği iddia edilen vahşet ve zulüm hareketleri sebebiyle Küçük Asya’nın birçok kasabasında Müdafaa-i Hukuk derneklerinden gelen protesto telgraflarının çevirilerini saygı ile sunuyorum.” Adı geçen gazetede Fransızların çekilmesiyle ilgili İngiltere Dışişleri Bakanı L. Curzon’a ait bir beyanat var: “Türklerin yeniden havlamasında Amerika Birleşik Devletleri’nin de payı var.”
 
      İngiltere siyasetinin, Fransa’nın hezimetinden sevinç duyduğunu belirtmiştik. Maraş savunmasının, Fransızları İtilaf Devletleri nezdinde zayıf düşürdüğü, Adana’daki Fransız Komutanının ifadelerinden de anlaşılmaktadır: “Bazıları Fransız kıt’atının oradan çabuk çıktıklarından memnun oluyorlar. Ve zannediyorlar ki Sulh Konferansı Maraş’ın tahliyesine karar vermiştir. Bu tahliye keyfiyeti askerin mevcut kuvvet-i zâhiresi dikkate alınarak görülen lüzuma müstenidir...” Güya, Maraş’a geri dönebileceklerinin mesajını veriyor (16 Şubat 1920 tarihli Adana Ferda Gazetesi). 
 
      Tarihin hafızası ve belgeleriyle bir gerçektir ki, Fransızların Maraş’tan kovulması, İtilaf Devletlerinin Türkiye’deki işgallerinin biteceğinin ilk işareti ve millet-i beyza’nın istiklâl mücadelesindeki ilk hamlesi olmuştur.                                                                                                                               
-------------------------------------------------------                                                                                                    
                                                        
     İLÂVE YAZI:
 
    GÖNLÜME DÜŞENLER     
 
     Cüneyt Cesur: Fikir Dükkânı’nın, yani Mekteb-i İrfanı’nın ilk kurucu müdavimlerindendir. Maişet mesleği Ziraat doktorudur. Asıl mesleği İ’lâ-yı Kelimetullah’ı yaymak olan Müslüman Türklüğün tâlibliğidir. Bu gönül ve fikir dostumuz maişet mesleği üzerine Yozgat Bozok Üniversitesi’ne Yrd. Doç. Dr. olarak maddî gurbete çıkmıştır. Gurbeti “hafif gurbete” dahil olsa da, gönlümüze dost gurbetinden ateşler düşürmüştür. 
      Sevincimiz şudur ki, Batı gurbetine dahil olmayan bu geçici gurbet diyarında Bozok karındaşlarımızla din-i mübin-i İslâm’dan neşet eden ecdat Türklüğü üstüne muhabbetli olur inşallah. Fikir mağaramızdan sadece maddî varlığıyla ayrılan bu dostun kolundan bağlı ve onun vasıflarını ayniyle taşıyan fikir ve gönül dostumuz Murat Yücel de gözden ırak düştü. Onun ikiziydi Murat Yücel. Cüneyt Cesur gidince o da gurbete çıktı sanki. İkisinin de varlığı ve hâtıraları gönlümde demli halde yaşayacak ve gönül gözüm daima yollarda olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi