Cemal Nar

Cemal Nar

Irkçılık Haram Ümmetçilik Farzdır

Irkçılık Haram Ümmetçilik Farzdır

Irkçılık, zalim de olsa, haksız da olsa, yanlış da olsa, suçlu da olsa, her halükarda ırkdaşını desteklemek, kavmini sahiplenmek ve onu başkalarından üstün tutmaktır.

Bu ise hak ve hukuku ihlal ettiği, zulüme ve ayrılıklara sebep olduğu, birlik ve beraberliği bozduğu, kardeşlik olan ümmet zeminini bozduğu için, dinimizde kesinlikle haramdır.

Ancak yanlış anlaşılmaması için peşinen söyleyelim, bir insanın kendi sülalesini, soyunu sopunu araştırıp öğrenmesi, kavmini, köyünü, şehrini sevmesi, sıla-i rahimde bulunması, ziyaret etmesi, hatta iyilik ve yardımlaşmada öncelik vermesi, onlara hizmet etmesi, zulme uğradıklarında yardım etmesi, hatta zalim olduklarında dahi “aman zalim olmayın, aman bu zulümden vazgeçin, yoksa bu size zarar verir” diyerek onlara engel olmaya çalışması, ırkçılık değildir. İyilik ve takvada yardımlaşma, kötülük ve düşmanlıkta yardımlaşmamadır. Bu dinimizin bizden istediği bir güzelliktir.

Peygamberimizin zamanında (sav) hiçbir kişinin, sınıfın, soyun, beldenin, dilin, rengin her ne surette olursa olsun bir ayrıcalığı, imtiyazı, üstünlüğü yoktur. İslâm ülkesinde yaşayan bütün insanlar, hukuken eşittirler. Köle veya zimmî (gayr-i müslim vatandaş) bile olsalar durum farklı değildir.

O kadar ki bu dinin Peygamberi, ne kendisi için, ne de ailesi için pozitif bir ayırımcılık, özel bir statü ile korumacılık istememiştir. Devlet idare ederken bile, hukukun üstünlüğünden ve kanunların herkese adil ve eşit olarak uygulanmasından bahsetmiştir. Asla kendisi için bir dokunulmazlık zırhı istememiştir.

Çağdaş anayasa yapacakların kulakları çınlasın!

Bu inanç ve duruşun temelleri hiç kuşkusuz Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyyeden kaynaklanmaktadır. Çünkü Kur'an, bütün insanların bir erkek ve bir dişiden yaratıldığını, üstünlüğün ve saygınlığın da ancak takva ile olduğunu bildirir.Bir temel ilke de, inananların kardeş olduğudur.(Hucurat, 10, 13)

Peygamberimiz (sav), çok yoğun biçimde bu kardeşlik ve eşitlik ilkesine dikkat çekmiş, Arab’ın Acem’e (Arap olmayana), Acem’in Arab’a asla üstünlüğünün olmadığını ısrarla vurgulamıştır. O'nun (sav) etkili ifadesiyle insanlar "bir tarağın dişleri gibi" eşittirler.

Hz. Peygamber (s.a.s)'de câhilî bir âdet olan ırkçılığı sık sık gündeme getirerek eleştirmiş ve yasaklamıştır. Veda haccı sırasında, “Veda Hutbesi” olarak bilinen ünlü konuşmasında “Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arab’a, beyaz renklinin siyaha, siyah renklinin beyaza bir üstünlüğü olmadığını, üstünlüğün yalnızca takva ile olduğunu” ilan etmiştir.

Mekke'nin fethinde, Kabe'yi tavaf ettikten sonra yaptığı konuşmada Hz. Peygamber (s.a.s) aynı gerçeği şöyle dile getirmiştir:

"Sizden câhiliyye ayıplarını ve büyüklenmesini gideren Allah'a hamd olsun. Ey insanlar, tüm insanlar iki gruba ayrılırlar. Bir grup iyilik yapan, iyi olan ve kötülükten sakınanlardır ki bunlar Allah nazarında değerli olan kimselerdir. ikinci grup ise günahkar ve isyankar olanlardır ki bunlar da Allah nazarında değersiz olanlardır. Yoksa insanların hepsi Adem'in çocuklarıdır; Allah Adem'i de topraktan yaratmıştır."

Irk üstünlüğü düşüncesinin temelsizliği başka bir hadiste de şöyle ortaya konur "Hepiniz Adem'in oğullarısınız, Adem de topraktan yaratılmıştır. İnsanlar babaları ve dedeleri ile övünmekten vazgeçsinler. Çünkü onlar Allah nazarında küçük bir karıncadan daha değersizdirler."(Tirmizi Tefsir sure, 49.)

Hz. Peygamber (s.a.s) insanların aynı kökten geldiklerini ve üstünlüğün yalnız takva ile ölçülebileceğini belirtmekle yetinmeyerek Allah'ın insanları ırklarına göre değerlendirmeyeceğini de ısrarla vurgular. Bir hadislerinde "Allah kıyamet günü sizin soyunuzdan-sopunuzdan sormayacaktır. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız kötülüklerden en çok sakınanınızdır." buyurmuştur.

Aynı anlam diğer bir hadiste de şöyle dile getirilir: "Allah sizin mallarınıza ve şekillerinize bakmaz; fakat O sizin kalblerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9)

Bütün bu gerçekler ve uyarılar karşısında ırkçılık davası güden kişinin müslümanlık iddiasını nasıl karşılarsınız? Allah’a rağmen, Peygambere rağmen müslümanlık iddiasını ne kadar ciddiye alırsınız? Böyle bir iman insana ne kazandırabilir?

Birisi kalksa da dese ki “hiç yoktan daha iyi değil midir?”, cevabımız “eh!” olurdu herhalde.

Fakat iyi düşünmek lazım, nassları inkar etmek ile, beğenmemek, çirkin görmek ve aşağılamak, Müslümanı dinden çıkarıp kafir etmekte aynı şekilde etkindir. İnkar ile beğenmeme, çirkin görme ve aşağılama arasında fark yoktur. Bunu biz kafamızdan söylemiyoruz. İnanmayan açar bakar akaid kitaplarına, bu kadar basit.

Şimdi bir ırkçı, ayet ve hadisler ırkçılığı yasaklarken, bunu bile bile ırkçı oluyorsa, hadiayetleri inkar etmiyordiyelim, peki kabul etmemeklene yapmış oluyor?

Geriye “beğenmemek” ve “çirkin görmek” kalıyor herhalde ırkçı olmaya devam ettiğine göre?

Yok, beğeniyor ve çirkin görmüyorsa, neden Allah’ı ve Resulünü dinlemez de onlara ters düşer?

“Ey Allah’ım, ey peygamberim, siz istediğiniz kadar ırkçılığı yasaklayın, ben ırkçı olmaya devam edeceğim” diyen adamın durumu, ayet ve hadisleri inkar ya da beğenmemeden başka ne olabilir?

Sizce burada din ve akıl açısından sorun yok mudur?

Hz. Peygamber (s.a.s), "ırkçılık davasına kalkışan bizden değildir, ırkçılık üzerine savaşa girişen de bizden değildir" buyurarak böyle bir kişinin yerini tespit etmiştir.(Müslim, İmare, 53, 54, 57)

Neresidir o yer?

Peygamberimizin olmadığı bir yerdir orası. Peygamberimizin “bizden değildir" sözünü içine sindirebilen zavallı, ırkçılığa ve ondan ayrı yaşamaya varsın devam etsin. Elimizden uyarmaktan başka bir şey gelmiyor maalesef.

Eğer Peygamber efendimizin (sav) ve halifelerinin ısrarlı tutumları olamasaydı, bu güzel ilke tez zamanda bozulabilirdi. Nitekim, Müseylemetü'l Kezzap yalancı peygamber olarak ortaya atılınca, kabilesinden bir adam şöyle demiştir: "Biz, Müseyleme'nin yalancı olduğunu biliyoruz. Fakat Rabî kabilesinin yalancısı, elbette Mudar kabilesinin doğru söyleyeninden daha iyidir."

İşte ırkçılık budur. Irkçılık, aklı duyguların esiri yaparak bile bile kendini kandırmaktır.

Bugün bu çağda yaşayan Türkçüler, Kürtçüler, Arapçılar, Farsçılar… gibi bütün ırkçılarınen büyük “ortak özellikleri”“batıcı” ve “laik” olmalarıdır? Şimdi hepsi de bu iki özellikte birleşiyorlar. Çünkü fikir babaları birdir; Batı.

Batıcı ve laik olmak demek, İslam medeniyetine ve İslam Şeriatına düşman olmak demektir. Irkçıların “ulus devlet” diyerek “ümmetçiliğe” düşman olmaları anlaşılır. Peki ama laikliği benimseyerek İslam hukukuna karşı olmalarına ne demeli?

Bunun “Müslümanca” bir açıklaması olabilir mi?

Ne dersiniz?

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi