Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

“Mutlu Çağ”ın aile ve toplum modeli

“Mutlu Çağ”ın aile ve toplum modeli

Asr-ı Saadet’in (Mutlu Çağ) mükemmel bir aile modeli de ortaya koyduğunu tarih gösteriyor.

İslâmiyetin, tarih boyunca, “mutlu aile modeli” hususunda da hârika örneklerin sergilenmesine zemin hazırladığını ve en demokratik, hür, şeffaf devlet anlayışını yerleştirdiğini görürüz.

Asr-ı Saadet dediğimiz (610-632 ve 650) mutlu zaman dilimini; doğru söyleyen tarih, akıl, mantık, ilim ve araştırmacı gözlüğüyle incelersek şunları görürüz:
Kumar, zina, hırsızlık, haksızlık, fuhuş, fâiz, dolandırıcılık, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek, kan dökmek, kan dâvâsı gütmek, ırkını üstün görmek ve başkalarını horlamak, zayıf ve âcizlere eziyet etmek o devrin insanlarının adeta kan ve damarlarına işlemişti. Ancak 23 sene gibi kısa bir zamanda, Peygamber Efendimizin (asm) nübüvveti (peygamberliği) ile o kötü hasletlerin bir bir ortadan kaldırıldığını görüyoruz; üstelik yerlerine en mükemmel duygular yerleştirilerek...
Tarihte benzerine rastlanmayan ruh, kalb, nefis ve akıllarda yapılan bu büyük inkılâb sayesinde, daha önce kan dökmekten zevk alan insanlar, karıncaya bilerek ayak basamaz olmuşlar. Kızlarını diri diri toprağa gömenler, bir fiske vurmaktan çekinir hale gelmişler. Birkaç çarpıcı misâl sunalım:
Sahabînin birisi, sabah namazını kılar kılmaz tesbihat yapmadan camiden ayrılıyor. Tekrarlanan bu durum, Peygamber Efendimizin (asm) dikkatini çekiyor ve soruyor:
“Niçin böyle yapıyorsun?”
“Ya Resûlallah! Komşumun hurma ağaçlarının dalları benim bahçeme sarkmakta; meyveleri dökülmekte. Erkence gidip onları topluyorum ki, çocuklar kalkınca haram lokma yemesinler!”
Daha önce hırsızlık, fâiz ve tefecilikle geçinenler ve bu yolla servet üstüne servet yapanlar, “Aman bir zerre hak geçmesin” diye hassas bir hak anlayışına ulaşmışlardır.
Kendileri kötü işlere bulaşmadıkları gibi bulaşanları da men etmeye çalışmışlar, haksızlık yapanları engellemek için hayatlarını bile fedâ etmekten çekinmemişler.
Aynı zamanda “devlet başkanı” sıfatını da taşıyan Peygamber Efendimiz (asm), asla “peygamberlik” sıfatını, bir “imtiyaz” ve “üstünlük” vasfı olarak kullanmamıştır.
Evet, kâinatın yaratılmasına sebep olan ve temiz fert, temiz âile ve temiz toplumun kâinat çapında en müstesnâ örneklerini teşekkül ettiren Resûl-i Ekrem (asm) vefatından önce, hastalığının şiddetlendiği bir devrede, Müslümanları mescide topladı ve şöyle bir vasiyette bulundu:
“Benim yanımda en sevimliniz, hakkı varsa, gelip benden onu isteyeninizdir... Ey insanlar, kimin sırtına vurmuşsam işte sırtım, gelsin vursun! Kimin benden alacağı varsa işte malım, gelsin alsın” (Tabâkat, 2/255; İbni Kesîr, Sîre, 4/257.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi