Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Buti ve rüyalar

Buti ve rüyalar

Bir adam üzerinden devrimi değil devrim üzerinden bir adamı değerlendirmek daha isabetli olur. Mısırlı Şeyh Mazin Sersavi merhum Muhammed Said Ramazan el Buti’nin hayatına temas ederek kimse söylediklerini onaylamadığını ancak kimsenin de bu şekilde öldürülmesini tasvip etmediğini hatırlatıyor. Vaktiyle, Hafız Esat ve Esat’lar ile yakınlığı nedeniyle ulema tarafından uyarıldığını lakin bu uyarıları dikkate almadığını ve Esat’ı Hazreti Ömer’le mukayese ettiğini belirtiyor. Frene basmadığını hatırlatıyor. Bir hadisi hatırlatıyor: Kim zalime yarım kelime ile dahi olsa yardım ederse kıyamet gününde alnına ‘Allah’ın rahmetinden ümidini kesmiştir’ yazılacaktır. Mazin Sersavi bununla birlikte, kimsenin kimse hakkında cennet ve cehennemlik olduğuna karar veremeyeceğini hatırlatıyor. Bu hukukullaha giren bir husustur. Sersavi, Buti’nin saptığını, saptırdığını ve araç olduğunu savunuyor. ‘Dal-mudil’ olması bazı yönleriyle özellikle siyasi mesleğiyle alakalı olsa da bir bütün olarak hakkında böyle bir değerlendirme yapılamaz. Buna mukabil, Buti’ye yakın isimlerden Adnan İbrahim, Buti ailesinin mübarek bir aile olduğunu ileri sürüyor. Bununla ilgili ‘Haza Validi/Babam’ kitabından Molla Ramazan’ın gördüğü bir rüyayı aktarıyor:” Kıyamette kendimi Arasat meydanında gördüm. Etrafım tanımadığım kalabalıklarla dolu. Cenab-ı Hakk’ın önünde durduruldum. Bana: Dünyada beni tazim ediyordun. Bugün sana ve zürriyetine ikramda bulunuyorum (Haza Validi, Muhammed Said Ramazan el buti, s. 138, Daru’l Fikr)…” Bu rüya elbette bir hüküm değil, kanaat bildirir. Emin olmak mümkün değildir. Buti ise konuşmalarında emniyet makamından konuşuyordu. Ve ailenin bağışlanması salih bir kimse olan Molla Ramazan’ın yüzü suyu hürmetine olabilir. Bu da sadece bir karinedir. Bu Ramazan el Buti’nin yaptıklarını haklı çıkarmaz.

¥

Buti’nin Esat’a nasihat ve irşat amaçlı sözlerinin dışında yaklaşması ve yakınlaşması zalime meyletmektir. Bunu savunmak mümkün değildir. İstemeden de olsa ‘Nuseyri -Şii ititfakı’ pekiştirici bir rol oynamıştır. Modern Suriye’nin iki büyük sıkıntısı olmuştur. Bunlardan birisi Nuseyri azınlık iktidarıdır. İkincisi de, bu iktidarın Şia ile ittifakı veya doğrudan İran’la bağlantısıdır. Bu hususta Muhammed Said Ramazan el Buti’nin talebelerinden İmadüddin Reşid’in bir rüyasını paylaşmak istiyorum. Rüya oldukça manidar ve yeri gelmişken paylaşmakta bir mahzur görmüyorum. Mart 2011 öncesi yani devrim ateşinin patlak vermesinden bir süre önce rejim ihtiyati tutuklamalara girişir ve bu meyanda İmadüddin Reşid’i de tutuklar. Hatırlı zatların araya girmesiyle salıverilir ve ardından Ürdün’e geçer ve oradan da Türkiye intikal eder. Devrimden bir ay önce Şubat ayı içinde Türkiye’de bir rüya görür. Rüyada bir ruhani meclistedir. Mecliste Molla Ramazan, Muhammed Said Ramazan el Buti’nin hocası Hasan Habenneki vardır. Yaşayanlardan ise Naim Arakrusi ile kendisi bulunmaktadır. Molla Ramazan ellerini yukarıyı kaldırmış ve hazirun da dua etmektedir.  Ötekiler de topluca amin demektedir. Molla Ramazan ‘Allah’ım Suriye ile İran’ı birbirinden ayır. Suriye’yi Esat’tan önceki haline çevir’ diye dua etmektedir. Rüyada, Molla Ramazan İmadüddin Reşid’e bir iğne (debbus) veriyor. Rüyasından uyandıktan sonra bir ay sonra Şam’a geri dönüyor ve bir kandil tebriki vesilesiyle hocasına uğruyor ve akşam namazını evinde eda ediyor. Namazdan sonra namaz kıldığı yerde Molla Ramazan’ın kendisine verdiği iğneyi buluyor. Ve rüyayı Buti’ye aktarıyor ve hocası Muhammed Said Ramazan el Buti itiraz etmiyor. Lakin fiiliyatta Buti bunu yapamıyor. Rejimin yakın markajı altında tutuluyor. Vefatından iki gün önce Malezya’dan kendisini çağırıyorlar. Lakin Vakıflar Bakanı Muhammed Abdussettar es Seyyid bu hassas vakitte Suriye’den ayrılmamasını telkin ediyor.

¥

Suriye’nin en temel meselesi,  Nuseyri azınlık iktidarı ve İran bağlantısıdır. Sanki Suriye’de çoğunluk iktidarı suçtur. Cezayirli Muhammed Bu Hadid’in Suriye’nin yaşayan en büyük alimi Kerim Racih’ten naklettiğine göre, bu zat Nuseyri iktidarı ve onun İran’la ittifakını Suriye halkı için en ölümcül tehdit olarak görmektedir. Hatta bu tehdit layıkı veçhile anlaşılmadığı için dış tehlikelere bile faikiyet arz etmektedir. Zira halk tehlikenin nereden geldiğini bilmiyor ve bu tehlike karşısında savunmasızdır. Bu yüzden olsa gerek yabancılar Suriye halkının katledilmesi görevini Esat rejimine vermiş görünüyor. Rıfat Esat, Hama katliamını nüfus planlaması olarak tanımlamıştı. Son katliamlara seyirci kalan dünyanın da Rıfat’ın bu yaklaşımına katıldığı varsayılabilir.
Fatimi Halifesi Muiz Lidinillah, Cevher Sakli’nin ardından önce Kahire ardından da Şam’ı ele geçirir. Şam ve Kudüs alimleri bu gelişme üzerine bölgeden kaçarlar. Bunlardan birisi olan Ebubekir Nablusi Remle’den Şam’a kaçar. Lakin burada kıstırılır. Teravih ve benzeri ibadetleri rafa kaldıran Fatimilere ve bidatlarına muhalefet etmektedir. Ve Fatimilerle mücadeleyi her şeyden öncelikli görmektedir. Bu hususta şöyle diyecektir: Elimde on ok olsa onlardan dokuzunu Fatimilere birini de Bizans’a atardım. Şam valisi Ebu Mahmud Kitami kendisini yakalar ve ahşaptan bir kafese koyar. Fatimi öncü kuvvetleri Şam’a geldiğinde de onlara teslim eder. Bizzat Fatimi Halifesi Müiz Lidinlillah kendisini sorguya ve istintaka çeker. Elinde on ok olması halinde dokuzunu Rumlara ve birini de kendilerine atacağını duyduğunu söyler ve bunun nedenini ve anlamını sorar. Haktan yılmayan Ebubekir Nablusi bunun üzerine şöyle der: “Size sözlerim eksik aktarılmış. Ben on okum olsa dokuzunu size ve birini de Rumlara atarım.” Bunun üzerine Fatimi Halifesinin taaccübü artar ve sorar peki nedenmiş o? Cevabı tarihidir ve şudur: Sizin tehlikeniz gizli ve büyük. İnsanlar sizi tanımadıkları için tehlikenin farkında değiller. “Siz Salih insanları katlettiniz. Ümmetin dinini değiştirdiniz ve ilahi nurları sündürdünüz ve hakkınız olmayanı iddia ettiniz (tarihçilerin büyük kısmı onların Ehl-i Beyt’ten değil, Humus’un Selemiye’sinden Yahudi bir aileden geldiğini ileri sürer). “Elbette bu sözleriyle idam fermanını kendi imzalamış olur ve Fatımi Titanı derisinin yüzülmesini emreder ve bu görevi bir Yahudi cellada havale eder. Yahudinin bile vicdanı titrer ve kalbine bir hançer saplayarak onu bu azaptan halas eder. İran da devrimden sonra Nasır Sübhani ve Ahmet Müftizade gibi nice Sünni alimleri ortadan kaldırır. Şam’daki rejim de ondan geri kalmamaktadır ve Hasan Halid ve Sübhi Salih gibi nicelerini ortadan kaldırmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
22 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi