Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Baharın yüreği çatladı, yaz filiz sürüyor

Baharın yüreği çatladı, yaz filiz sürüyor

“Gör öz hâlini vü çekme gam-i mâzî vü müstakbel, “Ki hâlâ mevsim-i gül-geşt ü devr-i câm-i sahbâdır… “Seher gül-zâre gir bi’llah bu mevsimlerde vü her dem, “Temâşâ kıl ki dîvânında gülün hoş temâşâdır. “Açıldı gonca tûmârı vü ma’lum oldu mazmûnu, “Budur kim fevt kılman mevsim-i gül câm-i gül-gûnu.” Ah Fuzuli! Sen her defasında baharı fark etmiş ve mısralara dökmüşken, biz kendimizi bile fark etmekten âciz kaldık… Daha da zoru ve tuhafı seni anlayamaz hale getirildik. Dilimizde sen olunca, çaresiz elimizde sözlük olmak zorunda… Yine de seni çözdüğümüz söylenemez. Zira seni çözebilmek, yüreğini okuyabilmeye bağlı: Sen okunamaz değilsin, biz okuyamaz olmuşuz, bağışla! Seni okuyamaz olan ne hayatı okuyabilir, ne baharı…

 Sanırım bu yüzden biz bahardan bile kaçmaya başladık: Ne büyük talihsizlik! Bahardan (lâleden, gülden, güzelliklerden) kaçtıkça yeknesaklaştık: Siyasetin değişmez gündemine saplandık: Hayatımız tek konu ekseninde geçiyor. Ama bendeniz artık bıktım, siyasetin değişmez gündeminden… Artık sıkıldım televizyon kanallarının ve gazetelerin “haber” adı altında dayattıkları olumsuzluklardan… Ergenekon ve darbe gevezeliklerinden artık yoruldum… Muhalefet-iktidar kapışmasından fena halde gına geldi… Yazarların kendi aralarında kapışmalarından usandım…

 Bunlara saplandığımız ölçüde, dünyaya gönderiliş gayemizden uzaklaştığımızı görüyor ve daha beter sıkılıyorum. Bugün izninizle, gündeme ilişkin tüm dayatmaları reddedip, “hayatın gündemi”ne kaçmak istiyorum. Hayatın gündemi bahar… Pek kimsenin fark etmediği, algılamadığı, “rutin”den sayıp üzerinde düşünmediği en güzelleme… Nisan ayını ortalıyoruz neredeyse. İstanbul köşe-bucak “lâlezar”… Hayatımızı biraz olsun renklendirmek için İstanbul’a (ve başka şehirlerimize) milyonlarca lâle dikildi… Sadece İstanbul’a yaklaşık 15 milyon lâle…

 Bu durumda kişi başına bir lâle düşüyor, ama kendi lâlesini koklamaya giden insan sayısı çok sınırlı. Çoğumuz güzelliklere yürek kapılarımızı kapatmış, kendi çoraklığımızı beslemeye başlamışız. Oysa Nisan’ı ıskalamamak lâzım: Nisan, hayatımıza renk katan güzelliklerin (ağaçların, çiçeklerin, güllerin) canlanma ayıdır! Bu yüzden ona sizin de adınıza “merhaba” demek istiyorum; “Merhaba Nisan”, “Marhaba lale” ve “merhaba bahar!” Baharı fark etmemek, bana Allah’ın nimetlerini dikkate almamak gibi bir “cürüm” hissi veriyor. Düşünün: Kudret eliyle Allah, baharı “mevsim” denen vazoya koyup bize sunuyor. Bu vazonun içinde nefis kokulu güller, lâleler, rengârenk çiçekler var. Ama biz sırtımızı o güzellemeye dönüp televizyon seyrediyoruz…

 Eskiler buna “küfran-ı nimet” (Allah’ın ikramlarını inkâr) derlerdi. Hayatı fark etmeden, hayatın içindeki değişimleri (örneğin sonbaharın ilkbahara dönüşmesini) algılamadan yaşamak, bir nevi “küfran-ı nimet”tir! Oysa insan “şükran-ı nimet” içinde yaşarsa, kulluğunun farkında olarak yaşamış olur. Hadi hep birlikte Nisan’ı (lâleleri ve baharı) yaşayalım! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi