Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Müslümanlar Ermenileri Hunharca Katletti” Demek, İhanetten Daha ...

“Müslümanlar Ermenileri Hunharca Katletti” Demek, İhanetten Daha ...

“Kemalizm Terakkiye Mânidir” diyen ve Suriye’nin Türkiye ile kardeş olacağını, Haleplilerin vilayetimiz olmak istediklerini anlatan yazılarından dolayı gıyabında takdir ettiğim bir gazeteci-yazar, AB ve ABD’ye karşı durmasına rağmen nasıl olduysa birden bire makas değiştirmeye, Batılıların ve neoliberallerin meşhur sakızı olan “Ermeni soykırımı”nı çiğnemeye başladı.

Devlet-i âliyye’nin hayâlini kuran Müslüman bir gazeteci-yazarın ağzına yakışmamış bu sakız. Haram bir şey çiğniyorcasına bir seviyesizliğe düşmüş. Yazdıkları şuur kaybının işaretidir. Ne dediğini bilmiyor, ağır tarafından saçmalamış. Şu ifadeleriyle zihnî bir travma geçiriyor olabilir: 

“Bugün 24 Nisan. Ermeni hemşerilerimizin matem günü. 1915’te yaşanan vahşeti acıyla andıkları gün. Acılarını paylaşmalıyız; ‘Onlar bizim acımızı paylaşıyorlar mı?” diye sormadan. Herkes kendi insanlığından mesuldür. Binlerce veya onbinlerce veya yüzbinlerce masum Ermeni’nin hangi sebepten olursa olsun Müslümanlar tarafından hunharca katledilmiş olmasını katiyen mazur göremeyiz ve içimize sindiremeyiz. Mazur görememeliyiz ve içimize sindirememeliyiz…”

Türkiye’de, “Müslümanlar Ermenileri hunharca katletti” demek, ihanetten daha âdi bir cürümdür. Bu cümleler gaflet ve dalâlet içinde olan birinden sâdır olur ancak. Fakat bildik bir yazardan neşet ettiğini okuyunca aklıma özellikle Cumhuriyetle başlayan zihin travması ve bölünmesi geçiren “aydın hastalıkları” geliverdi.

Bilerek söylüyor olabilir mi? Yazdığı gazete bu rotaya müsait bir gazete çünkü. Onun pervasızlığından istifade etmek istemişlerdir. Şöyle demiş olabilirler mi?: “Sen mert, açık sözlü, tabuları yıkan İslâmcı bir gazeteci-yazarsın. Türkiye’nin Ermesi meselesi hakkında tabuları yıkan okkalı bir yazı yazmalısın. Şöhret kapına geldi, hadi görelim seni, bu fırsatı kaçırma.”

Neoliberallerin, radikal Ermeni yazarların, PKK’lıların, hatta katliamcıbaşı Öcalan’ın dahi söylemeye cesaret etmediği “Ermeni Soykırımı” üstüne şöyle bin miligramlık bir yazı yazıver…” diye telkinde mi bulundular acaba? Çünkü yazdıkları bu zannı taşımamızı güçlendiriyor.

“ERMENİ SOYKIRIMI TARİHİMİZDE REZİL BİR SAYFADIR” DEMEK, AKLINI OYNATMAKTIR

“Tarihimizde rezil bir sayfadır bu. Keşke yırtıp atabilsek. Yırtıp atamayız, ama altına şöyle bir şerh düşebiliriz” ifadesini kullanan birinin ya tarih bilgisi yok, ya da entellektüel kriz veya post-modern bir zihin travması geçiriyor olabilir. Zihnî defisitleri karışmıştır belki de. Millî tarih şuurunun (Atatürkçü millî tarih şuuru değil kastettiğim) açılması gerek. Post-travmatik hezeyan ve şuur kaybından kurtulması için bir hocaya, âlim ve fâzıl şahsiyetlere görünse iyi olur. Eğer salahiyetli kişiler şuurunun açık olduğunu söylüyor ve aynı hezeyanları tekrar ediyorsa, adını açık etmediğimiz gazeteci-yazar “kötü çocuk” rolünü almış olabilir. İnsanlık hâli, gazeteci-yazarın daha iyi (!) bir maaşa ve şöhrete (!) ihtiyacı olabilir. Bu “zaruretler” içinde, çalıştığı gazete ileri gelenlerinin teşvikiyle mi “Ermeni soykırımı” yazısı yazmayı aklı etmiştir?  

Türkiye’deki Müslümanların ecdâdına ağır hakaret ihtiva eden ve haram fiilde bulunmanın bir başka şekli olan bahis konusu şenî yazısıyla, neoliberal cepheyle “ayrı duralım, müşterek vuralım” stratejik ortaklığından gözleri kamaşan ülkesiz, devlet-i âliyye’siz, Türk-î Osmanî’siz sözde İslâmcılara yakasını kaptırmış da olabilir.                                                                   

Gerekçesine ve bağlamına temas etmeden, “Müslümanların masum Ermenileri hunharca katletmesini mazur göremeyiz” diyen gazeteci-yazar, Allah’tan korkmayı, dört taraftan saldıran Haçlı ordularıyla Vatan-ı İslâmiyye ve ırzı için cihat yapan ecdâdından utanmayı aklına getirmiş midir acaba?                                                                                                                                                                                                                                    

İttihatçıların zihniyetini tutmasak da, Devlet-i Âliyye’nin bekâsı için cihat eden Müslümanlara “Ermeni katliamcısı” demek, aklını oynatmak ve kalemini kiraya vermek mânasına gelir. Dârülislâm kalabilmenin savaşıdır bu. “Savaş iki ucu kırık bir kama” gibidir. Neyin nasıl vuku bulabileceğini önceden bilmek mümkün müdür? Savaşın bizzat içinde olan Said Nursi Hazretleri’nin sözde “Ermeni katliamına” dair tek kelimelik ifadesi yoktur.                                                                                                                                                       

“MÜSLÜMANLAR ÖFKELERİNİ KONTROL EDİP HUDUDULLAH’I GÖZETLEMELİYDİLER” DİYEN BİRİ POST-TRAVMA GEÇİREN BİR ZAVALLIDIR

“Ermeni soykırımının sırtımızda ağır bir yük” olduğunu söylüyor. “Bu yükü atmak için” ettiği teklif ihanetin ötesinde bir cürüm:

“Başbakanımız veya cumhurbaşkanımız çıkıp diyecek ki: “Ruslarla işbirliği yapan Ermeni çeteleri Müslümanlara ne kadar zulmetmiş olurlarsa olsunlar, Müslümanlar öfkelerini kontrol edip Hududullah’ı gözetmeliydiler. İçinde devlet adamlarının da bulunduğu cinayet şebekelerinin Ermeni milletine ve aslında bütün insanlığa karşı işlediği korkunç suçlardan musdaripiz. Bizim neslimizin o suçlarla alâkası yok ise de, kanayan vicdanımız bizi o suçların bedelini mümkün mertebe ödemeye sevk ediyor. Ermeni tarafı Müslümanlara yapılan fenalıklar için özür diler mi, tazminat ödemeyi düşünür mü, bu onların kendi meselesidir; biz, 1915’te masum Ermenilere yapılan soykırım derecesindeki fenalıklar için özür diliyoruz ve Ermenilere tazminat ödemeye hazır olduğumuzu ilan ediyoruz…”

Bu satırlar zihnî travma geçiriyor olabileceğinin belirtisidir. Çünkü “Ermeni katliamı diye bir şey yok. Müslüman katliamı var aksine. Karşılıklı savaşanlar nasıl katliamcı olabilir. “Masum Ermeniler” denilen kitle savaş sırasında başıbozukların, çapulcuların saldırısına maruz kalmasın diye emniyet sebebiyle tehcire, yani iskân politikasına tâbi tutulmuş, âdi vakalar ve hastalık gibi sebeplerden dolayı elbette ölenler olmuş. İnsanî olarak üzücü bir durumdur. Fakat asla bir din ve ırk katliamı yapılmamıştır. Bu inceliği göremeyenler,  Batı’nın ve Ermeni lobilerinin propagandalarının tesirindedirler. Tasvip etmesek de savaş sırasındaki tehcir ve göçlerde bu tür vakalar olmuş. Türklere Balkan tehciri ve göçünde ırk ve din katliamı yapılmış, fakat “aydın” hastalığına yakalanan neoliberallerin ve Türkiye’siz İslâmcıların dilinde dile gelmemiştir hiç. 

Aklında bir tuhaflık olduğunun başka bir alâmeti de “Müslümanlar öfkelerini kontrol edip Hududullah’ı gözetlemeliydiler” ifadesinde yatıyor. Aklına bakın: Ölüm kalım savaşında Müslümanlara “Hududullah’ı gözetmeyi” tavsiye ediyor. Hazret kendini Kadızadeliler zamanından kalma ulemadan olduğunu sanıyor herhalde. Çünkü zihin travması geçiren kişide Post–travmatik zihin bölünmeleri başlar, düşünce komplikasyonlarını, yani güzel Türkçemizle tesanüdünü kaybeder ki bir çeşit “aydın hastalığı” başlamış olur. Entelektüel fonksiyonlarında bozulma başlayarak, fikir ve hadiseler arasındaki muvazeneyi karıştırır ve ne dediğini bilmez hâle gelir.

Bu elim durumda olmasının belirtilerine bir başka misâl: “6-7 Eylül olaylarında barbar Kemalist kitlelerin derin devlet kaynaklı terörü yüzünden İstanbul’u terk etmek zorunda kalan Rumlardan -ve öldürülen Rumların çocuklarından, torunlarından- da özür dileyelim, onlara da tazminat ödeyelim. Tabii, varlık vergisi terörünün kurbanlarını da unutmamalıyız.”

Bu hadiseyi derin devletin yaptığı doğru ve mertçe bir eylem değildir. Fakat mazlum ve mazrurluğundan hiç bahsedilmeyen Müslümanların vergisiyle Rumların torunlarına tazminat ödenecek bir durum söz konusu olamaz. Çünkü  “talan”dan zarar görenlerin zararları Menderes Hükümetince bilahare çıkarılmış ve karşılanmıştır. Bir doğrusu daha var, onu da söyleyerek hakkını teslim edelim. “barbar Kemalist” ifadesi çok isabetli bir cümledir nezdimde.

Yapacağı tek bir iş var. “Geçirdiğim zihin travması ve entellektüel kriz ânında yazdığım bir yazıda 1915-17 arasındaki savaşın tarihî gerçeklerini saptırdığım,devrin Müslümanlarını katliamcı olarak ifade ettiğim, azgın Batı’nın ve Ermeni lobisinin ekmeğine yağ sürdüğüm için Türkiye’deki Müslümanlardan özür diler, affetmelerini istirham ederim” demesini tavsiye ederim. Çünkü yükü ağırdır cürmünün.   

----------------------------------

İLÂVE YAZI:

KÜÇÜK BİR VAK’A-İ HAYRİYE    

Ey azizan! Bilirsiniz ki, fakir despot-laikçi generallerin aleyhinde haklı olarak çok atıp tuttu, demediğini koymadı. Geçen gün, Genel Kurmay Başkanı babasının cenazesinde Cumhurbaşkanı ve Başbakanla birlikte vakit namazını eda etti. Bu mânevî hâl karşısında gönlümüz âbâd ü şen oldu. Eskiden generaller cenaze namazı için dışarıda bekler, vakit namazına dahil olmazlardı. İsmail Göktürk dostumuz “Göreceksin, bir gün generallerde câmiye girip cemaate karışacak…” demişti de, laikçi-generallerin vesayetindeki üç dönem Türkiye’sini az-çok bilen biri olarak pek inanamazdım. Fakat dediği çıktı. Sistem değişmedi ama, böyle küçük bir vak’a-i hayriye bile gönlümüze ferahlık verdi. Ah, bir de Atatürkçü sistem değişse ne güzel olur.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi